22 Eylül 2009 00:00

GÜNCEL

Münevver Karabulut’u öldürdüğünü itiraf eden Cem Garipoğlu altı buçuk ay sonra teslim olmak zorunda kaldı. Garipoğlu’nun ya da avukatının yaptığı açıklamalar bir yana, bu teslim oluşun en önemli nedeni...

Paylaş

Münevver Karabulut’u öldürdüğünü itiraf eden Cem Garipoğlu altı buçuk ay sonra teslim olmak zorunda kaldı. Garipoğlu’nun ya da avukatının yaptığı açıklamalar bir yana, bu teslim oluşun en önemli nedeni, yakalanma ihtimalinin her geçen gün daha da artmasıdır. Elbette, bu ihtimalin artmasındaki en önemli rol de halkın olaya müdahalesidir.
Daha önce de bu tür cinayetler işlenir, fail Garipoğlu gibi zengin bir ailenin çocuğu ise, genellikle yakalanmaz ya da cinayet bir tetikçinin üstlenmesi ile kapatılmış olurdu. Elbette, eskiden de medya olayı magazinleştirmeye çalışır, tiraj kapma yarışı yapardı. Fakat, olay bir süre sonra unutulur, dosya bir şekilde kapatılırdı.
Son zamanlarda halkın adalet talebi ile olaylara müdahalesi arttı. Polisin ve basının olayları saptırma çabalarına rağmen gerçeklerin ortaya çıkmasını halk eskisine göre daha çok istiyor. Artık, polisin ve yargının geciktirme, saptırma çabaları çok fazla işe yaramıyor. Örneğin, Celalettin Cerrah gibi klasik polis şefleri tepki topluyor. Cinayetin mağduru hakkında söylenen sözler lanetleniyor. Zenginlerin işini bilme durumu eleştiriliyor. Sanmayın ki polis çok fazla değişti. Polis halkın baskısını hissettiği için daha çok çaba harcamak zorunluluğunu hissediyor.
Münevver Karabulut Cinayeti, Engin Çeber Cinayeti, daha öncekiler vb. Halkın adaletin tecellisi talebi ile yargıya müdahalesini Metin Göktepe Cinayeti’ne kadar geri götürebiliriz.
Bazı hukukçular böyle durumlarda halkın müdahalesine karşı çıkar. Bu müdahaleyi bir çeşit linç eylemine benzeterek, yargıya müdahale edilmemesi gerektiğini, yargının dış müdahalelerden etkilenmeden adaleti gerçekleştirmesi gerektiğini, aksi takdirde etki altında kalan yargının adaleti gerçekleştiremeyeceğini savunurlar. Teorik olarak demokratik bir sosyal sistemde bu tezler belki doğrudur. Yargının gerçekten demokratik olduğu, hakimlerin bağımsız, yasaların halktan yana olduğu bir sistemde belki halkın müdahalesine gerek kalmaz. O zaman hakimler gerçekten halk adına karar veriyordur. Savcılar halkın adına talepte bulunuyordur. Yasalar ve kolluk güçleri, hakimler ve savcılar zenginden yana değildir. Rüşvet olmuyordur. Rüşvet alan, adam kayıran en ağır cezalara çarptırılıyor, görevinden alınıyordur.
Bütün bunlar günümüzde olmadığına göre, halkın yargıya müdahale etmesi hayır mıdır? Halkın demokrasi mücadelesinin bir unsurudur. Demokrasi, eşitlik, özgürlük taleplerinin içindedir adil yargı, bağımsız mahkemeler vb. talepler. Bu tür müdahaleler, faşist provokatörlerin kışkırttığı linç olayından farklıdır. Linç olaylarına zaten bir halk müdahalesi de denemez. Bir grup provokatörün, bir avuç gerici ile tertiplediği olaylar olmaktan öteye gidememektedir henüz.
Yargıya müdahale, muhtemelen Karabulut Cinayeti Davası sürdüğü müddetçe devam edecektir. Son üç beş gündür gazetelerde yayınlanan senaryolar, yani Garipoğlu’ nun az bir ceza ile paçayı kurtarma senaryoları da bu açıdan çok gerçekçi değildir. Hüseyin Üzmez Davası bunun kanıtıdır. Eğer halkın müdahalesi ve yakın ilgisi olmasaydı, bugün Hüseyin Üzmez muhtemelen beraat etmiş, bir köşede yazılarına devam ediyor olurdu. Ona böylesine bir ceza verilmesinin tek nedeni halkın tepkisidir.
Mevcut hukuk ve yargı sistemi halkın adalet talebine yanıt vermemektedir. Bunu herkesin idraki gerekir.
KAMİL TEKİN SÜREK
ÖNCEKİ HABER

İkna olmayacağız; haberiniz olsun!

SONRAKİ HABER

İnternet çocukları şiddete karşı duyarsızlaştırıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...