23 Eylül 2009 00:00

Yoksulların dershaneleri açıldı, varsılların üniversiteleri açılıyor

Üniversiteler önümüzdeki günlerde öğretime başlayacak. 94’ü devlet, 45’i vakıf olmak üzere 139 üniversitede 2008-2009 yılında 2 milyon 924 bin 281 öğrenci öğrenim gördü. Geçen yıla göre bu yıl daha fazla sayıda öğrenci yerleştirildi.

Paylaş

Üniversiteler önümüzdeki günlerde öğretime başlayacak. 94’ü devlet, 45’i vakıf olmak üzere 139 üniversitede 2008-2009 yılında 2 milyon 924 bin 281 öğrenci öğrenim gördü. Geçen yıla göre bu yıl daha fazla sayıda öğrenci yerleştirildi. Demek ki bu yıl öğrenim görenlerin sayısı biraz daha fazla olacaktır.
Elitlerin/seçkinlerin koltuklara gömüldüğü törenler yapılacak, hamaset nutukları atılacaktır. Eğitimde/öğretimde şöyle sıçrama yaptık, bu kadar çocuğumuz okuyor diye.
Devlet İstatistik Enstitüsünün 2005 yılı verilerine göre milli gelirin yüzde 44.4’üne konan nüfusun yüzde 20’si, yaklaşık 17 milyon 500 hane, ki bunların içinden en zengin 20-25 bin aile (100 milyar dolara sahip yüz süper zengin dahil) bunları şevk ve gururla görsel medyadan izleyecekler.
Buna karşılık milli gelirden yüzde 17.2’lik pay alan nüfusun yüzde 40’lık bölümü olan yoksul halk, ben okuyamadım bari çocuğum okusun diyen emekçiler iç geçirecek, öfkelenecek, üniversite giriş sınavını kazabilmesi için çocuğunu gönderdiği/göndereceği dershanenin parasını nasıl boğazından kısacağının işkencesini yaşamaya başlayacak. Ya da “kader” olarak gördüğü “ailesel cehaletine” rıza gösterecektir.
Eğitim/öğrenim hakkının ve fırsat eşitliğinin toplumun tümüne yaydırılmasını, parasız, eşit, özgür ve bilimsel eğitim-öğrenimin yapılıp yapılmamış olmasını çok önemsemez bu “gebgebeler”.
2008/2009 yılında 13 bin 662’isi Prof., 7 bin 360’ı Doçent, 18 bin 530’u Yard. Doçent toplam yaklaşık 100 bin öğretim elemanıyla (Öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısı 29’dur) nitelikli öğrenim vermenin neresi bilimsel ve niteliklidir “debdebeler”?
Şırnak ili Uludere ve Gümüşhane Liselerinde okuyanla İstanbul Ataköy Lisesi ve İzmir Bornova Anadolu Lisesi’nde okuyan öğrencilerin eğitim/öğrenim koşulları, eğitim/öğrenim veren kadroların düzeyleri, eğitime/öğrenime hazırlanma olanakları aynı mı “gebgebeler-debdebeler?”
Bu nedenle yoksullar, çocuklarını dershanelere göndermek zorunda kalıyor. Varsıllar ise, sınava hazır olmayan çocukları için özel eğitmen/öğretmen tutuyor.
Ve geçen yıl yaklaşık 3 milyon üniversite öğrencisi içinde yalnızca 839 bin 391 kişisi (yaklaşık yüzde 40’ı Açık Öğretim Fakültesinde) lisans eğitimi aldı.
Mahmut Esat Bozkurt’un, “Türk bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette bir tek hakları vardır. Türklere hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost, düşman ve bu dağlar bu hakikati böle bilsin” ibret dolu vecizesinin; “Günümüzde geçerli ve önemli lisans eğitimi veren kurumların kapısı sadece burjuva çocuklarına açıktır. Ve sahibi de onlardır. Eğitim/öğretim noktasında, bu ülkede varsıl olmayanların çocuklarına ait tek hak vardır. En fazla ön lisans öğrenimini almak, açık öğretim fakültesinde okumak, parası varsa ikinci öğretimde öğrenim görmektir. Yazarı, çizeri ve bürokratı, emekçisi ve halkı bu gerçeği böyle bilsin”in başka bir tezahürü müdür?
Ve adı “Eylül Bejn”. Dört yaşında bir kız çocuğu. Zeki. Yoksulların çocukları da zeki olur. Daha fazla şey öğrenmek için ha bire soru soruyor senle konuşurken. İsminde hem Türkçe hem de Kürtçe kelime var. Ailesi ona niye “Eylül” adını koymuş? Eylül ayında mı doğdu? Ailesi bir 12 Eylül askeri darbesinin mağduru mu? Ağaçların altuni renge bürünen yapraklarını döktüğü eylül ayında mı gözaltına alındı ve tutuklandı? Yoksa eylül ayında mı tutsaklığından kurtuldu?
Toplumsal belleğimden istifa ederek söyleyebilirim ki, bıkmadan, usanmadan soru soran bu çocuğa hem Kürt, hem de politikleşmiş bir kişi isim vermiştir. Ve eylül ayı o kişinin hayatında unutulmaz bir yere sahiptir. Ailesi veya ona isim veren kişi, acaba eğitimini tamamladı mı? Eğitimde fırsat eşitliğini yaşadı mı?
Eylül Bejn’in çok yoksul bir ailenin çocuğu olmadığı görülüyor. Varsıl da değil. Galiba orta hallice bir ailesi var. Eylül Benjler dershanelere gitmeden istediği eğitimi/öğrenimi alabilecek mi? Eğitimini/öğrenimini tamamlayabilecek mi?
“İzm”li sömürü sistemi olmasaydı gönül ve bilinç rahatlığıyla evet diyebilirdim. Çünkü günümüzde, Türkiye’nin eğitiminde ve siyasal sisteminde yaşanan bu çarpıklığın temelinde yatan zihniyet ve olgu “vahşi” kapitalizmdir. Kapitalizm emekçinin çocuğuna bir sınıra kadar öğrenim olanağı sunar. Varsıllar, yoksulların kendileri ile aynı düzeye çıkmasına tahammül edemezler. Zaman ve mekan fark etmez onlar için. Doğalarına aykırıdır. Çünkü sürekli el koyacağı artı değere, emeğe ihtiyaç duyarlar. Dün böyleydi, bugün de böyledir, değişmediği takdirde yarın da böyle olacaktır.
Dünyanın diğer ülkelerinde de farklı bir durum yok. Eğitimde, hak ve özgürlüklerde ilerlediği iddia edilen Avrupa kıtasında bir ülke olan Fransa’da, ‘90’lı yılların sonunda üniversitelerde okuyan öğrenciler ile ilgili bir istatistik yapılmış. İstatistiğe göre; Fransa’nın üniversitelerinde okuyan öğrenci sayısının yüzde 5’i emekçilerin çocuklarıymış.
Sonuç olarak, ancak insan haklarının, yüksek standartlı hukukun tüm kurum ve kurallarıyla egemen olduğu ve “insani” renge bürünmüş toplumsal yapılarda nitelikli, eşit ve bilimsel eğitim/öğretim yapılabilir.
MİHDİ PERİNÇEK - İnsan Hakları Savunucusu
ÖNCEKİ HABER

Ankara’da yasalar özel mi işliyor?

SONRAKİ HABER

Açılımın patinaj hali

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa