24 Eylül 2009 00:00

ÖZGÜRLÜKLER


Bir Birleşmiş Milletler toplantısında, Türkiye delegasyonundan görevliler ellerindeki kağıtları sallıyorlar. Soru formatında cümleler kurarak eleştirilere cevap veriyorlar:
- Taş atan çocuklara terörist demeyeceğiz de ne diyeceğiz?
Ne diyeceksiniz ha!
İnsan kendisini zor tutuyor. Bu kadar halktan, olgulardan ve sorunlardan kopuk yaklaşım karşısında hayretler içinde kalıyorsunuz. Delegasyon sanırsınız ki, cennetten gelmiş ve bu platformda cennetteki bazı ufak tefek sorunlar konuşuluyor.
Şöyle söyleyeceksiniz demek geliyor içinden, insanın…
Bir: Çocuk diyeceksiniz.
İki: Kanunla ihtilafa düşen çocuklar diyeceksiniz.
Üç: Özür dileriz diyeceksiniz. Çünkü, polisimiz askerimiz çocukların kafalarını, kollarını kırıyor diyeceksiniz.
Dört: Savcımız, polisimiz büyüklere uyguladıkları prosedürü uyguluyor. Mahkemelerimiz büyükler gibi yargılıyor, öyle sorular soruyor. Bunun için de özür dileriz diyeceksiniz.
Beş: Hapishanelerimiz büyüklerle bir arada tutuyor.
Altı: Sistemimiz Çocuk Hakları Sözleşmesi’yle uyumsuz. Özür dileriz, yasama organımız düzeltici adımlar atacak.
Yedi: Sisteme uygun idari ajanlarımız da çocuk mocuk dinlemiyor. Bunlar için de özür dileriz diyeceksiniz.
Sekiz: Çocukları değil onları öldüren, yaralayan, işkence ve kötü muamelede bulunanları soruşturacak, yargılayacak ve cezalandıracağız diyeceksiniz.
Ah öyle özür dileme aşamasına bir gelebilsek. Bir gelebilsek insan merkezli bakış kazanma aşamasına…
Yargıtay karar vermiş bir dosyada.
Taş atan çocuğa silah sıkan memurun cezalandırılamayacağına karar vermiş.
“Cezasızlık politikası” denilen budur işte.
Gel de şimdi, taş atana kurşun sıkılamayacağını polise, askere anlat.
Gel de “aşırı güç, orantılı güç, bir demokratik toplumda sınırlama, sınırlamanın sınırları ölçütleri”nden, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından söz et şimdi…Gel de insan hakları, hukukun kavramlarıyla düşün ve bunu uygula …İnsan haklarını koruyacak olan iki temel güçten birisi olan yargı, kamu görevlilerinin bireyin hak ve özgürlüklerine yönelik eylem ve işlemlerini, insan hakları hukukuna göre denetlemezse, yargısal denetime tabi tutmazsa, hukukun üstünlüğü ilkesi yaşama geçer mi, o ülkede insan hakları korunmuş olur mu?
Devlet yargısı aracılığıyla memurunu koruyor. Vatandaşını öldüren memurunu koruyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1. ve 13. maddesindeki taahhüdünü unutmuş.
Yargısal koruma yoksa, koru bakalım şimdi insan haklarını, nasıl koruyabileceksen…
Taş atan çocuklara “ne” deneceği ciddi bir sorundur. Yönetenlerin zihniyet dünyasına ait bir sorundur. Niteleme işin özüdür.
Hukuka bağlı, kendisini hukukla bağlı hisseden bir zihniyet, taş atan çocuğa, taş atan çocuk der. Hepsi bu.
Ama şaşırmamak da lazım.
Düşüneni, yazanı, konuşanı, açık ya da kapalı yer toplantısı düzenleyeni, afiş asanı, bildiri dağıtanı teröristlikle suçlayan bir zihin dünyası var karşımızda.
Çocuklar çocuk değil o dünyada.
Değil mi ki taş attı.Teröristtir.
Terörist nitelemesini de, ölümü de hak etmiştir…
Vay benim ülkem, vay benim ülkemin hukukçuları…
HÜSNÜ ÖNDÜL

Evrensel'i Takip Et