28 Eylül 2009 00:00

Piyasanın emrindeki eğitim 1

Gazi Üniversitesi Gazi İletişim Halkla İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kemal İnal, geçmişte çocukların “terbiye” edilmek üzere gönderildiği okulların...

Paylaş

Piyasanın kutsallığı için eğitim
Gazi Üniversitesi Gazi İletişim Halkla İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kemal İnal, geçmişte çocukların “terbiye” edilmek üzere gönderildiği okulların, artık piyasanın ihtiyacına uygun bireyler yetiştirmeye odaklandığına dikkat çekiyor. Çocukları “kurbanlık koyun” gibi öğretmene teslim etmekle, piyasanın bıçaklarına teslim etmek arasında anlayış olarak fark olmadığına dikkat çeken İnal, eğitimin daha farklı hedefleri olması gerektiğine dikkat çekiyor.
Önceleri iş-güç sahibi olmanın, halk arasındaki deyimiyle “adam olmanın” bir yolu olarak görülen eğitim, sonraları “sınıf atlamanın” bir yolu olarak görülmeye başlandı. Her yıl üniversiteye girmek için liselerde, dershanelerde dirsek çürüten onlarca genç için ise eğitim, “hayatını kurtarma”nın, moda tabiriyle “yırtmanın” bir yolu. Artık ilköğretim çağlarında başlayan sınav maratonuyla çocuklar küçük yaşlarında birbiriyle yarışmayı öğreniyorlar. Nedeni, ister ailelerinin maddi sorunları olsun ister küçük yaşta başlayan psikolojik sorunlar, her yıl binlerce genç, daha küçük yaşta bu yarışta havlu atıyor.
EĞİTİM NE İÇİN YAPILIYOR?
Bu değişimin nasıl gerçekleştiği sorusunu Gazi Üniversitesi Halkla İlişkiler Bölümü Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Kemal İnal’a yönelttik. İnal, eğitimin anlamının giderek değiştiğine dikkat çekti: “Daha üzerinden pek fazla yıl geçmeyen bir geçmişte, anne-babalar çocuklarını mektebe götürdüklerinde ‘hoca’ya ‘İşte bizim çocuğumuz, eti senin kemiği bizim’ diye ‘teslim’ ederlerdi kurbanlık koyun misali. Eğitimden kasıt; eğmeyi, eğilmeyi, yani terbiyeyi hayata geçirmekti. 21. yüzyıla geldiğimizde artık eğitim ne için yapılıyor? Elbette sınıf çıkarları, otoritenin sürdürülmesi, meşruiyet vb. için. Ama daha çok da piyasanın kutsallığını sağlamak için.”
‘EĞİTİM ŞART(!)’
Feodal toplumlarda eğitimin büyük ölçüde “sürüden ayrılanı kurt kapar” anlayışına göre şekillendiğini ve “atanın bilgisini” öğrenmenin yeterli olduğu ezberci bir eğitim verildiğini belirten İnal, kapitalizmin bu eğitim anlayışını allak-bullak ettiğini ifade etti.
İnal, komedyen Cem Yılmaz’ın “eğitim şart” esprisini hatırlatarak şunları söyledi: “Eskiden eğitimin genel kabı din idi. Her şey her daim din adına -öte dünyada rahat etmek adına- öğrenilirdi. Oysa kapitalistler bu dünyanın nimetlerinin daha değerli olduğunu ‘bilimsel’ bir kılıfla gündeme getirince, eğitim de diğer kurumlar gibi materyalist bir nitelik kazandı. Artık çeşitli devrimlerden sonra eğitim maddi bir şey; örneğin mal, para, şan, ev, yat, kat, kadın vb. için yapılacaktı. Cem Yılmaz ‘eğitim şart’ derken bunu kast ediyordu.”
TOPLUMSAL DEĞİL BİREYSEL
Günümüzdeki piyasanın “kalite, verimlilik, performans, yenilenebilirlik, yerine geçilebilirlik, vizyon, girişim” gibi kavramlarını dikkate almayan hiçbir eğitim görüş ya da kuramının itibar görmediğini kaydeden İnal, felsefe, antropoloji, arkeoloji gibi bilimlerin bile işletme, pazarlama, tasarım gibi “ne idüğü belirsiz” alanların yedeğine çekildiğini kaydetti. İnal, “Eskiden eğitimden kasıt mutlaka sosyal bir şeydi. Hiç olmazsa insanın gelişimi, aydınlanma, toplumsallık, kalkınma, dayanışma, bilginin geliştirilmesi vb. idi. Oysa şimdi bütün yeni eğitim teorileri ve pratikleri bireyin piyasaya uyarlanabilirliği çerçevesinde performans ve girişim üzerine odaklanmış durumda” dedi.
‘İNSAN SERMAYE HALİNE GELİYOR’
Küreselleşme sürecinin eğitimin anlamını, yapısını ve kadrolarını temelden değiştirdiğini belirten Kemal İnal, şunları ifade etti: “Artık hiçbir aile, koyun gibi çocuğunu öğretmene teslim etmiyor. Aksine; artık her çocuk, daha anaokulundan itibaren bir piyasa cengaveri olsun diye yetiştiriliyor. Bu kadar sınav, kurs, dershane, soru, şık, puan o yüzden. Burada klasik anlamda bilgi değil işe yarar, pratik, her an yenilenebilecek bilgi isteniyor. Bilgi, hatta insan sermaye haline geliyor.”
EĞİTİMİN HEDEFİ PİYASADAN FARKLI OLMALI
İnal, eğitimin hedefinin piyasanın ihtiyaçlarından farklı olması gerektiğine şu sözlerle dikkat çekti: “19. yüzyılın sonlarında Osmanlı softaları tebeşire günah demişler. ‘Tamam zemzem suyuyla yıkadık’ deyince ancak tebeşire geçit vermişler. O günler çok geride kaldı artık. Softaların her birinin elinde lap-top bilgisayar, multimedia vs. var. Ama öğretmene kurbanlık koyun gibi teslim etmeyle piyasanın bıçaklarına -başta rekabet tabii, sonra işsizlik vb- teslim olma arasında anlayış olarak hiçbir fark yok. O yüzden eğitimin hedefi olarak din veya piyasadan başka bir şey olması gerektiğini mutlaka anlatmak gerek.”


‘FIRSAT EŞİTLİĞİ’ MÜMKÜN MÜ?
İlhami Şahbaz (Öğretmen-Kocaeli): Eğitim kamusal bir hak olarak devlet güvencesinde olmasına rağmen, birçok çocuk çeşitli nedenlerle eğitim hakkından yoksun bırakılıyor. Ailelerin sosyoekonomik durumu çocuğun eğitim yaşantısını derinden etkilemekte, gelecekteki yaşamını belirlemektedir. Sıkça kullanılmasına rağmen “eğitim hakkı”, “fırsat eşitliği” gibi kavramlar, eğitimde uygulanan neoliberal politikalar sonucu sadece kağıt üzerinde kalıyor. Okuldan çıktıktan sonra boya sandığını sırtlayan ve kağıt mendil satan bir çocukla, okuldan sonra özel ders alan bir çocuk için fırsat eşitliğinin aynı durumu ifade ettiğini söylemek, realiteden uzak bir durum olur. Bu nedenle çoğu çocuğun eğitim hakkı, eğitim öğretime devam ederken de kullanamadığı bir haktır.
‘GELECEK MÜCADELESİYLE BİRLEŞMELİ’
Devlet okulları arasında yaşanan farklılıklar, emekçi çocuklarının eğitim hakkını kullanma önündeki engellere yenilerini eklemektedir. Okulların fiziki altyapısı, araç gereç donanımı çevresinde bulunan sosyal tabanın gelir durumuyla yakından ilgili. Okullar arasındaki bu farklılıklar, velilerin kaygılarını artırmakta, her kayıt döneminde “iyi okul” arayışları sürdürülmektedir. Bu kaygıların sonucunda, eğitimi piyasalaştırma yaklaşımları kayıt kabulde bağış pazarlıklarına dönüşmektedir.
Sonuç olarak, parasız eğitim mücadelesini eğitimin “kamusal bir hak olması” talebi ile sınırlandırmak, yaşanan süreci tam da ifade edemeyen eksik bir talep olarak görülmelidir. Bu nedenle, parasız eğitim mücadelesi yeni taleplerle güncellenerek, emekçilerin güvenli bir gelecek mücadelesiyle birleşmek zorundadır.
(Ankara/EVRENSEL)
Fevzi Ayber - Cem Gurbetoğlu
ÖNCEKİ HABER

EVRENSEL’DEN

SONRAKİ HABER

Bir garip ‘referandum’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...