29 Eylül 2009 00:00
GERÇEĞİN GÖZÜYLE
Bir grup gazeteci ve akademisyen, geçtiğimiz hafta sonu yerel medya hizmet içi eğitim amaçlı bir toplantı için Diyarbakırdaydık. Diyarbakırlı meslektaşların yanı sıra Muş, Adıyaman, Bitlis, Batman, Urfa, Elazığ illerinden de gazetecilerin oturumlara katılarak bölgelerindeki sorunları, gazeteciliğin geleceği konusundaki endişelerini aktarmaları, tartışmanın bol olduğu, dostluk bağlarının ise daha da güçlendiği keyifli bir toplantı yaşattı izleyenlere. Açılışta Vali Hüseyin Avni Mutlu ve Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemirin, halkın bilgi edinme hakkı demek olan basın özgürlüğünün, demokrasilerin olmazsa olmazı olduğunu vurgulayan konuşmaları, katılımcılar için olduğu kadar seminere emek veren Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti için de sevindiriciydi. Osman Baydemirin konuşmasından iki tümce, özellikle dikkatimi çekti. Konuşmanın bütünü içinden cımbızla çektim adeta. Çünkü yer alacağım oturumda bu sözlerin benzerini belki aynı sözcüklerle değil ama örtüşen sözcüklerle ifade etmeyi kurmuştum kafamda. Özetle şöyle diyordu Baydemir :
Diyarbakır bir tarih ve kültür kentidir ama yaygın medya bizi ancak adli sicilimizle ya da siyasi olaylarla gündeme getirir. Bu tavrın yerelde çalışan gazetecilerin haber üretme biçimlerini de etkilediğini anlatıyor ve noktayı koyuyordu Baydemir: Yerel medya günümüzde yaygın medyanın ötekisidir.
İki gün içinde fırsat buldukça dolaşarak kentin kültürel zenginliklerine göz attım, yoğun kültürel aktivitelerini gözlemledim; bu barışçıl kentin ve insanlarının nasıl görmezden gelinebildiğine akıl erdiremedim. Yaygın medyanın Diyarbakırı şiddet ve korku şehri olarak sunmaktaki inat ve ısrarına akıl erdiremediğim gibi... Demek ki çok satan, çok izlenen medya için şiddet ve sansasyon olmaksızın üretilen haberin değeri yoktu. Ve bölgelerinden, yörelerinden olumlu haber ileten medya çalışanına iş de yoktu, para da... Baydemir haklıydı. Yerel medya plaza medyası için hâlâ bir ötekiydi. Kısa sürede edindiğim izlenimlerden örnek de vermek isterim. Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen barış aktivisti ve çevrecilerin Diyabakırda oluşturduğu Mezopotamya Sosyal Forumuna yaygın basının ilgilisizliğini başka nasıl yorumlarsınız? Plaza medyasının, Uluslararası heykel sempozyumuna boşverişini, AB projeleri kapsamında gerçekleştirilen teknoloji harikası Güneş Evini tanıtma yolunda hiçbir çaba göstermemesini nasıl yorumlamalıyız dersiniz? Ayda bir alanlarda halka açık düzenlenen müzik konserlerini magazin yayınlarında bile görmezden gelmek, özgün mimarisi ile 3 bin yıllık kültürel miras Diyarbakır evlerini habere konu etmemek, nasıl bir gazetecilik anlayışıdır?
Diyarbakıra önceki gelişlerimde şair Cahit Sıtkı Tarancının müze evini gezmiştim. Restorasyonu yapılan suriçi evlerinden biriydi. Dostumuz Latif Çavdar, bu kez bir başka edebiyatçının, Diyarbakırlı kadın yazara ait Esma Ocak evini gezdirdi bize. Hafta sonları yerli ve yabancı turistlere açık tutuluyor bu müze ev. Çavdar, böyle kültürel mirasa ait restorasyon için bekleyen 526 ev bulunduğunu söylerken, kentin kültürel zenginliğine bir kez daha şaşırdık. Esma Ocak bölgeye ve kadına değgin kitaplar yazmış. Kadınlar Mektebi, Kırklar Dağının Düzü, Kuyudaki Ses, eserlerinden bazıları. Onu kamuoyuna tanıtan yapıtı ise 1983te Tekin yayınevinden çıkan Berdel romanı olmuş. Berdel daha sonra Atıf Yılmazın yönettiği, Tarık Akan ve Türkan Şorayın rol aldıkları film olarak yerleşti belleklere. Doğu ve Güneydoğu Anadolunun töre kıskacındaki kadınsal sorununu dile getiren önemli bir film olarak anımsandı hep.
Kültür, tarih ve doğa zengini Diyarbakır, bir yazı çerçevesine sığmaz elbette. Gelecek hafta da kentte yaşayanların açılım konusuna nasıl baktıklarını anlatmaya çalışacağım.
TURGAY OLCAYTO
Evrensel'i Takip Et