03 Ekim 2009 00:00
YOLCULAR İÇİN EL AYNASI
Bir yolcu gördüm, Bir kez erguvan mevsiminde karşılaşmıştık, bir kez de yeni ay doğarken. Birini arıyordu.
Bir yolcu gördüm,
Bir kez erguvan mevsiminde karşılaşmıştık, bir kez de yeni ay doğarken. Birini arıyordu. Belli ki bunca yolu bitmez tükenmez bir merakla ve bedeninin her zerresini açık tutarak geçmiş, bulma umudunu hiç kaybetmemişti.
Son karşılaşmamızda hiçbir şey söylemeden baktı, ben ona hiç bakmadan Tagoredan bir şiir okudum.
Yatağımın yanı başındaki lamba sönünce, ilk sabah kuşlarıyla birlikte uyandım.
Açık penceremin önünde, dağınık saçlarımda taze çiçeklerden bir taçla oturdum.
Genç seyyah sabahın pembe sisi içinde yol boyunca geliyordu.
Boynunda bir inci gerdanlık, başında güneşin ışıklarından bir taç vardı.
Kapımın önünde durdu ve istekle bana sordu:
O nerede?
Sırf utancımdan;
O benim genç seyyah, o benim diyemedim.
Sular kararıyordu, ortalık loştu, lamba daha yanmamıştı, durmadan saçlarımı tarıyordum.
Genç seyyah batan güneşin kızıllıkları içinde arabasıyla geldi. Atları ağızlarından köpükler saçıyordu, elbisesi tozlanmıştı.
Kapımda arabadan indi ve yorgun bir sesle sordu:
Nerede o?
Sırf utancımdan;
O benim yorgun seyyah, o benim diyemedim.
Bir nisan gecesidir, lamba odamda yanıyor...
Şiiri dinledikten sonra gitti. Gökte dolunay vardı, ortalık her zamankinden daha aydınlıktı.
Giderken;
Aradığımla bu kadar çabuk karşılaşacağımı hiç tahmin etmemiştim doğrusu dediğini işittim.
ÖZCAN YURDALAN