03 Ekim 2009 00:00
YENİGÜN
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammarberg, Türkiyede azınlıklar ile ilgili yayınladığı raporunda, Türkiyede okullarda öğrencilerin söylediği Ne mutlu Türküm diyene sözünü eleştirerek...
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammarberg, Türkiyede azınlıklar ile ilgili yayınladığı raporunda, Türkiyede okullarda öğrencilerin söylediği Ne mutlu Türküm diyene sözünü eleştirerek, bununla etnik ayrımcılık yapıldığını söyledi.
Türkiyede özellikle bağımsızlıkçı geçinen bir bölüm sol çevre, ABnin çeşitli kaynaklarından gündeme getirilen, ya da bazı temsilcilerince dile getirilen bu tür yaklaşımlar karşısında yerinden fırlayıp, dış müdahalelere feveran etmektedir.
Biz sosyalistlerin bu konulardaki tutumumuz biliniyor. Bağımsızlık tutkumuz ve ABye yaklaşımımız da... AB, emperyalist güçler ve onların çeşitli isimler altındaki birlik, kurum ve kuruluşlarının Türkiyeye ilişkin yaklaşımlarına dair yazıp söylediklerimiz de önemli bir külliyat oluşturuyor.
Ancak, göz ardı edilmemesi gereken şöyle bir gerçek var; biz sorunlarımızı çözmek üzere güçlü bir kalkış sergilemediğimiz ve elbette sorunlarımızı çözemediğimiz sürece, bu güçler, bu tür mevcut sorunları gündeme getirmeyi, istismar ederek, demokratikleşme yanlısı görünmeyi sürdüreceklerdir.
Yıllardır süren uygulamaya sessiz kalan sol çevreler ABye tepki gösterirken, açıkta kalan yanlarını görmelidirler.
Başta AB temsilcileri olmak üzere, Türkiyenin iç sorunlarına dair gündeme gelen dış müdahalelere karşı anlaşılır bir hassasiyet içinde olan bu çevrelerin, yıllardır süren ırkçı, şoven, ayrımcı ve baskıcı uygulamalar karşısında bu denli sessiz kalmalarını, inkar ve asimilasyona tepkisiz kalmalarını anlamak oldukça zor!
Bu çevreler, okullarda her sabah tekrarlanan Andımıza yaklaşımlarından, dağa taşa yazılan Ne mutlu Türküm diyene sloganına kadar birçok ırkçı ve şoven gelişmeye seyirci kalmaktadırlar. Hatta, bu tür konular söz konusu olduğunda, kırk yıllık solcu ile atadan babadan milli hareketçi, ırkçı ve şoven olanlar arasındaki fark silinip yok olmaktadır.
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Raporunun Ne mutlu Türküm diyene sloganını gündeme getirmesiyle birlikte bu tartışma yeniden güncellik kazandı. Sağcısından solcusuna birçok aydın ve entelektüel bu konuyu tartışıyor. Tartışmayı yürüten sol kesimlerin önemli bir bölümünün birleştiği ortak payda ise bu sloganın doğru olduğu, etnik ayrımcılık yapmadığı, ırkçı ve şoven bir içerik taşımak bir yana, oldukça kapsayıcı olduğu yönündedir.
Dün Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde Ali Sirmen de konuyu ele alarak değerlendirdi. Sirmenin yaklaşımı da, Ne mutlu Türküm diyene sloganının etnik ayrımcılık içermediği yönünde.
Öncelikle belirtelim ki, Ali Sirmen bu konuda en makul düşünen çevrelerin başında geliyor. Sirmen ve başkaca Türk aydınlarının bu sorunlara eleştirel yaklaşarak tartışmayı sürdürmelerinde yarar görmekteyiz.
Sirmen dünkü yazısında, yine son günlerde tartışılan, Türk andı hakkında, Öğrencilik yıllarımın en sevindiğim yanlarından biri; ilkokulda her sabah, Türküm doğruyum diye başlayan ve buram buram şovenizm kokan andı okumamış olmamdır diyor.
Ancak Sirmen, Ne mutlu Türküm diyene deyişi ile ilgili olarak, sorunu uygulamadaki yanlışlardan ibaret görmekte ısrar etmektedir. Sloganın, ırkçılığı reddeden bir ifade içerdiğini iddia ederek şöyle yazıyor: Ne mutlu Türküm diyene Avrupa İnsan Hakları komiserinin sandığının tam tersine, Kemalist ulus kavramının, Ernst Renanın subjektivist görüşüne uygun olarak, ırk esasına dayanmayıp tamamen subjektif bir ögeye, yani birlikte yaşama iradesine dayalı, ırkçılığı reddeden bir görüş olduğunu ifade eder.
Eğer böyle olmayıp Ne mutlu Türküm olana! denmiş olsaydı, bunun ırk temeline dayalı olduğu söylenebilirdi diyor.
Sirmenin bu konuda tartışma yürütmesi önemli. Ancak, unutmamak gerek ki, Türkiyede sadece Türk ulusu yok. Başka uluslar da yaşamaktadır.
Farklı uluslara bunu dayatmak, ırkçılık değilse nedir?
ENDER İMREK