3 Ekim 2009 00:00

BAŞYAZI


IMF karşıtı eylemleri ile “SSGSS’nin birinci yılını protesto eylemleri” birbirine karıştı.
Doğrusu da bu. Çünkü IMF zirvesi vesilesiyle bir araya gelenlerin amacı aynı zamanda sağlığın da piyasalaştırılmasıdır. Bu yüzden de SSGSS karşıtı eylemlerle IMF karşıtı eylemlerin denk gelmesi isabetli olmuştur.
Ancak SSGSS gibi emeği ile geçinen her yaştan, her cins ve milliyetten 70 milyonu kapsayan bir karşı reform ve tüm dünya halklarının düşmanlarını birleştiren 2009 IMF-Dünya Bankası toplantısını hedef alan eylemlerin “cılızlığı” sorgulanmaya değerdir. Bu cılızlık, emekçilerin yığınsallıklarıyla ağırlıklarını ortaya koymamaları, “ayakkabı atma” ya da binalara, “olaylı pankart asma” gibi bireysel, “göstericilik” merkezli eylemleri de kışkırtmaktadır.
Nitekim 1 Ekim günü, sağlık örgütlerinin yanı sıra TTB, TMMOB, KESK, DİSK’in merkezi olarak katıldığı, bir çok parti ve çevrenin “destek verdiği” eyleme katılanların sayısının “bin dolayında” olması düşündürücü değil midir?
En başta da, toplumun önüne çıkan; bu çağrıları yapan on binlerce, yüz binlerce üyeli sendika ve emek örgütlerinin şapkaların önlerine koyup düşünmeleri gerekmez mi?
Elbette sorun yeni değildir ve ne yazık ki bu eylemlere has da değildir!
Gösterilerin böyle olmasında; sendika ve emek örgütü yöneticilerinin, her şeyi basın açıklamalarına, koca emek örgütlerini, sendikaları basit birer “sivil toplum örgütü” derekesine (açıklama yapan, rapor yazan, protesto eden) düşürmüş olmalarının rolü yok mudur?
Tabii Türk-İş ve Hak-İş’in kendilerini bir “hükümet-devlet danışmanı” örgütüne indirgeyen, gerek SSGSS gerekse IMF karşısındaki tutumlarına hiç girmiyoruz. Örneğin Türk-İş, IMF’ye karşı tepkisini sadece bir rapor yayımlayarak geçiştirmektedir. Kendi üyelerini ve tüm emekçileri IMF’nin şahsında temsil edilen politikalara karşı harekete geçirmediği sürece Türk-İş görevini yerine getirmiş sayılabilir mi?
Ama sonuçta tartıştığımız; sendikaların, emek örgütlerinin yıllardır izledikleri protestocu, “sivil toplumcu”, “şikayetçi çizgi”dir.
Bu çizgi, yığınların devreye girmesinin başlıca engelidir. Ve bu çizginin tahribatı arttıkça da protestolara katılanların sayısı bile giderek azalmaktadır. Dahası bu çizginin dünya ölçüsünde yansıması da böyledir. Ve bugün gelinen aşamada, IMF ve ülkenin yöneticileri tarafından bu tür eylemlerin, “toplantıların sosu”, “demokrasinin varlığının alameti” olarak gösterilip bir karşı propagandaya dönüştürülmesine tanıklık ediyor olması da boşuna değildir.
Gösteriye katılanlar, polisle çatışmakta, gazdı, coptu dövülüp karakola götürülüp oradan serbest bırakılırken(*), yöneticiler de; “Burası demokratik bir ülkedir, elbette bazı çevreler de karşı çıkacak görüşlerini böyle ileteceklerdir. Bakın ne güzel demokrasi işliyor!” demektedir.
Yani milyonlarca işçi, emekçinin örgütleri, bu geniş yığınları eyleme çekmedikleri için, sendikalar ve emek örgütlerinin üyeleri “sistemin hoşnutsuz çocukları” muamelesi görmektedir.
Sendikalar ve sendikacılar “Biz çağırıyoruz de üyelerimiz gelmiyor. Biz de onlar için kendimizi öne atıyoruz!” bahanesine sarılmasınlar. Çünkü, gerçekten mücadeleye çağırdıklarını hissettiklerinde, onca dışlanmış olmalarına karşın işçiler, kamu emekçileri, sendikalar her koşulda alanları doldurmuşlardır. Dahası eylemleri iş yerlerinden başlattıklarında milyonlarca işçi ve emekçi sendikaların çağrısına uymuştur, uymaktadır, bugün de uyabilirler. Sorun ise, bu örgütlerin yöneticileri; kimisi sistemle uyuştuğu için kimisinin de alışkanlıkları, kendi “sol ideolojik zaafları”ndan dolayı yığınları mücadelenin dışında tutmakta, onların mücadeleye katılmasının önünü açacak bir çalışma ve mücadele biçimlerinden uzak durmaktadırlar.
Sorun da buradadır.
Bu çizgi değişip işyerlerinden, hizmet birimlerinden yığınların gücünü devreye sokup; taleplerini dile getirmeye dönmedikçe, insanları sokağa çağırıp, sanki onlar profesyonel eylemciymiş gibi, yığınları bir o alana bir merkeze çağırmakla, kapitalizme zerre kadar zarar verilemeyeceği artık görülmelidir.
IMF’ karşıt eylemlerin cılızlığı eğer bu konuda uyarıcı olursa, mücadeleye bu eylemlerin de bir katkısı olmuş olacaktır.

(*) Elbette mevcut durumda herkes, elindeki her imkanla IMF politikalarını, kapitalizmi protesto edecektir. Yaptığımız eleştiri, esasa dairdir. IMF eylemleri vesilesiyle ortaya çıkan olguların işaret ettiği gerçeğe dairdir.
İHSAN ÇARALAN

Evrensel'i Takip Et