05 Ekim 2009 00:00

Üniversiteler açılıyor...

Kapitalist sistemin neoliberal üniversitesi, üniversitenin bileşenlerine ve özellikle gençlerine umut vermekten uzaklaşmaktadır.

Paylaş

Yeni öğretim yılında, 94’ü devlet üniversitesi, 45’i vakıf üniversitesi olmak üzere 139 üniversitenin açılışına tanıklık edeceğiz. Açık öğretim hariç ve ikinci öğretim programları dahil, 600 bin dolayında öğrencinin üniversitelere yerleştiğini öğreniyoruz. Bu genel rakamların büyüklüğünü bir kenara bırakırsak, üniversiteler yeni dönemi, çok çeşitli sorunlarla karşılamaya hazırlanıyorlar. Üniversite bileşenleri açısından yeni öğretim yılının anlamına geçmeden önce, üniversitenin “dışında kalanlara” dair birkaç söz etmek, yine üniversite sorunu kapsamına giriyor kuşkusuz…
Üniversiteye giremeyen yüz binlerce genç, “yeniden dershane” ve “yeniden sınav” seçeneğine kilitlenmiş halde bekliyor. Umutları ertelemenin, anlamlı bir yaşam seçeneği yaratamamanın ezici ağırlığı, üniversite seçeneğini yitirmiş gençlerin omzuna çöküyor. Çünkü, hayatı kitaplardan ve insanlardan öğrenmek, bağımsız yaşam deneyimleri edinmek, onurlu, güvenceli bir iş bulmak, seyahatlerle doğa ve insan kültürlerini tanımak, kendi çabası ile bilimin ya da sanatın bir dalı ile uğraşmak giderek zorlaşıyor. TÜİK verilerine göre işsizlik oranlarının yüzde 11.4; genç nüfusta işsizlik oranlarının ise yüzde 19.3 olduğu, yaşanan ekonomik krizle çok insanın işini kaybettiği/kaybedeceği bir dönemden geçiyoruz. İnsan olarak bir üst varoluş düzeyine erişmek, “üniversiteyi kazanamamış” bu gençler için neredeyse olanaksızlaşıyor.
Üniversitelerde yeni bir öğretim yılı daha başlıyor. Her başlangıç içinde biraz kaygı, biraz tedirginlik barındırsa da, derin bir nefes almak gibi umut yüklüdür, heyecan verir. Hele bu başlangıcın yeni üniversite öğrencileri açısından anlamı daha da büyüktür. Bugünlerde üniversiteye girmeye hak kazanan yüz binlerce genç, yeni bir kentte ve yeni bir yaşam tarzının hayali ve umudu ile fakültelerinin açılmasını sabırsızlıkla bekliyor. Anne ve babalar biraz endişeli, ama bir o kadar da umutla çocuklarını görece bağımsız bir yaşama uğurlamaya hazırlanıyor. Ama biliniyor ki halk sınıfları için üniversite eğitiminin bedeli oldukça yüksektir ve üniversite gençleri üç tür maliyetle karşı karşıyadır. Birincisi öğrenim maliyetidir. Öğrenim harçları, kitap, defter, eğitim araç ve gereçleri bu maliyetin içindedir. Ve yine bilinmektedir ki öğrenim harçları giderek yükseliyor. YÖK yetkilileri, öğrenci ve ailelerinin üniversite eğitiminin maliyetlerine daha çok katılması gerektiğini, diğer bir deyişle üniversite eğitiminin paralı olması gerektiğini belirtirken bu maliyet türü üzerinde duruyorlar. İkinci maliyet türü yaşam maliyetidir. Özellikle anne ve babanın bulunduğu kentten başka bir kentte eğitime devam edilmesi durumunda, öğrencinin barınması, beslenmesi, ulaşımı karşılaşılacak ek maliyetler yaşam maliyeti olarak adlandırılır. Üçüncü maliyet türü fırsat maliyetidir. Bu da öğrencilerin üniversite eğitimine devam etmeleri nedeniyle ücretli bir işte çalışamamaları dolayısıyla bu gelirden vazgeçmeleri durumunda ortaya çıkar.
Yükseköğretim kurumlarında öğretim gören öğrencilerin 2009-2010 öğretim yılında ödemesi gereken katkı payları belirlenmiş durumda. Buna göre, yükseköğretim kurumlarında öğretim gören öğrencilerden 71 TL ile 591 TL arasında, ikinci öğretimdeki öğrencilerden ise 770 TL ile 4 bin 268 TL arasında katkı payı alınacak. Öğrenci harçları, Tıp Fakültelerinde 591 TL, Veteriner Fakültelerinde 386 TL (İkinci Öğretim, 2 bin 134 TL), Mühendislik Fakültelerinde 387 TL (İkinci Öğretim,1529 TL), Hukuk Fakültelerinde 313 TL (İkinci Öğretim,1155 TL), Siyasal Bilgiler Fakültesinde 313 TL (İkinci Öğretim 1155 TL), Eğitim (Bilimleri) Fakültelerinde 284 TL’dir (İkinci Öğretim 1027 TL). 2008 krizinin Türkiye’yi derinden etkilemeye başladığı bu yıllarda üniversite öğrencileri, yükseköğretimin kamusal bir hizmet olduğu, bir hak olarak kamuca sunulması gerektiği fikri üzerinde düşünüp, yükseköğretimin özelleştirilmesine karşı mücadele etmek durumundadırlar. Aksi halde yoksulların çocuklarının üniversite eğitimi görme olasılıkları giderek ortadan kalkacaktır.
Öğretim elemanları için yeni bir dönem, yeni öğrencilerle tanışma, varolan öğrencileri bir derece daha olgunlaşmış olarak karşılama, tatilin ardından biriktirilmiş enerji ile yeni bir döneme hazırlanma anlamını taşıyor. Ancak farklı unvanlardaki öğretim elemanları, yeni döneme birikmiş sorunlarla başlıyorlar. Üniversitelerin gelişimini, yönetimini ve finansmanını etkileyen neoliberal ekonomi politikaları ve 2008 krizi, akademik yaşamı da derinden etkiliyor. Artık üniversitelerin kültürü farklılaşmakta, araştırma ve eğitimde “akademik kapitalizm” yönünde işleyişler giderek yaygınlaşmaktadır. Bu süreç, piyasa yönelimli işleyişler, akademik personel için akademik özgürlüklerin kaybı, çalışma koşullarının ağırlaşması, işlerin yoğunlaşması, sözleşmeli istihdam gibi uygulamalarla sosyal güvenliğin yaralanması, yakından izlenme ve değerlendirilme, karar sürecine daha az katılım, özgürleşme ve yetkinleşme olanaklarının daralması, araştırma fonlarını ele geçirmek için artan rekabet, araştırmada uzun dönemli kolektif katkılar yerine kısa dönemli bireysel deneyimlere kayma gibi sonuçlar üretmektedir.
Üniversiteler açılırken, üniversite, enstitü, fakülte ve yüksek okul yönetimlerinin işleri yoğunlaşır; birer yıllık rutinlere dönüşmüş kayıt süreci, üniversite yöneticileri kadar idari personeli de yorar. Mezuniyet aşamasına gelen öğrencilerin unutamadığı yüzler ve anılar, kayıt aşaması ve eğitim süreci içinde idari personelle diyalog sırasında ortaya çıkar. Üniversite içi hiyerarşinin baskısını sıkça hisseden idari personel, çok düşük ücretler ve sayılarının giderek azaltılması nedeniyle ağırlaşan iş yükünü kaldırmak için çabalarlar. Çalışma süreci içinde düşük hareketlilik, eğitim ve yetiştirme olanaklarının sınırlılığı gibi sorunları da yaşayan idari personel, üniversite bileşenleri içinde emek süreci en az görünen kamu çalışanlarıdır.
Öğretim elemanları, öğrenciler ve idari personel, üniversite denilen kurumun özneleri olarak kabul edilse de, içinde yaşadıkları bu kurumların tarihsel süreçte gerek dış ve gerek iç dinamiklerin etkisiyle nasıl dönüştükleri anlamak, üniversite özerkliği ve akademik özgürlükler (öğretme ve öğrenme özgürlüğü) konusunda düşünmek durumundadırlar. Bunun için ilk okuma, İnternetten kolayca ulaşabilecekleri Lima Bildirgesi olabilir. Bu Bildirge, “Nasıl bir toplum ve nasıl bir üniversite” sorularına bir nebze olsun ışık tutmaktadır. Zira biliyoruz ki kapitalist sistemin neoliberal üniversitesi, üniversitenin bileşenlerine ve özellikle gençlerine umut vermekten uzaklaşmaktadır.
NEJLA KURUL - Prof. Dr. Ankara Üniv. Eğitim Bilimleri Fakültesi
ÖNCEKİ HABER

AKP, Maltepe’de neden kaybetti?

SONRAKİ HABER

ÖZGÜRCE

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...