7 Ekim 2009 00:00
UFUK
GÜNÜN YAZILARI
Başbakan Erdoğan, söylemi ile uyguladığı gerçek politika arasında en açık ara fark olan siyasi lider olarak tarihe geçecek.
IMF-Dünya Bankası yıllık toplantıları çerçevesinde İstanbulda düzenlenen guvernörler kurulunun açılışında konuşan Başbakan Erdoğan, 21. yüzyılın tehditler değil fırsatlar çağı olması gerekiyor. Bu salonun dışında devam eden protestolara kulak vermemiz gerekiyor mesajını verdi. Bunu söylerken Taksimde o anda gerçekleşen protestolara işaret eden Erdoğan, bu haliyle bir yandan sosyal kaygıları öne çıkaran bir akademisyen görüntüsü sergilerken, diğer yandan da Batıya karşı dik duruşu ile dikkatleri üzerinde toplayan İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecadın üslubuna öykünen bir çağrışım yaptı. Ancak, Erdoğanın Kulak verin dediği protesto gösterilerine katılanlar, onun hükümetinin emrindeki polislerce adeta linç edilircesine saldırıya uğradı. Taksim Meydanını dolduran kitleye atılan yoğun gazla, meydan adeta bir sis bulutunun altında kaybolurken, gazdan etkilenen kitleyi dağıtmaya çalışan polisin, kadınlı erkekli emekçilere kelepçe takıp sürükleyerek arabalara doldurması, İstanbulu dün adeta işgal altındaki Iraka çevirdi.
Erdoğanın Davostaki tavrına rağmen İsrail ile ikili anlaşmaları askıya almaya bile yanaşmadığı hatırlandığında, dün salondaki Erdoğan ile meydanda emekçilere yaşatılanlar arasındaki fark da bir tezat olmaktan ziyade, bir AKP ve Erdoğan taktiği olarak algılanmalıdır.
Bunu Kürt Açılımı politikası bakımından da analiz etmeye kalktığınızda, aynı durumla karşılaşıyoruz. Bir yandan bedeli ne olursa olsun Kürt sorununda açılımda kararlı olduğunu belirten bir Erdoğan, diğer taraftan sınır ötesi tezkereyi süresinin 1 yıl dana uzatılması talebiyle Meclis gündemine getiren bir Erdoğan.
Ya da bir yanda İşkenceye sıfır tolerans diyen bir Erdoğan, diğer taraftan da polis işkencesinin artık sokağa taştığını gösteren olaylardaki artış.
Ya da, IMFye yoksulların durumunu hatırlatan Erdoğan ve diğer yandan işsizliğin daha da arttığı ve ekonomik sıkıntılardan kaynaklı intiharların artış gösterdiği Erdoğan iktidarı dönemi.
Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Gerçekliği teğet geçerek baktığınızda yoksul dostu, ezilen Kürdün dostu bir Başbakan, ancak dönüp gerçekliğe baktığınızda IMF politikaları ve militarist uygulamaların başbakanı.
Aslında Başbakan Erdoğanın aksi yöndeki pratiğine rağmen, böylesi bir söylem kullanabilme rahatlığında olması, sadece onun kişisel ahlakı ya da özellikleriyle de açıklanamaz. Onun açısından bakıldığında en kötü, en çakma malı bile cilalayarak satan başarılı bir ticaret adamının, politik alandaki tezahürünü görmek mümkün. Ancak sadece böyle diyerek geçmek de gerçeği açıklamaya yetmiyor.
Erdoğanın bu kadar rahat konuşmasına zemin hazırlayan süreç de, muhalefetin zayıflığı es geçilerek anlaşılamaz. Eğer dün, işyerlerinde üretimi durdurarak, büyük kitleler halinde gelinen gösterilere tanıklık edebilseydik ve diğer tüm sorunlar açısından iktidarı ülkenin doğusundan batısına kadar baskı altına alan politik bir kuşatmanın varlığından söz edebilseydik, Erdoğanın söylemi de, mutlaka bu gerçeğin etkisinden izler taşırdı. İçi boş popüler muhalefet söylemlerini istediği zaman işine geldiği gibi kullanabilen bir Başbakan görüntüsü öyle kolay yaşanmazdı.
Yazıyı; dün Taksimdeki IMF ve DB protestosuna katılan Sinter Metal işçisi İbrahim Yalçının, Onlarsız bir Türkiye daha güzel olur. İçinde bulunduğumuz durumun mimarları bu kurumlar. Ülkemizde sermaye güçlerini istemiyoruz sözleriyle noktalayalım. İbrahim Yalçının bu talebi, Türkiyedeki geniş emekçi yığınlarınca yükseltilen bir talep haline geldiğinde, Erdoğanın da zaten böyle kolay salvolar yapabileceği bir koltuğu olmayacak.
FATİH POLAT
Evrensel'i Takip Et