07 Ekim 2009 00:00
BAŞYAZI
Dün, Taksim ve çevresi; cop, gaz, çatışma, yaralılar, kelepçe takılıp sürüklenenler, panzerler, pis su sıkmalar ve gözaltılarla bir polis terörü alanına döndürüldü.
Dün, Taksim ve çevresi; cop, gaz, çatışma, yaralılar, kelepçe takılıp sürüklenenler, panzerler, pis su sıkmalar ve gözaltılarla bir polis terörü alanına döndürüldü.
Taksim bir terör meydanına döndürülürken, aynı saatlerde Vatan Caddesinde İstanbulun emperyalist işgalden kurtuluş günü (6 Ekim 1922) törenlerinde devletin yüksek görevlileri, bağımsızlığın, emperyalist işgalden kurtulmanın önemine dikkat çekiyorlardı.
Taksimde sendikalar, emek örgütleri, çeşitli siyasi partiler ise İstanbul emperyalist işgalden kurtuldu ise bu IMF işgali nedir; nedir bu İstanbulun kalbinde toplanan insanlık düşmanı güruha gösterilen saygı ve sevgi? dercesine, IMFsiz, Dünya Bankasız bağımsız bir Türkiye istiyorlardı. İstanbulun da bir finans, IMF ve Dünya Bankası mekanı değil, halkların kardeşlik, insanlığın kurtuluş değerlerinin simgelendiği bir kent olmasını istiyorlardı. Ve Vatan Caddesinde yüksek perdeden bağımsızlık, emperyalizminden kurtuluş nutukları atılırken, Taksimde Gerçekten Bağımsız Türkiye isteyenlere bu nutukçu yetkililere bağlı polis ordusu, elindeki bütün şiddet araçlarıyla saldırıyordu.
Bu bir çelişki miydi?
Aynı saatlerde, Harbiyedeki Kongre Vadisinde, IMF ve Dünya Bankası Üst Düzey Geniş Katılımlı Genel Kurul Toplantısının açılışında konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bir yandan IMFnin amaç ve ilkelerini büyük bir kararlılıkla savunurken, IMFnin dünyanın yoksul halklarının tepkisini çeken acımasız sömürü ve yağma yöntemlerine de dikkat çekerek, bunların gözden geçirilmesini istiyordu. Dahası Erdoğan, bir adım daha atarak, IMF ve Dünya Bankası toplantılarıyla aynı saatlerde yapılan protesto eylemlerine de değiniyor; Salonun dışında devam eden protestolara kulak vermek zorundayız diye konuşuyordu.
Yani Başbakan Erdoğana göre dışarıda IMFyi protesto eden kitleler haklıydı! Ama Başbakan böyle konuşurken, Başbakanın içişleri bakanına bağlı polisler, gaz bombalarıyla o haklı, IMFnin seslerine kulak vermesi gereken kitleye gazla, copla, panzerle, pis suyla saldırıyordu.
Bu saldırıdan sonra gösteri yapanlarla polis arasındaki çatışma yayılıyor, Taksim ve civarı sokaklar bildiğimiz, hemen her kitle eyleminden sonraki hale getiriliyordu. Dükkanların, banka şubelerinin camlarına; herkese, her gözüne kestirdiği kişiye saldırıp döven polis, gaz atmak için hastane, işyeri, durak vb. gözetmeksizin kalabalık görüldüğü her yere gaz bombaları ile saldırmak, onlarca (belki de yüzlerce) gözaltı, sokak aralarında kaçma kovalamaca ve ara sokaklardaki evlerin gaza boğulması Akşama kadar şurada burada irili ufaklı çatışmalar
Evet, dün Taksime çıkanlar, sadece taleplerini haykırıyor, IMFyi protesto eden sloganlar atıyorlardı.
Başbakan ise içeride, IMFnin ağa babalarına Salonun dışında devam eden protestolara kulak vermek zorundayız derken, polis dışarıda o kulak verilmesi gereken sesleri kesmek için adeta savaş açmıştı!
Bu bir çelişki mi?
Her iki çelişki mi sorusunun yanıtı artık açık.
Eğer bunlar, aklın ve gerçeğin geçerli olduğu, politikacıların ağızlarından çıkanla gerçek arasındaki çelişkiye önem verdiği bir ülkede olsaydı; Evet bir çelişki var denirdi. Ama AKP yönetimindeki Türkiyede bu iki karşıt tutum arasında bir çelişki yoktur!
Bunu çoktandır öğrendik. Ülkeyi yöneten yetkililer konuşurken, halk ne istiyorsa, neden hoşlanacaksa onu söylüyorlar ama uygulamada bildiklerini yapıyorlar.
Dün de öyle oldu. Bir yanda İstanbulun düşman işgalinden kurtulması kutlandı; orada bağımsızlık üstüne nutuklar atıldı, ama öte yandan Türkiye IMF işgali altındayken Taksim ve çevresi de IMF adına polis işgalindeydi.
Bu sadece bir benzetme de değildir. Çünkü Türkiye ve İstanbul; emperyalist işgalden sanki hiç kurtulmamış gibi, uluslararası sermaye merkezlerinin talan üssü gibi donatılmaktadır. Kurtuluş, bağımsızlık, halkın istek ve ihtiyaçları ise sadece nutuklarda var.
Dün bu gerçek, hem alanlarda hem de nutuklarda görüldü!
İHSAN ÇARALAN