09 Ekim 2009 00:00
GERÇEK
Karşılıklı övgüler, Krizde den çıkıyoruz, IMF değişti, IMF artık itfaiyeci olacak, krizler daha baştan müdahale edecek, Esnek kredi sitemine geçilecek, Alarm merkezleri kurulacak...
Karşılıklı övgüler, Krizde den çıkıyoruz, IMF değişti, IMF artık itfaiyeci olacak, krizler daha baştan müdahale edecek, Esnek kredi sitemine geçilecek, Alarm merkezleri kurulacak, Artık gelişmekte olan ülkelerin de sözü geçecek gibi geçen bir haftalık konuşmalar, tartışmalar, uzlaşma temennileri arkasından gerçekler de itiraf edildi.
IMF Başkanı Dominique Strauss Khan; işsizliğin önümüzdeki yıl da artamaya devam edeceğini ve 59 milyon yeni işsizini mevcut işsizler ordusuna katılacağını, 90 milyon kişini daha ağır yoksulluk koşulları altına (bunun açlık sınırının altına düşecekleri biçiminde anlayabiliriz) düşeceğini söyledi. Bununla da yetinmedi Khan, yoksul ülkelerde savaşa varan huzursuzlukların çıkabileceği uyarısında da bulundu.
Bu sözlerini Bir toparlanma var ama zafer ilan edecek durumda değiliz diye tamamlayan IMF Başkanının amacı elbette dünyayı yöneten güçleri uyarmaktır.
Ne adına uyarmak?
Elbette en büyük sermaye güçlerinin ve dünyayı yöneten büyük devletlerin çıkarları adına!
Dolayısıyla patronlar Khanın sözlerinden, en son söylediklerini alıp daha ihtiyatlı olmaya çalışırken, bu ihtiyatın faturasını da emekçileri çıkaracaklarından kuşku duymamak gerek. Çünkü bu kararlardan sonra patronlar ve hükümetleri; işsizlere, yoksullara dönüp; Bakın IMF Başkanı bile işsizlik yoksulluk artacak dedi. Bu Türkiye ilgili bir şey değil tüm dünyada işsizlik yoksulluk artıyor. Öyleyse işçi haline şükretsin, daha çok ücret istemesin, işsizler dişlerini biraz daha sıksın, yoksullar başının çaresine baksın diyecektir.
Zaten tüm patronların sözcüsü Başbakan Erdoğan çoktan beri, İşsizlik sadece bizde yok. Koca Amerikada bile yüzde 10a dayandı. Bizi eleştirenler insaflı olsun! diyordu. Şimdi IMFnin desteğini alarak konuşacak.
Peki, işçi sınıfı, emekçiler, sendikalar, emek örgütleri IMF Başkanının söylediklerinden ne anlamalıdır?
Onlar da; her şeyden önce, IMF Başkanının söylediklerini bir tanrı kelamı olarak değil, en büyük sermaye merkezlerinin çıkarının gereği bir tercih yaparak bunları söylediğini görmelidirler. Ve bu tercihlerini uygulamayı başarılarsa, hükümetlerin ve patronların her ülkede krizin yükünü işçi sınıfı ve halklara yıkmaya devam edeceklerini anlam gerekir. Ve bu politikaların sonucunun, işsizliğin artarken ücretlerin de düşmeye devam edeceğini, emekçilerin elinde avucunda ne kaldıysa patronlara aktaran mekanizmanın daha hızlı dönmeye başlayacağını, ekonomi iyi giderken emekçiler için her şeyin daha kötüye gideceğini söylemek, onca yaşanandan sonra artık bir kehanet değildir. Çünkü bu süreç bugün pek çok yanıyla yaşanmaktadır.
Bugün açıkça, emekçilerin ve onların her türden örgütlerinin önünde iki yol vardır. Biricisi patronların ve hükümetlerin programlarına destek verip, işsizlik ve yoksulluğu bir önlenemez kader olarak görüp boyun eğmektir. İkinci tutum ise, G-20 ve IMF toplantılarında en büyük sermaye güçlerinin çıkarlarının gereği olan kararları dinlememek ve krizin yükünü reddetmek üzere, kendi talepleri etrafında birleşip harekete geçmektir!
Elbette doğrusu bu ikincisidir. Ve Türkiyede, emek çevrelerinde krizin başından beri; Krizin yükünü kabul etmeyeceğiz, Krizin yükü sermayeye sloganları etrafında dile getirilen talepler için mücadele, IMF toplantılarından sonra bir kez daha görülmüştür ki, emekçiler için tek seçenektir.
Bu yüzden bugün; işçi sınıfı ve emekçilerin işsizliğe ve yoksulluğa karşı, işletmelerde (fabrikalarda ve hizmet kurumlarında, emekçi semtlerinde)emekçi ailesinin desteklenmesi talepleriyle birleşen bir işsizliğe ve yoksulluğa karış mücadelenin önemi daha anlaşılır hale gelmiştir. Bugün artık mücadele, sadece Türkiyenin patronlarını krizden çıkış programına değil, uluslararası sermayenin, IMFnin, DBnin şahsında temsil olunun, sermayenin dünyasının yeniden yapılandırılması stratejisine karşı da bir mücadeledir.
IMF, DB ve sermayeye karşı gerçek bir mücadele de ancak böyle bir mevziden yapılabilir.
İ. Sabri Durmaz