13 Eylül 2009 00:00

12 eylül, cuma dayı, gülbahar teyze ve cihanlar ölmez

12 Eylül faşizmi sadece sol’a karşı değil sol yayınlara karşı da yapılmıştı. O dönemde milyonlarca kitap yakılıp yok edilmiş, kitaplar sadece yakılıp yok edilmekle kalmamış onları yazan, okuyan, evinde ya da yanında bulunduranlar en ağır biçimde cezalandırılmıştı.

Paylaş
12 Eylül faşizmi sadece sol’a karşı değil sol yayınlara karşı da yapılmıştı. O dönemde milyonlarca kitap yakılıp yok edilmiş, kitaplar sadece yakılıp yok edilmekle kalmamış onları yazan, okuyan, evinde ya da yanında bulunduranlar en ağır biçimde cezalandırılmıştı.12 Eylül sabahı bir ortaokul öğrencesi telaşı ile uyanmıştım. Okullar tatil olduğundan Ankara Sitelerde bir mobilya atölyesinde küçük bir çırak olarak çalışıyordum. En büyük ağabeyim birazda hayatı tanımamız adına bir tanıdığının yanına diğer küçük ağabeyim ile birlikte çırak olarak göndermişti beni. 12 Eylül sabahı sokağa çıkma yasağı olduğundan iş yerine gidememiştik ve o an için bu duruma sevinmiştim! Öğleden sonra askerler evi basıp da başta kitaplığımız olmak üzere her tarafı didik didik ettiğinde ve önce ağabeyim ve babam olmak üzere ev halkını duvara dizdiğinde işin ciddiyetini biraz olsun anlamıştım. Askerin birisi raftaki kitaplardan dolayı ağabeyime ağza alınmayacak küfürler savurmuştu ve bir yada iki saat içinde kitapları yakmaz isek eve tekrar gelip ağabeyimi götüreceklerini söylemişti. Bir başka asker ise ağabeyime evimizin karşısında ki duvarda yazılı olan sloganı kireç ile silmesini söylemişti. Ağabeyim duvardaki sloganı silmedi ama biz o gün kitapları yaklaşık 2 sene sonra gün yüzüne çıkartmak suretiyle gecekondumuzun arkasında ki küçük bahçeliğe gömmüştük. Fakat Cuma dayı ve Gülbahar teyzelerin yaşadıkları o günlere ışık tutacak bir öyküydü. Cuma dayı ve Gülbahar teyzelerin kitaplıkları da, sol yayınlarla doluydu. Oğulları Cihan bir taraftan üniversitede okuyor, diğer taraftan da devrimci saflardaki yerini alıyordu. 12 Eylül sabahı Gülbahar teyze erkenden kalktı. Masanın üzerinde duran küçük el radyosunu açarak kulağına götürdü. Radyo ajansları geçiyordu. Duyduğu haber karşısında çığlık atarak kocasına doğru koştu. Cuma dayı ve Gülbahar teyze Cihan’ın bulunduğu odaya doğru yöneldiler:- Kalk oğlum, acele et, askerler darbe yapmış! Şimdi seni de almaya gelirler!Cihan aniden yerinden fırladı. Çabucak üzerini giyindi. Anne ve babasının elini öperek kapıya yöneldi. Tam kapıyı örterken, aklına kitaplar geldi:- Baba, mümkünse kitapları yakmayın, bahçede bir yer belirleyip oraya gömün!Cuma dayı ve Gülbahar teyze gözlerinden akan yaşı sildiler. Acaba oğullarını, bir daha ne zaman görebileceklerdi? Kitapları bahçeye gömmek için zamanları yoktu. En iyisi yakmaktı. Hemen banyo kazanını hazırlayıp kitapları bir bir yakmaya başladılar. Bir süre geçmişti ki askerler evi sardı. Gülbahar teyze salonda beklerken, Cuma dayı hala banyodaydı. Askerler apar topar eve girdiler ve evi didik didik aramaya başladılar. Bu arada Cuma dayı kitapların neredeyse tamamını yakmıştı. Askerlerden biri koşar adım banyoya yöneldi. Bir tekme vurarak kapıyı açtı. Cuma dayı çırılçıplak soyunmuş büyükçe bir banyo leğeninin içerisine oturmuş, başından aşağı suyu dökerken bir yandan da türkü söylüyordu: - Yılanı öldürseler ha leylim nenni de kınalım nenni de! Bunu mahsustan yapıyordu! Yoksa aklı hep Cihanındaydı. Asker, silahını Cuma dayıya doğrultarak sordu: - Ne yapıyorsun ihtiyar? - Görmüyor musun oğul, çimiyorum!... - Ne yaktın peki? - Ne yakayım oğul, kitap mı var ki kitap yakayım!... Askerler birkaç soru daha sorduktan sonra başka evleri de aramak üzere oradan uzaklaştılar. Aradan 5 ay geçmişti. Bir akşamüzeri sivil giyimli birileri Cuma dayıların kapısını çaldılar. Adamlardan bir tanesi, Cihan’ın sorgu sırasında 8. kattan atlayarak intihar ettiğini, yarın sabah cenazeyi almaları için emniyete gelmelerini söyledi. Her ikisi de yığıldı kaldı. Cuma dayı, her an gelir diye hazır tuttukları yatağa kendini zor attı. Ve boş yatağa sarılarak saatlerce ağladı. Gülbahar teyze, duvarda asılı duran Cihan’ın resmini eline alarak defalarca öptü, kokladı, bağrına basarak ağıtlar yaktı: - Ben öleydim oğul, ben öleydim... Cihanım, yavrum, karagözlüm, ben öleydim! 12 Eylül faşist darbesinden 5 ay sonra toprağa kitapları değil ama biricik oğullarını, Cihan’larını gömmüşlerdi...
Veli Bayrak
ÖNCEKİ HABER

Sakızını pat diye patlatıyor

SONRAKİ HABER

Onlar çocukların peşinde!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa