12 Ekim 2009 00:00

ROJEV

Diyarbakır’ın Kürt ulusal mücadelesinin, dolayısıyla Kürt siyasetinin en önemli merkezi olduğu biliniyor. Başbakan Erdoğan’ın yerel seçimler öncesinde ortaya koyduğu Diyarbakır’ı alma...

Paylaş

Diyarbakır’ın Kürt ulusal mücadelesinin, dolayısıyla Kürt siyasetinin en önemli merkezi olduğu biliniyor. Başbakan Erdoğan’ın yerel seçimler öncesinde ortaya koyduğu Diyarbakır’ı alma, “kaleyi düşürme” hesapları da bu gerçekliğe dayanıyor. Daha önceki dönemlerde Demirel’den Mesut Yılmaz’a kadar birçok başbakana Kürt sorununun çözümünün “Diyarbakır’dan geçtiği”ni söyleten, yine aynı gerçeklikti. Geçtiğimiz hafta AKP’nin ‘açılım’dan sorumlu bakanı Beşir Atalay, Diyarbakır’daydı. Atalay’ın burada çeşitli kitle örgütleri ve kurumlarla yaptığı görüşme, ‘açılım’ ile Diyarbakır’ın talep ve beklentileri arasındaki mesafenin ne kadar büyük olduğunu gözler önüne serdi.
Bakan Atalay, Diyarbakır, ardından Mardin ve Şırnak’ta yaptığı görüşmelerde, hedeflerinin “terörü bitirmek ve demokrasiyi geliştirmek” olduğunu söyledi. Atalay, ‘genel af’ ve ‘anayasa değişikliği’nin gündemlerinde olmadığını, Bölge’deki görüşmelerinde de tekrarladı. Bakanın çizdiği çerçeveden bakıldığında, ‘açılım’ın; “PKK terörünü bitirmek” ama bunun için gerekli halk desteğini sağlamak için bazı “demokratik adımlar” atmak üzere kurulu bir süreç olduğu görülmektedir. ‘Açılım’ politikası, PKK meselesini “terörle mücadele” meselesi olarak değerlendirmesi bakımından öncelleriyle aynılaşmaktadır. Oysa bugün soruna az buçuk ilgi gösteren herkes, PKK’nin Kürt sorununun bir sonucu olarak ortaya çıkıp geliştiğini bilmektedir. O yüzden Diyarbakır’daki her kesimden örgüt temsilcilerinin ortak talebi, “operasyonların durdurulması” olmuştur. Ama ‘açılım’ın samimiyetine güven duyulmasını isteyen Atalay’ın partisi, sınır ötesi operasyon tezkeresini uzatarak çatışmalı sürecin devamı yönünde bir karar almıştır. İki askeri birliğin arasında kalan bir arazide koyun otlatırken kendisine isabet eden kurşunla parçalan 12 yaşındaki Ceylan Önkol cinayetinin açıklanmasını istemenin bile, “askere karşı asimetrik savaş” olarak değerlendirildiği bir ortamda, “operasyonlara devam” demenin çözümsüzlükten başka bir kapıya çıkmadığı açık değil midir?
Uzatmadan söylemek gerekirse; ‘açılım’ın bir yönünü, sorunu “terörle mücadele” kapsamında değerlendiren politikanın devamı oluşturmaktadır. Peki, Bakan Atalay’ın “demokrasinin geliştirilmesi” olarak tarif ettiği adımlar nelerdir? Atalay, bu konuda hem Bölge’ye gelişinden önce Doğan Grubu gazeteleriyle yaptığı görüşmede, hem de Diyarbakır’da aynı şeyleri tekrarlamıştır: Özel Kürtçe televizyonları kurulmasının önü açılacak, taş atan çocukların çocuk mahkemelerinde yargılanması yönünde düzenleme yapılacak ve pişmanlık yasası esnetilecek! Diyarbakır’da içlerinde düzen partilerinde yıllarca siyaset yapmış isimlerin ve yerel sermaye kuruluşlarının temsilcilerinin yer aldığı örgütlerin çözüm için talepleri ise operasyonların durması, Kürtçe eğitimin önündeki engellerin kaldırılması, genel af ve anayasanın değiştirilmesi biçimindeydi. Sadece bu görüşmeye bakarak, bakanın söyledikleri ve görüşmeye katılanların talepleri yan yana konduğunda, ‘açılım’ ile Diyarbakır arasındaki mesafenin büyüklüğü bütün açıklığıyla kendini göstermektedir. Ama görmek isteyenler için!..
Diyarbakır görüşmesinden sonra cuma namazı için Ulu Cami’ye giden Atalay, burada vatandaşların “Barış istiyoruz”, “Ceylan’ın katillerini bulacak mısınız?”, “İşsizlik sorununu ne zaman çözeceksiniz?” gibi talep ve sorularıyla karşılaştı. ‘Açılım’ politikasını eleştirenleri “barış ve demokrasi istemezlik”le suçlayan Taraf Yazarı Halil Berktay’a soruyoruz: Halkın sesini duyuyor musunuz?..
ÇETİN DİYAR
ÖNCEKİ HABER

Emekliler aylıklarından şikayetçi

SONRAKİ HABER

‘12 Eylül Anayasası’ndan kurtulalım’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa