12 Ekim 2009 00:00

EKONOMİ VE POLİTİKA

Kapitalizm tüm dünyayı sömürmesin de ne yapsın?! Bu denli olaylara yabancılaşmış, tutarsız davranış ve politikalardan bıkmayan, resmin arkasını irdelemeden sadece görüntüyle yetinen bir güruh...

Paylaş

Kapitalizm tüm dünyayı sömürmesin de ne yapsın?! Bu denli olaylara yabancılaşmış, tutarsız davranış ve politikalardan bıkmayan, resmin arkasını irdelemeden sadece görüntüyle yetinen bir güruh, doğrusu sömürülmeyi bizzat kendisi davet etmektedir. Keşke, bu sözleri söyleyemez olsaydım!
1980’lerin başında gerçekleştirilen Tokyo Toplantısı’nda kapitalist dünya sanki ikiye ayrıldı; finansal dünya ve reel dünya olarak. Kapitalizmde akıl ve mantık değil, para ve onun temsil ettiği güç başat olduğundan, finans dünyası öne geçti. Michel Albert bu gelişmeyi “Kapitalizm Kapitalizme Karşı” başlığı ile kitaplaştırdı ve Almanya-Japonya hattını reel ekonomi, ABD-İngiltere hattını ise finansal ekonomi açılımı olarak saptadı. Ne var ki M. Albert’in de ıskaladığı, Giovanni Arrighi’nin saptadığı “para ve güç ilişkisi” kapitalizme hakim oluyordu. Üstelik de bu hakimiyet, kapitalizmin derinleşen krizini tamponlama aracından da başka bir şey değildi. Finans dünyası reel sektörün krizini tamponlarken, kapitalist genetik yapısının kendisine kazandırdığı “hayvansal dürtüler” ile bu kez de bizzat finansal dünya kapitalizmi derin krize sürüklüyordu.
İrili ufaklı onlarca kriz yaşamış olan kapitalizm, 1929 krizinden sonra önce faşizme savrulmuş, bununla da yetinmeyip İkinci Paylaşım Savaşı’nda kendini bulmuştur. Şimdilerde de yine derin bir krizin pençesinde sürüklenmekteyiz. Başat iktisat teorisi ve öğretisi, sadece krizlerin tarihçesini vermekle yetinip, kriz dinamiklerine kesinlikle girmemektedir. Zira, kapitalizmin yaşam koşulu olan krizlerin dinamiklerinin halka açıklanması, kapitalizmin iğrenç yüzünün ve israf kaynaklarının ifşa edilmesi anlamına gelecektir. İşte halkların aymazlığı buradadır; bilim görüntüsü altında sürdürülen bir faaliyet, Nobel ödüllü onlarca akademisyen, maalesef, ne krizlerin nedenini açıklamakta, ne de gerekli önlemleri geliştirebilmektedir. Bu başarısızlığa karşı halkların kör inancı sürdüğü sürece, kapitalizm de yaşamını sürdürmekte bir beis görmeyecektir! Daha düne kadar devletin ekonomiye müdahalesine karşı çıkan Nobel ödüllü iktisatçılar, şimdilerde bütçelerin gevşetilmesi ve bazı bankaların kamu kesimi içine alınması konusunda kıllarını dahi kıpırdatmamaktalar. Dünden bugüne ne değişti ki?! Dün bu denli yakın idi ise bugün neden öngörülmedi ki?!.
Ne gariptir ki, son toplantılarda alınan kararları üç ana başlıkta toplarken, kapitalist müminlerin tükürdüklerini nasıl yaladıklarını görüyoruz. Şöyle ki; bütçe dengesi mantığı gevşetilmekte, finans kesimi bazı konularda denetim altına alınmaya çalışılmakta ve en önemli olarak da, reel sektöre ağırlık verilmeye yönelinmektedir. Krizin görüntüdeki yapısal nedeni finansal sektörün reel sektörden kopması olmakla beraber, krizin derindeki asıl nedeni, reel sektör üretiminin bireysel ve toplumsal ihtiyaçların tatminine yönelik değil, kâr ve özel kesim sermaye birikimine yönelik olmasıdır. Öyle anlaşılıyor ki, son önlemlerle de sorunun temeline inilmemiş, semptomatik tedavi yöntemiyle yetinilmiştir. Sistemin temel karar mekanizmalarından bundan başka şey de beklenemezdi! Radikal kararlar sistem dokularından değil, ancak halk yığınlarından, özellikle de emekçilerden beklenir!
Halkın ve emekçilerin dokuya bu denli yabancılaştığı bir ortamda, son günler eylemleri ve eylemlere karşı halkın ve bazı yayın organlarının tavrı da anlaşılır olmaktadır. Sistemin dışladığı toplulukların aşırılığa kaçtığı tartışılabilir ve ‘bankaların önüne siyah çelenk koymakla yetinselerdi’ denebilir. Ama DB ve IMF toplantılarına yönelik eylemlerde bankaların odakta olması, sistemin işleyişinin ne denli eylemcilerin bilinç altına işlemiş olduğunun göstergesidir ve bu gösterge doğrudur. Zira, bankalar milyarlarla ifade edilen faiz geliri sağlarken, bunların üretim alanlarını söndürdüğü ve/veya emekçileri yoksullaştırdığı ve böbrek satıcılarının sayısını artırdığı gün gibi ortadadır.
***
Eşimin vefatı dolayısıyla acımı paylaşan, başta EVRENSEL gazetesi ve EVRENSEL KÜLTÜR mensubu dostlarım olmak üzere, tüm dostlara çok teşekkür ederim!
İZZETTİN ÖNDER
ÖNCEKİ HABER

İzmir Limanı özelleşirse kayıp çok büyük olacak

SONRAKİ HABER

Yeşil kart sahteciliğinde ceza çok tahsilat az

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...