12 Ekim 2009 00:00
BAŞYAZI
GÜNÜN YAZILARI
Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkileri normalleştirme amaçlı protokol, önceki akşam, üç saatlik bir kim ne konuşacak krizi sonrasında imzalandı.
Basında tarihi imza olarak da nitelenen imzalar, atılmasına atıldı ama; gerek imzayı atanlar, gerek imzanın atılması için iki tarafı da ite kaka masaya oturtanlar, gerekse imza atanların, protokolün, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesinde adım olmasını ne kadar istedikleri çok şüphelidir.
Ermeni Diyasporası ve giderek bir Türk Diyasporası gibi davranan Azerbaycanın yanı sıra iki tarafın ırkçıları, milliyetçileri, daha şimdiden arkadan hançerlendik diye bağırmaya başlamışlardır.
İki halkın da yüz yıldır birbirlerine karşı düşmanlaştırılıp, egemenler tarafından kesintisiz bir biçimde düşmanlıkla zehirlendiğini bilen protokol savunucuları da, elleriyle imza atarken gözleriyle de bu en gerici, en şoven odakları izlemektedirler. Çünkü bu, daha kısa bir süre önce kendilerinin de bir bölümünü oluşturduğu şovenist koronun yaygaralarının halk çoğunluğu içinde bir karşılık bulacağını düşünmektedirler. Bu yüzden de, protokole imza atanlar, daha şimdiden bu ırkçı, şoven odakları tatmin edecek, attıkları imzayı boşa düşürecek açıklamalar yapmaktadırlar.
Nitekim, protokolün imzalanmasından önce de sonra da Başbakan Tayyip Erdoğan, Azerbaycanı rahatsız edecek hiçbir adım atmayacağız diye açıklamalar yapmaktadır. Peki Ermenistanla Türkiye, basit sorunlarda bir uzlaşma için bile birçok sorun yaşarken, buna bir de Azerbaycanın taraf olarak eklenmesi, Dağlık Karabağın adeta bir veto şartı olması, işleri daha da çıkmaza sürüklemez mi?
Ya protokolün arkasındakiler?..
Onların gayretleri gerçek bir Ermenistan-Türkiye barışı için mi?
ABD ve Rusyayı (MİNSK Üçlüsünün, Fransa ve ABnin temsilcileri de vardı) kastediyoruz.
Protokolün imzalanması için en çok onlar çalıştı; Ahmet Davutoğlu ve Edvard Nalbantyanı masaya oturtmak için dışişleri bakanlarını jandarma yaptılar. Ama her iki gücün amacı da bu vesileyle Kafkasyada kendi mevzilerini güçlendirmektir! ABD, en azından İranı biraz daha nefessiz bırakmak isterken, Ermenistanı da Türkiye üstünden bir kez daha Batıya bağlamayı amaçlamakta; Kafkasyaya müdahaleyi, Ermenistan-Gürcistan-Türkiye üstünden yapmayı hesaplamaktadır. Rusya ise hem Ermenistan üstündeki nüfuzunu artırmak istemekte, hem de Ermenistanla barışık Türkiyenin, Azerbaycandan dışlanacağı; böylece Kafkasyadaki enerji oyununda elinin güçleneceği ve Nabucco başta olmak üzere Batının enerji projelerine darbe vurma hesabı yapmaktadır.
Kendi başına bakıldığında elbette Türkiye-Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesi, sınırların açılması, ticari, turistik, kültürel ilişkilerin sıklaştırılması çok önemlidir. Aynı nedenle imzalanan protokol elbette bir anlama sahiptir. Ancak Kafkasyanın kaygan zemininin yanı sıra büyük güçlerin bölgedeki oyunları sürdükçe; ülke hükümetleri, şoven-milliyetçi güçlerle uzlaşan bir çizgi izledikçe(*) bu tür protokollerin bir imzalı kağıt parçası olmaktan öte bir değer taşıması son derece güçtür. Dahası, gelişmelerin seyrine bakıldığında, protokol vesile edilerek alevlendirilen şoven-milliyetçi açıkların iki ülke arasındaki ilişkileri daha da geren bir çizgiye evrilmesi bile sürpriz olmaz.
Tarihin çöp sepeti, iyi niyetlerin, barış dileklerinin ifade edildiği imzalı kağıtlarla doludur!
Bunu engelleyecek olan da halklar arasındaki kültürel, ticari, turistik ilişkilerin gelişmesinin desteklenmesi; hükümetlerin, milliyetçi odakların halkları düşmanlaştıracak tutumlarına karşı mücadeledir. Ve elbette bu barış isteğinin az çok elde edilmesi, emperyalistlerin bölgeye müdahalelerine karşı halkların birliği ve Kafkasyada gerçek bir barış için mücadeleye daha bir önem verilmesinden geçmektedir.
(*) Sarkisyan ve Erdoğanın geçmişi (partilerinin geçmişleri de) pek matah, şimdi kendilerini davaya ihanetle suçlayan odakların geçmişinden farklı bir geçmiş değildir. Ve bunlar muhalefette olsaydı, muhtemelen milliyetçi bir çizgiyi savunarak bu protokole karşı dururlardı.
İHSAN ÇARALAN
Evrensel'i Takip Et