13 Ekim 2009 00:00

GERÇEĞİN GÖZÜYLE


Televizyon ekranlarında başbakan Erdoğan’ın konuşmasını izliyorum hafta sonu. İktidar partisinin başarılı çalışmalarından söz ediyor. Demokrasi açılımına vurgu yapıyor, IMF İstanbul toplantılarının dünyadaki yankıları için övgü dolu ifadeler kullanıyor. Ermenistan’la imzalanan protokolü de başarı hanesine yazmayı unutmuyor. Aklıma DTP genel başkanı Ahmet Türk’ün geçtiğimiz haftaki konuşmalarında sarf ettiği bir tümce takılıyor: “Çok sık makas değiştiriyor sayın Erdoğan” deyivermişti. Ne yapsındı iktidar partisinin genel başkanı; politika ülkede böyle bir şey işte. Her nabza şerbet vereceksiniz, yağmasanız da gürleyeceksiniz. Kimine aba altından sopa gösterecek, kimilerininse nasırına basmamaya özen göstereceksiniz. Karşınızda sizi demokrasi sınavına çekecek güçte bir muhalefet partisi olmadığı için de yatıp kalkıp şükredeceksiniz.
Böyle bir siyaset ortamında halkı soluklandıracak, yansız ve doğru bilgilendirecek bir medyaya gereksinim vardır demokrasilerde. Bizim demokrasi anlayışımız bir başka. Siyaset bilimine uymuyor pek. Bu açıdan bakınca medya tarzımızın da batılı demokratik ülkelerden değişik olmasına şaşmamalı. IMF toplantılarında da görüldüğü üzere biz hâlâ yurttaş haberciliği, hak haberciliği değil, devlet haberciliği yapıyoruz. Örnek mi? IMF’yi protesto gösterilerinde olay yerinden stüdyoya bağlanan muhabirin nesnel haber vermesine olanak bırakmıyor haber sunucuları. Söz keserek yönlendirmeye çalışıyorlar muhabiri. Sermayeye, devletin kolluk güçlerine ters bir şey söylenmesini engellemeye azimliler. Haber sunucularının yüzlerindeki ifadeden de okunabiliyor bu titizlik.
Haberlerde dezenformasyon birçok televizyon kanalının olmazsa olmazı. Açıktan olmasa da örtülü ırkçılık, cinsiyet ayrımcılığı, çocuk haberlerine gösterilen özensizlik, özellikle görsel medyayı kaplamış durumda. Haberleri magazinleştiren, en ciddi haberleri bile sulandırarak okura sunmayı gazetecilik başarısı zanneden yöneticiler, son yaşanan olaylardan sonra magazin muhabirlerini okkanın altına atmaya çabalıyorlar. Sektörü nitelikli gazetecilerden arındırarak ucuz emek pazarına dönüştürenlerin şimdi şikayet etmeye hakları yoktur.
Siyasi partiler, cumhuriyet tarihi boyunca ülkede bağımsız basın oluşmasına olanak tanımadılar, eleştirel gazetecilikten hep rahatsızlık duydular.
İktidara geldiklerinde basını kendilerine bağlı hale getirmenin bir yolunu arayıp buldular. Besleme basın deyimi boşuna çıkmadı. Muhalefete geçtiklerinde ise basına şirin görünmenin yollarını aradılar. Yazık ki bugüne dek hiçbir siyası parti, bağımsız basını oluşturmanın koşullarını araştırmadı. çalışan gazetecilerin sorunlarına eğilmedi. Sendikal haklarına saygı göstermedi. Sonuçta siyaset, sermaye, asker kıskacına sıkışmış, görünüşü görkemli ama içi boş bir medyamız var nicedir. Artık sevinebilirsiniz!..
TURGAY OLCAYTO

Evrensel'i Takip Et