13 Ekim 2009 00:00

Açılamayan açılım

Alın size bir demokratik açılım daha! Çocukların daha dün polise taş attıkları gerekçesi ile gözaltına alındıktan sonra işkenceden geçirildikleri...

Paylaş

Alın size bir demokratik açılım daha! Çocukların daha dün polise taş attıkları gerekçesi ile gözaltına alındıktan sonra işkenceden geçirildikleri, daha sonrada en az 18 yıl mahkemece hapse atıldıkları bir sürece hep beraber şahit olduk. Demokratik açılımın olabilmesi için öncelikle demokrasinin ve de 12 Eylül askeri faşist anayasanın değiştirilmesi gerekmez mi sizce de? Temelde demokrasi olmadan hangi açılım olursa olsun boş çabadan ibarettir.
Demokrasi, halkın kendi ekonomik, sosyal, siyasal ve hukuksal sistemini belirlemek için iradesini özgürce ortaya koyabildiği ve halkın yaşamın bütün yönlerine tam katılabildiği rejimin adıdır. Demokrasinin olmazsa olmazı, halk iradesine dayanması yanında, hukukun üstünlüğü ilkesinin geçerli olmasıdır. Hukukun üstünlüğü ilkesi yoksa demokrasi de yoktur.
Yıllardır zorla susturulmaya çalışılan; düşünmesi, okuması, örgütlenmesi baskı altına alınan Güneydoğu illerinin gençleri, işçileri, kadınları, büyük bir inat ve sabırla direnmiş; kendilerinden koparılmak istenen insani özellikleri korumuş ve geliştirmişlerdir.
Bölgede yaşanan çatışmalı durum, beraberinde işsizliği, fakirliği sosyal ve ekonomik sorunları getirmiştir. Hükümetlerin savaştan başka bir çözümleri olmaması, ne kadar antidemokratik, aciz ve açmazda olduklarını gösteriyor aslında.
Yine son zamanlarda ülkenin her yanından adeta fışkırırcasına doğup gelişen bir eğilim, bu illerimizde de kendisini gösteriyor. Tüm bu olup bitenler karsısında duyarlı, kendi konumunu bilen, çalışkan ve üretken onurlu bir halk kitlesi, “bir an önce akan kan dursun, ülkeye ve özelliklede bölgeye barış gelsin, demokrasi gelsin, eşitlik ve özgürlük gelsin” istiyor ve talepte bulunuyor. Peki tüm bunlar yaşanırken muhalefet yaptığını zanneden, günde beş vakit militarizmin çığırtkanlığını yapan ikiliye ne demeli?
Savaşın askeri ve ekonomik yükü emekçilere yıkılırken, tekeller savaştan kazanç sağlıyorlar. Asker olarak cepheye sürülenler de emekçi çocuklarıdır. Şimdi Doğu ve Güneydoğu’ya terör adı altında gençlerimiz gitmektedirler. Neden gittiklerini kendileri bile bilmiyorlar. Terör adı altında kendisi gibi işi gücü olmayan ama onurluca mücadele veren kardeşlerini vurmaya gidiyorlar aslında... Kimisi bu ayrımı göremediği için kimisi de mecbur olduğu için gitmek zorunda kalıyor. İşte bu nedenlerle tüm emekçiler, hep birlikte iş birlikçiliğe ve savaşa karşı çıkmak zorundadırlar.
İlle de asker gönderilecekse, o zaman Başbakan’ın, bakanların, milletvekillerinin, generallerin, büyük patronların çocukları gönderilmelidir. Zira, savaşları çıkaranlar da, sürdürenler de emekçiler değildir.
CHP ve MHP gibi gerici partilerin barıştan yana değil, tersine; çatışmadan, kutuplaşmadan, halkları birbirine düşürmekten başka bir gayeleri olmamasına ise şaşırmıyorum. Çünkü bunlar ve bunlar gibileri, sürekli var olmuşlardır ama bir yere kadardır bunların siyaseti ve saltanatı. Gerek bu iki parti gerekse bunlara katkıda bulunan diğer düzen partileri de tıpkı yarasalar misali kandan ve şiddetten beslenmektedirler. Ama unutmamalıdırlar ki, beslendikleri o kan çanağının da bir sonu vardır halklar nezdinde. Tıpkı bir zamanlar Hitler Almanya’sında olduğu gibi şunu herkes çok iyi bilmelidir ki; milliyetçilikle kimse bir yere gelemez. Gelseydi Hitler faşizmi gelirdi.
Her iki partinin Kürt sorununun çözümünde aktif rol alamayacakları, aslında son yerel ve genel seçim sonuçlarıyla ortada. Her iki partinin de bu bölgelerde tabanı yok. Oyları da yok. Dolayısıyla “Kürt Açılımı”na karşı çıkarak kaybedecekleri bir şey de yok.
Onlar, açılıma karşı oluşması muhtemel tepki oylarına talipler. Yani kan üzerinden siyaset yaparak beslenmeye tam gaz devam ediyorlar. Sanki ortada bir çözüm paketi varmış gibi bunlar şimdiden tutuşmuşçasına yaygara yaparak, kendi tabanlarındaki bilinçsiz ve zavallı halkı galeyana getirerek, bir kargaşa yaratmak ve bundan da beslenmek istiyorlar.
Akan kanı durdurmak için her iki partinin sunduğu bir alternatif var mı? Yok. Yaptıkları tek şey, barış isteyen halkların çabalarını baltalamaktır... Demek ki, mevcut durumdan fazlasıyla mutlular.
Gelinen noktada söylemden öteye somut bir çalışmanın olmaması, örneğin devletin ateşkes ilan etmemesi gibi, herhangi bir tutum ortada olmasa da hükümetin bundan sonrası için geri adım atması büyük hata olur. Ahmet Türk’ün de dediği gibi cin şişeden çıkmış, en azından yüreklerde bir umut yaratılmıştır. Bunun da sorumlusu, başta hükümet olmak üzere diğer tüm partilerdir.
Süreç başarısız olursa da, -ki durum büyük olasılıkla onu gösteriyor- bundan en fazla yine AKP ve diğer düzen partileri etkilenecektirler. 30 yıldır süren bir çatışmayı bitirmek, risk almadan mümkün olamaz...
AKP, Türkiye’nin partisi olduğunu her defasında vurguluyor; o zaman elini taşın altına koymalıdır. Ve bir an önce, oyalamadan, açık ve seçik bir şekilde çalışmalarını, gelinen noktayı ya da ne gibi çözüm önerileri buldularsa bunu, tüm Türkiye’ye açıklamalıdır. Kimsenin tehdidine boyun eğmeden yapmalıdır bunu. Aksini söylemeye bile gerek duymuyorum.
Kürt ve Alevi bir vatandaş olarak şunun da altını çizerek belirtmek isterim: Bugüne kadar Alevilerden oy alarak Meclis’te bulunan iş birlikçi, gerici, faşist, aynı zamanda kendi saltanatını halkın üstünde gören bu partiye oylarınızı verirken, bir kere değil bin kere düşünün diyorum. Çünkü CHP gibi iş birlikçi partilere verdiğiniz her oy, kurşun, işsizlik, çaresizlik ve askerde şehitlik adı altında size paket olarak geri dönecektir. Keşke dememek için lütfen bunlara prim vermeyiniz. Kısacası, kim barışa katkıda bulunacaksa, hem insanlık adına hem de barış adına çok şey katmış olacaktır. Bu yolda kaybeden asla barış için çaba sergileyenler olmayacak. Asıl kaybedenler, MHP ve CHP gibi kafatasçı faşist zihniyetler olacaktır.
Ümit Çevik (Fransa)
ÖNCEKİ HABER

Adli Tıp 19 aydır karar veremedi!

SONRAKİ HABER

PAMEKS Tekstil’de kadın işçiler neden öldü?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...