14 Ekim 2009 00:00
Bienal eleştiri çalıyor
Çok şükür Bienal sayesinde İstanbulda yaşayan herkes Brechtin ismini öğrendi. Bir de bu büyük insanın İnsan neyle yaşar? diye bir büyük kelam ettiğini...
Çok şükür Bienal sayesinde İstanbulda yaşayan herkes Brechtin ismini öğrendi. Bir de bu büyük insanın İnsan neyle yaşar? diye bir büyük kelam ettiğini... Malum, Koç sizi Bienale davet ediyor şeklinde, sponsorların gözümüze sokulduğu bir ülkede yaşıyoruz. Hayırlı da bir şey aslında gözümüze sokulması.
Neden derseniz, İstanbul Bienalinin yine Brechtten arakladığı, Ekmek ahlaktan önce gelir ya da Banka soymak banka kurmanın yanında nedir ki? gibi sloganları benimsediğini düşünürsek, beş yaşındaki çocuğun bile aklının yeteceği bir çelişki gözümüze batmış oldu. Çelişkileri fark etmek iyidir, öyle değil mi?
Bienalin duyuruları yapıldığında Karşı Bienal isminde, yukarıda bahsettiğimiz çelişkiyi teşhir edeceğini düşündüren bir yapının ismi dolanıyordu ortalıkta. Ben de Karşı Sanatın, Karşı Bienalle ilişkisini öğrenip, soluğu Karşı Sanatta almıştım ki, Bienale karşı bir yapı olmadıklarını, daha da önemlisi Bienalle birlikte ortaya çıkmadıklarını öğrendim. Çok kısa bir süre dillendirilmiş Karşı Bienal lafı. Fakat kelimelerin kuvveti işte, bazı şeyleri isteseniz de unutturamazsınız, hele ki slogan gibi tınlıyorsa. Velhasıl, Bienale karşı değiller, çünkü varoluşlarını Bienalle sınırlandırmıyorlar.
YENİ BİR HAKİKAT İÇİN
Karşı Sanatın öncülüğünü yaptığı Alternatif Çalışma Platformu, manifestosunda şu görüşlere yer veriyor: Aradan geçen 150 yılda dünya, Hayaletin kendisi ve algılanışı ve sanat sonsuz değişime, dönüşüme uğradı. 21. yüzyılın ilk on yılı, her alanda birbirini tetikleyen krizlere sahne olurken bir kez daha Hayaletle karşı karşıyayız. Hakikatle yüzleşmek, aşmak, dönüştürmek için.
Yeni bir bakış, yeni bir söz, yeni sanat... Yeni bir hakikat için.
Yeni bir hakikat için yola çıkan Alternatif Çalışma Platformu, geçtiğimiz günlerde sanat ortamını, zihinleri, kimlikleri kuşatan proje anlayış ve organizasyonlarının tümüyle dışında; dinamik, yaratıcı dayanışma gerçekleştirdi. 97 bağımsız sanatçı, 18 sanatçı grubu; 265 katılımcı, ortak tema ve sorunsallarla bir araya geldi, tartıştı, tasarladı, üretti... Türkiyenin en geniş katılımlı sergisi My Name is Casper (Benim Adım Casper), Tarihi Sümerbank binasının yeraltındaki kalorifer dairesi ve kasa dairesini, yerüstündeki toplam 5 katını tümüyle kuşattı.
SOL BİR ESTETİK
Sevimli hayalet Casper adında bir çizgi film vardı ya; onun ismini metaforik ve ironik bir şekilde kullanan, ayrıca Komünist Manifestonun Avrupada dolanan hayaletine de gönderme yapan My name is Casperın altında Alternatif Çalışma Platformunun imzası var. Karşı Sanattan Feyyaz Yaman, Alternatif Çalışma Platformunu Komünist Manifestodan çıkış yapan, Marksist estetiği problem edinen, bunun üzerinde iki yıldır çalışan bir yapı olarak tanımlıyor kısaca.
Sol bir estetik ve dünya görüşünün günümüzde ne olması gerektiğini; muhalif söylemin hangi merkezlerden, hangi amaçları taşıyarak kullanılacağını, bir aradalığın nasıl söz konusu olabileceğini tartışmışlar. Belli bir yol alan Alternatif Çalışma Platformu, Brechtin söylemi ile ortaya çıkan Bienalin rol çaldığını düşünüp kolları sıvamış.
MUHALEFETİN KENDİ GÜNDEMİ OLUŞUYOR
Karşı Sanat Çalışmalarından Feyyaz Yaman ve Yalçın Karayağız, My Name İs Casper sergisinin de düzenleyicilerinden. Alternatif Platformdaki sanatçılar, Bienalin Brechtin Üç Kuruşluk Opera oyununda sorduğu İnsan neyle yaşar sorusunu konu edinmesine tepki göstermiş. Karayağız, bu tepkinin, bu sözü, büyük sermayenin kullanmasına dönük olarak ortaya çıktığını belirtiyor. Bienalin cümlesinin karşısına bir cümle koymanın doğru olmayacağını düşünen Karayağız, böyle yaptıklarında iki cümlenin de birlikte ortadan kalkacağını düşünüyor. Karayağız, Bienallerin gündemiyle ilgilenmekten çok, muhalif bir sanatsal söylem geliştirmeye çalışan Alternatif Platformun, kendi gündemini ortaya koyması gerektiğini düşünüyor.
BANKALAR İKİYÜZLÜ
Emperyalizmin bizim gibi ülkelere tankla topla girmediğini, içeriden işgal ettiğini; Casper gibi görsel, sanatsal üretimlerle kendisine yandaş bulduğunu söyleyen Yalçın Karayağız, emperyalizmin kültürel hegemonyasını Casper karakteri ile referans aldıklarını, ama hayalet mevhumunun komünizmin hayaleti olduğunu açıklıyor.
Bienalin, Brechtin sözünü tema olarak seçmesini eleştiri çalmak olarak yorumlayan Feyyaz Yaman, krizin ve kapitalizmin bunalımının Marksizmi ve işçi sınıfını tekrar geri çağırdığı bir ortamda bu eleştiri hırsızlığının anlamlı olduğunu düşünüyor. Büyük bankaların krizden daha büyük kârla çıktığını, bu kârın kriz bahanesiyle çıkardıkları işçilerin aç kalmaları sayesinde olduğunu söylüyor. Tüm bunların ardından aynı bankaların, işçilerin karşısına Bienal vesilesiyle çıkıp; ekmeğin ahlaktan önce geldiğini söylemeleri, Yamana göre işçilerle dalga geçmek anlamına geliyor. Karayağız ise Bankaların ekmekten bahsetmesi ne ironik ne de metaforik; düpedüz ikiyüzlülük diyor.
UZAYDAN GELEN KÜRATÖRLER
Küratörlerin Türkiyede Brecht yorumları yapmış kimseyle Bienalin ilişki kurmadığını belirterek, Uzaydan gelmiş bir turist gibi kendi alanlarında konuşup gidiyorlar diyen Yaman, bu tutumu Japonların fotoğraf çekmesine benzetiyor.
Bienalin bu açıdan Türkiyede olmasının anlamsızlığına dikkat çeken Yaman, Türkiyeden seçilen sanatçıların bile Türkiyeye dışarıdan bakan bir anlayışa sahip olduklarını, dolayısıyla serginin Türkiyeyi, Türkiyedeki düzeyi yansıtmaktan uzak olduğunu, bu kapalılığın ülkemize bir şey bırakamayacağını belirtiyor. Türkiyedeki üniversitelerde Bienalin konseptinde çalışmalar yapan pek çok akademisyen Bienal söyleşilerine çağrılmıyor.
KÜRATÖRSÜZ SANAT
Eleştirel gibi gözüken Bienal söyleminin sözü gasp ettiğini, eleştiriyi çaldığını düşünen Karşı Sanat; Bienalin, eleştiri çalsa da toplumsal muhalefetikarşılayamayacağını belirtiyor. Bienal ve tartışmaları sürerken küçük küçük sanat çevreleri Alternatif Çalışma Platformu altında birleşerek, büyük bir dayanışmayla; küratörsüz, seçici kurulsuz, sponsorsuz ama nitelikli bir deneyim yaşıyor. Sanatçı egosunun önüne geçip her işin tartışılabileceği, benin yerine bizin geçeceği bir süreci yaşamaya çalışan Alternatif Platform, bu şekilde sanatın kamusal alana taşınabileceğini ve böylece halkla buluşabileceğini düşünüyor.
My Name İs Casper sergisi, bu bakımdan hem içeriği hem de örgütlenişi ile muhalif sanatçıların kendi sanatsal dillerini ortaya koymalarının en somut ifadesi. Katılan sanatçı sayısı, yapıt ve yorum çeşitliliğinin yanı sıra My Name is Casper; düzenleme, sergileme, teknik ve anlayışıyla da Türkiyede bir ilk örnek oluşturuyor.
HER ŞEY SEVİMLİ HAYALETLERE DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR
My Name İs Casper sergisinin düzenleyicilerinden Emre Zeytinoğlu, sergi ile ilgili kaleme aldığı makalede şöyle diyor: Sınıf mücadelesinin hem tarihten, hem de günümüzden silindiği anlamda, tüm insani projeler egemen sistemin güvencesi altına alınmış bulunuyor. Artık bizim kurtarıcılarımız, küresel ekonominin siyasi figürleridir. Muhalefetimiz de aynı güvenceye sahip. Korkulacak bir şey yok ortada. 19. yüzyıl Avrupasının egemenleri, komünizm hayaletinden çok korkmuşlardı. Ama bugün, o hayaleti ustaca yaratan Marxtan hiç korkmuyorlar. Çünkü içeriğini yitirmiş dil, ehlileşmiş hukuk ve iktidar aygıtlarının kendisi olmuş devlet, çarpıtılmış metinler sayesinde her şeyi sevimli hayaletlere dönüştürüyor. 1970lerin çizgi film kahramanı Casper gibi... Her akşam jenerikte şöyle bağırırdı: My name is Casper!
Devrim Büyükacaroğlu