14 Ekim 2009 00:00
10 Ekim büyük Munzur mitinginin ardından
GÜNÜN YAZILARI
Dersim halkı 10 Ekim günü; yaşlısı genci, kadını çocuğuyla 7 km yürüyerek Dersimin 80 darbesi sonrası en kitlesel eylemini gerçekleştirdi. Eylemin böylesine büyük bir katılımla gerçekleşmesi, bizim açımızdan beklenmeyen bir durum değildi. Çünkü özellikle 17 Ağustosta su tutmaya başlayan Uzunçayır Barajının suları, kent merkezinin içlerine kadar uzanmış, yarattığı tahribat adım adım izleniyordu. Şehir merkezine kadar uzanan sular halkta büyük tedirginlik yarattı. Çünkü Dersim kent merkezinin, Ovacık ilçesinin ve ilçe ile il arasındaki onlarca köyün kanalizasyon atıkları, herhangi bir arıtmaya tabi tutulmadan Munzur Nehrine dökülüyor. Bu durumun önümüzdeki yıllarda da ciddi sağlık sorunlarına yol açması kaçınılmazdır. Göz göre göre kanalizasyon atıklarıyla dolu baraj gölünde boğulmak, -ki Türkiyede şehir merkezine baraj gölü bir ilktir- halkta büyük öfke yarattı. Ayrıca Munzur ve Pülümür vadileri üzerine yapılacak 12 baraj projesinin bir kısmının ihalesi yapılmış ve şirketlerin her an fiili çalışmaya başlama ihtimalleri, halkın öfkesini büyütmüştü. Bu öfke ve kararlılığı Munzura baraj yaptırmayacak biçimde süreklileştirmek ve bilinçlendirerek geliştirmek, önümüzde duran en önemli görevlerden birisi. Çünkü 10 Ekimde on binlerce Dersimlinin yürüyüşü, yalnızca bir öfke patlaması sonucu rahatlama değil, barajlara ve çevre katliamına karşı onurlu bir duruştur. Dersim halkı, bu duruşunu bilimle ve hukukla da birleştirerek sürdürecektir.
Barajların yapılmamasına ilişkin hukuksal süreç 12 yıldır devam ediyor. Ancak bu hukuki süreç, başlangıcında yapılan oldukça basit hatalardan dolayı, ne yazık ki aynı zamanda halkı beklenti içine sokarak bir yanıyla frenlemiştir. Açılan davalar, Munzur Vadisinin milli park olmasına ve dolayısıyla milli parklarda baraj yapılamayacağı gerekçesine dayanıyor. Oysa ki mevcut yasalar, milli parklarda baraj yapımını olanaklı kılıyor. Bundan dolayıdır ki açılan bu dava olumsuz sonuçlanmış ve geriye beklentiler kalmıştır. Baraj yapımını engelleyen tek yasal dayanak, Munzur Vadisinin 1. Derece Doğal SİT alanı ilan edilmesidir. Bu taleple 2008 yılında İHD Tunceli Temsilcisi Av. Barış Yıldırımın açtığı dava, bugün için oldukça önemlidir. Çünkü bir doğa alanının SİT alanı ilan edilebilmesi için o doğal alanda fauna ve flora (canlı çeşitliliği ve bitki örtüsü) bakımından endemik (o bölgeye özgü, başka yerde bulunmayan) çeşitlilik ve ilginç güzellikler olması gerekir (Munzur Vadisi florasında 1518 bitki türü kayıtlı olup, bunun 43 çeşidi vadiye özgüdür, ayrıca 227 çeşit canlıdan çengel boynuzlu keçi, bezuvar geyiği, ur kekliği, kırmızı benekli alabalık, bölgeye özgü Samurda endemik faunayı oluşturur). Bütün bu gerekçelerden dolayı Munzur Vadisi doğal SİT olmayı çoktan hak etmektedir. Bunun hukuki mücadelesi zaten veriliyor. Ancak bunu yalnızca hukuka bırakmak büyük yanılgı olur. Ülkemizde çevre mücadelelerinin en büyük handikaplarından biri de herhalde yalnızca hukuka güvenmektir. Eğer bir çevre mücadelesi geniş halk yığınlarına mal edilemiyor, oradaki mücadele yalnız hukuk zemininde kalıyor ve halk izleyici oluyorsa, onları (gözlerini kâr hırsı bürümüş; doğa, çevre diye kaygısı olmayan kapitalistleri) durdurmak imkansızdır.
2007 yılında CHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Özyürek yaptığı bir açıklamada, (Dersimde meydana gelen bir çatışma sonrası yaptığı açıklama) hükümete seslenerek, Tunceli Munzur Vadisinde yapılması planlanan 8 baraj neden yapılmıyor, neden teröristlerin mağaraları suyla doldurulmuyor diye soruyordu. Aslında medyanın da, devlet erkanının da, AKP ve CHPnin merkezi ve yerel örgütlerinin de aklında olan bu fikir olduğu için yürüttüğümüz bu çevre mücadelesini hep karalamaya ve boğmaya çalıştılar, çalışıyorlar. Daha geçtiğimiz yaz çok doğal olarak Munzur ve Pülümür Vadisinde serinlemek için mayolarıyla suya giren gençleri, sanki uzaylılar yüzüyormuş gibi günlerce sür manşetlere çıkaranlar, aynı gençlerin aynı plajlara baraj yapılmasın diye yürümelerini dikkate dahi almamıştır. Yüz tane gencin birkaç bankayı tahrip etmesi, IMF protestolarının önüne çıkarıldı ve günlerce manşetlerden düşmedi. Dersimde de çok aradılar ama bu görkemli mitingin önüne çıkaracak bir şey bulamadılar. Dolayısıyla bu çevre katliamını haber değeri olarak görmediler. Bu ikiyüzlülük de halkımızca görülmüştür.
Son bir nokta... Evet, 10 Ekim mitingi geçti ve ardında yeni bir mücadele süreci ve tecrübeler bıraktı. Biz Emek Partisi Dersim İl Örgütü olarak, yapılacak barajlara karşı mücadelenin yine önünde olmak, kamuoyunu aydınlatmak, bilimin yol göstericiliğinde ilerlemek, dahası; kaynakların barajlarla heba edilmesi değil tarımın, hayvancılığın, arıcılığın önündeki yayla yasaklarının kaldırılması ve istihdama yönelik adımlar atılması mücadelesini örgütlemek görevini üstlenmiş bulunmaktayız. Tunceli Belediyesine düşen görev ise arıtma tesisiyle ilgili faaliyetlerin hızlandırılması, olumlu olumsuz bütün gelişmelerin halkla paylaşılmasıdır.
HÜSEYİN TUNÇ - Emek Partisi Dersim İl Başkanı
Evrensel'i Takip Et