15 Ekim 2009 00:00
GÖZLEM
Kapitalizmin tarih sahnesine çıkarken, insanları o güne kadar içine sıkıştırıldığı tüm tutsaklıklardan kurtarmak adına attığı ilk adım...
Kapitalizmin tarih sahnesine çıkarken, insanları o güne kadar içine sıkıştırıldığı tüm tutsaklıklardan kurtarmak adına attığı ilk adım, o dönemdeki esaret zincirlerinden kurtulan işçilerin her birini birer ücretli köle haline getirmek olmuştu. 18. yüzyılın sonlarında sanayi kapitalizminin doğuşuyla birlikte yaşanan yoksulluk ve sefalet sonucunda işsizliğin yüksek olması; serserilik, hırsızlık gibi bugün suç olarak kabul edilen eylemlerin o zamanlar olağan ve meşru görülmesini sağladı. Örneğin Fransız Devrimini izleyen yıllarda zenginlerin, iş bulamadıkları için serserilik yaparak geçimini sağlayan sans culotteslar (Türkçe donsuzlar demek) tarafından dövülmesi ve ceplerindeki paraların alınması, yoksul emekçilerin, zenginliğe karşı ilk kitlesel ve meşru tepkileri olarak ortaya çıkmıştı.
Sanayi Devrimiyle birlikte sermayeye daha fazla değer kazandıran üretim biçimlerinin gelişmesi, ilk olarak geçime yönelik üretime (o zamanki basit tarımsal üretime) büyük bir darbe indirdi. Bunun sonucunda sayıları milyonları bulan serfler, modern işçi sınıfının yeni üyeleri olarak büyük atölyelerin ve fabrikaların sayısının hızla arttığı kentlere doğru aktılar. Feodalizmin özgür köleleri, hızla ücretli kölelere dönüşmeye ve kitlesel olarak fabrika yaşamı içine girmeye başladılar. Sermayenin o günlerden başlayarak, işçilerin sırtından daha çok artı değer elde etmek için benimsediği temel ilke, emeği (emek gücünü) her fırsatta daha fazla sömürmek oldu.
Kapitalizm, tarihi boyunca pek çok değişiklik yaşadı ama bugünlere gelmesinde belirleyici olan bazı kurallar eskimedi. Örneğin herhangi bir nedenle işsizlik arttığında, başka bir ifade ile herkes için daha az iş olduğunda, sadece işçi ücretleri baskılanmakla kalmıyor; aynı zamanda, çalışma şansına sahip olanların pek çok yönden eli kolu bağlanıyor. Sadece son otuz yılda yaşananlara baktığımızda, çalışma sürelerinin herkes için mutlak olarak hızlı bir artma eğilimi göstermesi, bu kuralın nasıl işlediğini gösteriyor. Yaşanan işsizlik, ücretlerin düzeyini mutlak olarak düşürürken, işçiler bu düşüşü karşılayabilmek için daha fazla çalışmak zorunda kalıyorlar. Kimi zaman fazla mesai şeklinde, kimi zaman (eğer mümkünse) ek iş yaparak daha çok çalışıyorlar. Buradaki durum, çoğunlukla ücretlerde yaşanan azalmanın daha fazla emek harcayarak (yani nispi ve mutlak anlamda daha fazla sömürülerek) giderilmesini beraberinde getiriyor.
Sermayenin, ekonomiyi sürekli olarak kemiren bir parazit; kapitalizmin, toplumun ve emekçilerin tepesinde gezinip duran bir leş kargasına dönüştüğünü söylesek, abartmış olmayız. Bugüne kadar ne yaratılan zenginlikler adilce paylaşıldı, ne de emek sömürüsünü sınırlayan yasa ve kurallar tam anlamıyla uygulandı. Sistem mezar kazıcılarını kitlesel olarak üretme devam ederken (son resmi rakamlar, ücretli emekçilerin toplam istihdam içindeki oranının yüzde 60ı bulduğunu gösteriyor), tıpkı 19. yüzyılda olduğu gibi vahşi ve acımasız bir güç olarak hareket etmeye, amacına ulaşmak için karşısına ne çıkarsa yerle bir etmeye devam ediyor. Marxın ifadesiyle, tepeden tırnağa her gözeneğinden kan ve kir damlatarak gelişimini sürdürüyor.
Bugünlerde kapitalizmin yeni kurallara dayanan ve kontrollü bir ekonomik sisteme döneceği yönünde yapılan analiz ve yorumlar artmış olsa da, eskimeyen kurallar hâlâ geçerliliğini sürdürüyor. Tek tek ülkeler ne kadar kontrollü davranırlarsa davransınlar, kuralsızlığın her dönem temel kural olduğu bir sistemin, bu saatten sonra yeniden eski günlerine dönmesini beklemek pek mümkün görünmüyor.
ERKAN AYDOĞANOĞLU