16 Ekim 2009 00:00
ÖZGÜRCE
Avrupa Birliğinin, aday ülkeleri Kopenhag Kriterleri doğrultusunda değerlendirdiği İlerleme Raporu (2009) yayınlandı. Daha önceki yıllarda olduğu gibi basının raporda öne çıkarttığı konular...
Avrupa Birliğinin, aday ülkeleri Kopenhag Kriterleri doğrultusunda değerlendirdiği İlerleme Raporu (2009) yayınlandı. Daha önceki yıllarda olduğu gibi basının raporda öne çıkarttığı konular; demokrasi, hukuk devleti, düşünce özgürlüğü, bağımsız yargı, özgürlük gibi konuları içeren siyasi kriterlere ilişkin oldu. Aydın Doğanın vergi borcu nedeniyle özgür medya konusu özellikle daha büyük bir hararetle gündeme geldi (sanki basına yönelik başka baskılar yokmuş gibi). Ve yine raporun ekonomik kriterlere ilişkin bölümü ya tamamen yok sayıldı, ya da gazetelerin en görünmeyen köşelerine sıkıştırılan birkaç satırdan ibaret kaldı.
Dolayısıyla da ortaya yine Türkiyeye demokrasi getirmeye çabalayan melek gibi bir AB görüntüsü çıkartıldı. Oysa İlerleme Raporunun, toplumdan köşe bucak saklanan ve piyasa ekonomisine işlerlik kazandırmayı hedef alan ekonomik kriterler incelese; hani geçen hafta Türkiyeden Defol denilen, son derece etkili protestolarla karşılan IMF ve DB ile AB arasında hiçbir fark olmadığı görülecektir.
Zira İlerleme Raporunun ekonomik kriterler ayağında, AKP Hükümetinin krizin tüm faturasını emekçilere ödeten, emekçileri daha da yoksullaştıran, işsizleştiren, İşsizlik Sigortası Fonuna el koyan politikaları olumlu olarak değerlendirilmektedir. En son açıklanan ve sağlık harcamalarını topluma yıkan, esnekleşmeyi ve kemer sıkmayı öneren Orta Vadeli Programdan da övgüyle söz edilmektedir. Buna karşılık, emekçilerin haklarına saldırı niteliğinde olan, emek piyasasının hâlâ katı olduğu, özelleştirmelerin yavaşladığı gibi gerekçeler ise hükümete yönelik eleştiriler olarak raporda yer almıştır.
IMF, DB ile AB arasında bir karşılaştırma yapıldığında, Türkiyenin neoliberal yeniden yapılanma sürecine en hızlı biçimde uyumlaştığı 2002 sonrası dönemde ABnin bu uyumlaştırmadaki rolünün diğerlerinden çok daha belirgin olduğu görülmektedir. Zaten, ABnin Türkiyeye verdiği ev ödevi olan Katılım Ortaklığı Belgelerinin ekonomik kriter başlığının kısa vadeli önceliği, her zaman IMF ve DB tarafından programlarına uyulması olmuştur. IMF ve DB ile AB arasındaki tek fark, Türkiyede emekçi kesimleri ve demokrasi taleplerini temsil eden örgütlerin, siyasi kriterlerden medet umarak AByi emek ve demokrasi mücadelesinin önüne koymasıdır.
Siyasi kriterlere dayalı olarak siyasi ve sosyal haklar beklenirken ekonomik kriterler de kabullenilmektedir. Oysa emek örgütlerinin kabullendiği ekonomik kriterler, sermaye dışında tüm toplum kesimlerinin sosyal haklarını birer birer oradan kaldırmakta; yoksulluğu, sömürüyü yaygınlaştırmaktadır. Bunun en iyi örnekleri; sosyal güvenlik, sağlık ve iş güvencesi alanlarda tüm kazanımların ABye uyum gerekçesiyle ortadan kaldırılmasıdır.
Artık şu görülmelidir ki; yoksulluk, işsizlik, emeğin sömürüsü ve güvencesizleşmesi sonucunu ortaya çıkartan piyasa ekonomisini dayatan bir yapıdan demokrasi beklenemez. Daha dün IMFyi, DByi sokaklarda protesto eden örgütlerin, AByi bir kurtarıcı gibi görüp kabullenmeleri büyük bir çelişkidir(!) Emek örgütlerinin bu çelişkisi, emek mücadelesinin önünde büyük bir engel oluşturmakta ve emekçilerin haklarını birer birer kaybetmelerine neden olmaktadır.
Sözün özü: IMF, DB defol, AB buyur gel anlayışı büyük bir aldatmacadır. Bu aldatmacanın bedelini tüm emekçiler ödemektedir. Emeği temsil ettiği iddiasındaki örgütlerin bu aldatmacasına dur demeden, Türkiyede ne emek hareketi bir adım öteye gidebilir, ne de hak kayıpları durdurulabilir(!..)
ÖZGÜR MÜFTÜOĞLU