16 Ekim 2009 00:00
BAŞYAZI
Dün sabah, Başbakan Erdoğan, 9 bakanlı bir heyet ve patronlar ordusuyla, resmi bir ziyaret için Iraka gitti. Başbakan bu gezide Irakla stratejik işbirliği geliştirileceği...
Dün sabah, Başbakan Erdoğan, 9 bakanlı bir heyet ve patronlar ordusuyla, resmi bir ziyaret için Iraka gitti. Başbakan bu gezide Irakla stratejik işbirliği geliştirileceği ve her konuda işbirliği için adımlar atılacağını açıkladı.
Ancak, bütün iddialı hedeflerine karşın bu geziyi kendi başına bir gezi olarak değerlendirmemek gerekir. Çünkü bu gezi, Türkiyenin kendisini bölgenin lider ülkesi, ABDnin bölgenin model ülkesi diye adlandırıldığı yükümlülüklerle bağlantılı olarak anlam kazanabilir. Daha anlaşılır olması için bu saptamaya, bu girişimin ABD stratejisine uyum için 2007den beri girilen yörüngede atılan adımların devamı olarak görmek gerektiğini eklemek gerekir.(*) Ve elbette bu geziyi, Suriye ve Ermenistanla girilen yeni ilişkiler ve İsraille yeninden One minute çizgisine dönme girişimleriyle birlikte ele almak da olup bitenlerin anlaşılırlığı bakımından önemlidir.
Erdoğan ve hükümetinin söylemine bakarsak, komşularla sorunlar sıfırlanıyor!
11 yıl önce savaşın eşiğine gelinen Suriye ile vize bile kalktı. İsraili öfkelendireceği biline biline, Türkiye-Suriye ordularının ortak askeri tatbikatlar yapılması ve karşılıklı eğitimler için harekete geçilmesi kararları alındı. Irakla, ortak bakanlar toplantısı düzenleniyor; stratejik işbirliği adımları atılıyor.
Burada en belirleyici kavram; stratejik işbirliği kavramı. Hem Suriye ilişkilerinde hem de Irakla ilişkilerde Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu (elbette yandaş basın) bu girişimlerde stratejik işbirliği kavramına özel bir vurgu yapıyorlar.
Stratejik işbirliğinin daha ileri bir hali olan stratejik müttefik kavramını ise AKP Hükümeti, ABD için kullanmaktadır.
Artık biliyoruz ki; stratejik müttefiklik, müttefiklerin birine yapılan saldırıyı diğer müttefikin kendisine yapılmış saymasına kadar varan ileri bir müttefiklik biçimidir.
Buradan bakıldığında,Türkiyenin, Suriye ve Irakla olan stratejik işbirliği yaptığı konularda, en azından üstünde uzlaştıkları konularda müttefike bir saldırı olursa, Türkiye bu saldırıyı kendisine yapılmış sayacaktır biçiminde anlayabiliriz. Aksi halde, çeşitli konularda yapılan anlaşma ve işbirliklerine stratejik diye vurgu yapmanın anlamı olmazdı.
Hal böyle olunca; Türkiye ile askeri stratejik işbirliği konusunda ileri adımlar atılan Suriyenin kendisine yönelik bir İsrail saldırısına karşı Türkiyeyi müttefik edindiği, Suriyeye saldıracak İsrailin Türkiyeye de saldırmış sayılacağını anlamak gerekiyor.
İsrailin, Konyada yapılacak Anadolu Kartalı Tatbikatına çağırılmaktan son gün vazgeçilmesini bahane ederek, Türkiyeye karşı bayrak açması, TV dizilerindeki kimi İsraile yapılan suçlamaları diplomatik bir krize döndürecek biçimde ele alması; Böyle suçlamaları düşmanlar bile yapmaz diyerek hükümeti suçlaması, elbette Türkiyenin son aylarda yaptığı girişimlerle bağlantılıdır. Yine Erdoğanın İsraile, One minute günlerine benzer açıklamalarla yanıt vermesi, Türkiyenin komşularıyla giriştiği bu stratejik işbirliği girişimlerine devam edileceğinin işaretidir.
Türkiyenin komşularıyla ilişkilerini düzeltme girişimleri olarak gösterilen bu dış politika hamleleri PKKnin tasfiyesi ve açılım politikalarıyla iç politikayı da etkileyecek gelişmelerle bağlanmaktadır. Ama bu girişimler aynı zamanda AKP Hükümetinin ABD stratejisine uyum çabalarıyla birleşmektedir.
Sorunun bu yanıyla ilgili bağlantıları yarın ele alacağız.
(*)Nitekim Başbakan Erdoğan da dün Esenboğada yaptığı açıklamada, bir gazetecinin, Kuzey Irak ve PKK ile ilgili Irakla ortak önlemler alınması konusunda neler yapılacak diye sorduğu soruya, sürecin aslında 5 Kasım 2007de Bushla ABDde yaptığı görüşmeden sonra başladığını, yapılacak görüşmelerin de bu doğrultudaki önceki görüşmeler temelinde ilerlenmek istendiğine vurgu yaparak yanıt verdi.
İHSAN ÇARALAN