17 Ekim 2009 00:00

‘AKP özünde İsrail’le ilişkilerine zarar vermiyor’

İsrail’le Türkiye arasında, Konya’da İsrail uçaklarına tatbikat için izin verilmemesiyle başlayan ve TRT’de “Ayrılık” adlı diziyle daha artan gerginliği, Türkiye’nin özellikle Ortadoğu’da izlediği politikaları...

Paylaş

İsrail’le Türkiye arasında, Konya’da İsrail uçaklarına tatbikat için izin verilmemesiyle başlayan ve TRT’de “Ayrılık” adlı diziyle daha artan gerginliği, Türkiye’nin özellikle Ortadoğu’da izlediği politikaları, yeni Osmanlıcılığı ve Türkiye-ABD ilişkilerini, Ankara Üniversitesi (AÜ) Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. İlhan Uzgel ile konuştuk.

Türkiye ile İsrail arasında Konya’daki tatbikatlar nedeniyle çıkan gerginliğe bir de TRT’de yayınlanan bir dizi eklendi. Bu gerginlikleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle şuna bakmak lazım: Türkiye’nin İsrail’le, ABD’deki Yahudi lobisiyle kurulmuş ilişkileri vardı ve bu, AKP’nin iktidara geliş sürecinde çok kritik bir öneme sahip.
Bu siyasetçiler Milli Görüş geleneğinin devamı niteliğindeler. Bunun merkezinde Batı karşıtlığıyla birlikte, İsrail-Yahudi karşıtlığı da çok doğrudan görülüyordu. O yüzden de iktidara tırmanış yolunda öncelikle bu kesimlerle ilişkilerini düzelttiler. Daha geniş ve tarihsel boyutuyla ele alırsak, o kurdukları ilişki kendileri açısından yürütmesi çok zor bir ilişki biçimiydi. Çünkü bu insanlar, belli bir yaşa kadar dünya görüşleri, inançları itibariyle hep bir İsrail ve Yahudi karşıtlığını vurguladılar ve bunu da inanarak söylediler. İsrail’e bakışları açısından, muhafazakar tabanları ve reel politika arasında bir gidiş geliş yarattı.
Bu, 7 yıllık AKP iktidarı dönemi boyunca, her zaman bu kadar görünür olmasa da hep vardı. Günümüzde bu kadar belirgin olmasının birkaç nedeni var. AKP yönetimi kendi muhafazakar tabanını ikna etmekte zorlanacağı işler yapıyor. Kürt Açılımı, Ermeni Açılımı gibi... Buralarda fazla açılım yapınca, bunu bir şekilde İsrail’le görünür bir olay üzerinden telafi etmeye çalıştı gibi gözüküyor.
Medyatik Davos toplantısındaki sert çıkışla medyanın gücünü de fark ettiler zaten. O sırada en çok gelen eleştiri şuydu: Sen orada ‘One minute’ diyorsun, ama Konya’daki tatbikatlara devam ediyorsun. Bu, tabandaki etkisini azaltıyordu. Bunu ortadan kaldırmak istedi.
Yahudi lobileriyle ilişkiler sürüyor ama…
O gidiş gelişler devam ediyor, ama mesela ABD’ye yaptığı gezide (Başbakan’ın) ilk gittiği yer Yahudi lobileri. Bir yandan onlarla dirsek temasını koparmamaya çalışıyor, onlara muhtemelen bunun iç politikaya dönük olduğunu anlatıyor. Bir taraftan ‘One minute’ diyor, öbür taraftan ABD’ye gidince ilk işi Yahudi lobileriyle görüşüp ilişkileri tamir etmek oluyor.
“İsrail uçakları Konya’da tatbikata gelmesin. Türkiye’nin vicdanını temsil ediyorum” diyor, ama diğer yandan, İsrail silahlı kuvvetleriyle Suriye açıklarında tatbikat yapıyor ve bu medyaya hiç yansımıyor.
Yahudi-İsrail karşıtı unsurları daha çok medyanın önüne koyuyorlar, ama iş birliği konusunda hiç geri adım atmadılar. Mesela 10 tane insansız hava aracı alacak Türkiye. İsrail’in savunma sanayisini, biraz Türkiye’nin verdiği modernizasyon projeleri ayakta tuttu. Yani bir taraftan İsrail’le ilişkilere özünde zarar vermeyen bir süreci ayakta tutup, öte yandan daha medyatik yönlerini kamuoyunda göz önüne çıkarıyorlar.

‘Yani daha çok kamuoyuna ve tabanına oynuyorlar’ diyorsunuz...
Evet, kamuoyuna da tabana da oynuyorlar. Bana sorarsanız işin özü budur. Mesela Konya’da izin vermez, ama başka bir ihale verilir, başka bir yerde tatbikat yapılır, başka bir toplantıda Yahudi lobisi ikna edilir. Bu tür süreçleri biz genelde son 7 yıl boyunca çok gördük.

Türkiye son yıllarda Yeni Osmanlıcılık kavramı ile bölgede yeni liderliğe mi oynuyor? Bu, onun bir parçası olabilir mi?
Bunun izleri var. AKP yönetimi bu terimi kullanmıyor, kullanamıyor; geri tepeceğini, rahatsızlık yaratacağını düşündükleri için. Böyle bir özlem hepsinin içinde var. En çok Davutoğlu’nun içinde var. Dolayısıyla bunu uygulamada yapmaya çalışıyorlar. Yeni Osmanlıcılık deyince bu hep dış politikaya ilişkin bir süreç olarak algılanıyor. Aslında Yeni Osmanlıcılık denen şeyin merkezinde; Türk siyasetinin, Türk toplumunun yeniden dizayn edilmesi var. Yeni Osmancılığın esas mücadele alanı Türkiye siyasetinin bizatihi kendisi.
Nüveleri var mı görebileceğimiz?
Aşağı yukarı AKP siyasetinin her noktasında bunu görüyoruz. Bazılarını AB üzerinden yapıyorlar. Temel problem şu: Kemalizmle bir hesaplaşma içindeler. Türkiye’yi Kemalist devlet-toplum anlayışının zayıflattığını, Türkiye’nin gerçek potansiyelini kullanamadığını ve kullanabilmesi için kendileri gibi bir iktidarın, Kemalizm karşıtlığı ve Yeni Osmanlıcı bir perspektifin gerekli olduğunu düşünüyorlar.
Dış politikadaki tüm bu diplomatik aktivitenin de bu dönüşümün bir sonucu olduğunu iddia ediyorlar. Bunu kendileri de hiçbir zaman Yeni Osmanlıcılık lafını kullanmadan söylüyorlar. Türkiye’de ne kadar düşünce kuruluşu varsa hepsini ele geçirdiler ve o düşünce kuruluşları aracılığıyla dile getiriyorlar. Zaten Davutoğlu’nun Stratejik Derinlik kitabına bakarsak, orada da izlerini görüyoruz.

Türkiye, Ortadoğu ülkelerinin hamiliğine mi soyunuyor?
Bunun bir de dış politika ayağı var. Onu özellikle Suriye, bir ölçüde Lübnan, İran, Irak ve Afganistan’a yönelik siyasette görüyoruz. ‘Türkiye’deki Kemalist anlayış Arap dünyasını, Müslüman toplumları küçümsemiş, dışlamış, ötekileştirmiş; dolayısıyla bizim gibi toplumun değerlerini doğrudan yansıtan bir hükümete ihtiyaç var’ iddiaları var ve bu iddia ile liderlik rolü biçiyorlar kendilerine.
Bunun biraz arkasına baktığımızda, başka şeyleri; bunun, ABD’nin 2000’lerin başında bölgede başlattığı yeni siyasetin en önemli ayaklarından biri olduğunu görüyoruz. Problem şu; Ortadoğu coğrafyasında Batı ile arası iyi olmayan ülkeler ve aktörler var. Türkiye gibi Batı’ya yakın, bir miktar demokratikleşebilmiş -Ortadoğu ülkeleriyle karşılaştırılınca- hem de İslamcı muhafazakar bir hükümet aracılığıyla, Batı sistemi içinde tutma projesidir bu.
Yani Türkiye’ye Ortadoğu’da bir alan açılmıştır; Türkiye de o alan içinde oynamaktadır. Bize de bunu, ‘Türkiye’nin Ortadoğu’daki büyük diplomatik başarıları’ diye sunmaktadır. Yaşanan süreç bu.
Neden böyle, Örneğin Suriye İran’a yakın. İkisi bir araya geldiğinde Ortadoğu’daki dengeyi etkiliyor. Suriye’nin, Türkiye’ye ne kadar yakın olursa İran’a o kadar uzak olacağı varsayılıyor ve bu proje destekleniyor. Bu proje desteklendiği sürece siz ilişkileri de geliştirirsiniz, vizeyi de kaldırırsınız. Dolayısıyla sadece AKP’den kaynaklı değil. Küresel ve ABD politikasının örtüştüğü yerlerde Türk dış politikası hızlı gidiyor.
Lübnan’da aktörler çatışıyor. Türkiye’ye, ‘Git biraz konuş’ diyorlar. Hamas çok sert siyaset izliyor: ‘Sen konuş, biraz yumuşat...’ İran’la ilişkiler de öyle. İran’a gidince ‘Sen ABD’ye kafa tutuyorsun çok iyi’ demiyorlar. Batı’nın mesajlarını İran’a taşıyor, aracılık yapıyorlar.
Bunun öyle bölgesel liderlik, bölgesel güç gibi kavramlarla açıklanmasına ve anlatılmasına çok fazla gerek yok. Burada bir rol var, o rolü yerine getiriyor.

ABD’nin İsrail ile bu gerginliğe ses çıkarmamasını neye bağlıyorsunuz?
Türkiye’ye biçilen rol, Müslüman toplumla yakınlaşırken İsrail ile uzaklaşması üzerine dizayn edilmiş değildi. ABD’nin çıkarlarına, can alıcı noktalarına zarar vermediği sürece ses çıkarmıyor, örneğin sözlü olarak uyarıp; ‘Biz bunu doğru bulmuyoruz’ dedi. Şimdilik bununla sınırlandırılır. Ama daha ciddi çıkarlara zarar vermeye başlarsa arkasından başka siyasetler gelir.

ABD, İsrail’in disipline edilmesini isteyebilir mi? Obama’nın politikasında bu da var gibi...
Mümkündür, ama ABD Başkanı Barack Obama zaten iktidara geliş sürecinden beri yerini sağlamlaştırma peşinde.
Renginden dolayı ABD’nin muhafazakar kesimlerinden epey tepki alıyor. Yerini henüz tam sağlamlaştırmadan Obama’nın, İsrail’i, Yahudi lobisini karşısına alması ihtimali zor.
Şu anda Obama’nın gücü, İsrail’i terbiye etmeye yetmeyebilir. Bu riskli bir şey. Yahudi lobisiyle arasını bozmak, yalnızca Obama’nın değil hiçbir başkanın isteyeceği bir şey değil.


ERDOĞAN’IN IRAK ZİYARETİ
Irak’a gidişinin nedeni çok boyutlu. ama büyük olasılıkla Kürt Açılımı’nın bir parçası. İlk defa gitmiyor Irak’a. 2008’de gitti, buna da ‘önemli’ diyorlar ama bana sorarsanız o daha önemliydi.
Kürt sorununu hep Türkiye odaklı düşünüyoruz. Kürtler Ortadoğu’da da yaşıyorlar, en çok da Türkiye ile Kuzey Irak’ta. Kürt sorununun birkaç ayağı var ve biraz da o ayağını düzenlemeye gitti büyük olasılıkla. Çünkü Kürt Açılımı’nda Barzani ile Talabani’nin tavrı çok kritik. Türkiye’de daha çok Öcalan, PKK, DTP merkezli tartışılıyor Kürt Açılımı. O yüzden de o kısmı göz ardı ediliyor. Oysa Kürt Açılımı dediğimiz şey, her ikisini de içeriyor.
(Ankara/EVRENSEL)
Sultan Özer
ÖNCEKİ HABER

İsrail’e yargı yolu açıldı

SONRAKİ HABER

Pakistan ordusu operasyona başlıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...