18 Ekim 2009 00:00
BAŞYAZI
Türkiyenin aktif dış politika ya da bölgesel lider, bölgesel güç olmasının bir boyutunu da Türkiye-İsrail ilişkileri oluşturmaktadır.
Türkiyenin aktif dış politika ya da bölgesel lider, bölgesel güç olmasının bir boyutunu da Türkiye-İsrail ilişkileri oluşturmaktadır.
Türkiye, 1950lerden beri, sadece ABDnin değil, İsrailin de bölgede nüfusu İslam olan tek kadim dostu olmuştur. Zaman zaman Türkiye-İsrail ilişkilerinin böylesi ileri olmasına halk yığınlarından tepki olmuşsa da, Amerikancılar, kendi geleceklerini batı emperyalizminin çıkarlarıyla birleştirmiş olan burjuvazi ve onun partileri, İsraille ilişkileri iyi tutmanın, ABD ile ilişkileri iyi tutmak olduğunu öğrenmişlerdir. Zaman zaman bu ilişkiyi bozan partiler, liderler ise adeta yerlerde süründürülmüştür. Bülent Ecevitin başbakanlığı sırasında İsrailin Ceninde yaptığı katliama adeta soykırım demesi bile Ecevitin Yahudi lobisi tarafından aforoz edilmesine yetmiştir.
Ancak, Davosta Erdoğanın, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perese ağır laflar etmesi, One minute demesi sonrasında, benzer bir ABD-Türkiye çatışması bekleyenler, Erdoğanın burnunun sürtüleceğini tahmin edenler yanılmıştır.
Ve nihayet son bir haftadan beri, İsrailin Anadolu Kartalı tatbikatına çağrılmaması (Tatbikatın iptal edilmesi ve Erdoğanın İsrailin tatbikata çağrılmamasını halkın İsraili istememesine bağlaması), arkasından gündeme gelen Ayrılık dizisinde İsrailin Filistinlilere yaptıklarının teşhir edilmesi, hiç de dramatik gelişmelere yol açmamıştır. Bu konularda İsrail büyük gürültü koparmışsa da ne Türkiye bu gürültüyü ciddiye almış, ne de ABDden ciddi bir tepki gelmiştir. Dahası ABDnin Türkiye Büyükelçisi, Anadolu Kartalı tatbikatının ertelenmesine Türkiye ile birlikte karar aldık diyerek, Türkiye ile ABDnin İsraile karşı ortak karar aldığını açıkça söylemiştir.
İsrail aleyhine gelişmeler burada da kalmamış, BM İnsan Hakları Konseyinin, İsraili Gazzeye yaptığı saldırılarda Savaş ve insanlık suçu işlemekle suçlayan Güney Afrikalı Yargıç Richard Goldstoneun raporunu, önceki günkü oturumda kabul etmesi de İsrail için bir darbe olmuş, Türkiyeyi ise rahatlatmıştır. Rapor, BM Güvenlik Konseyinin, İsrailin savaş suçu işlediklerinin kabul edilmesi halinde, Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanmalarını istiyor.
Yine BM İnsan Hakları Temsilcisi Navi Pillay de çarşamba günkü oturumun açılışında İşgal altındaki topraklar ve İsrailde işlenen suçların cezasız kalması, adeta bir gelenek haline gelmiş durumda diyerek İsraile yönelik suçlamalara ve tepkilere destek vermiştir.
Bu rapora ABD, her ne kadar karşı çıkıyor görünse de, kararın böyle çıkmaması için ABDnin çok bir çaba harcamadığı da anlaşılıyor.
Elbette ABDdeki Yahudi lobisi ve basındaki İsrail yanlısı çevrelerden Türkiyeye yönelik tepkiler olacaktır. Ancak ABDnin İsraile dünkü gibi destek vermeyeceği de anlaşılmaktadır.
ABDnin bu tavrının birinci nedeni, ABDnin bölgede artık eskisi kadar güçlü olamadığı, kriz ve Iraktaki başarısızlıkların onun bölgedeki politikasını değiştirmeye zorladığıdır. Aynı zamanda ABDnin, yeni yönelişinde İsrailin bölge ülkeleriyle çatışan çizgiden, daha makul, Amerikanın zorluklarını gözeten bir çizgiye çekilmesini istemesi de gayet normaldir. Burada, İsraili baskı altına alabilecek tek gücün Türkiye olduğu düşünülürse, ABDnin açıkça olamasa da, Türkiyenin İsraile karşı çıkışlarından gizli bir hoşnutluk duyduğunu söylemek abartılı bir değerlendirme olmaz. Özellikle de Obamanın bölgeye yönelik yaklaşımında bu tutumunun izleri fazlasıyla vardır.
Yine yukarıdaki nedenlerle ABDnin orta vadede İsraile, Türkiye ile ilişkilerini iyileştirmek, dolayısıyla Türkiyenin bölgede İsrail ve ABD için önemini anlaması için baskı yapacağını beklemek gerekir.
İsrail karşısında böyle yüksekten konuşan bir Türkiyenin Ortadoğu, hatta İslam dünyasında itibarının artacağını, lider ülke olmak için bir hayli avantaj sağlayacağını da var saymak doğru olur.
Evet bu analiz bir pehlivan tefrikasına dönüştü. Farkındayım. Ama değerlendirmenin az çok tamamlanması için bir yazı (yarın) daha sabretmeniz gerek.
İHSAN ÇARALAN