20 Ekim 2009 00:00
GERÇEĞİN GÖZÜYLE
Demokrasi açılımı üzerine ülkede çok yazılıyor, çok da konuşuluyor. AKPnin girişimlerini inandırıcı bulmayanlar var. Eleştirenler de. Buna karşılık ince eleyip sık dokumadan destek verenler de.
Demokrasi açılımı üzerine ülkede çok yazılıyor, çok da konuşuluyor. AKPnin girişimlerini inandırıcı bulmayanlar var. Eleştirenler de. Buna karşılık ince eleyip sık dokumadan destek verenler de. Üç askeri darbe yaşamış, bir o kadar da darbe girişimine tanık olmuş, sırf daha hakça bir düzen istedikleri için yaşantılarını acı, işkence ve ölümlerle iç içe geçirmiş kuşaklar açısından bakarsak günümüzde demokrasi adına böylesi bir tartışma ortamının varlığı bile başlı başına mutluluk vesilesi. İnsanımızın üstünden ölü toprağı kalkıyor. İnsanlar artık konuşmaya, sorgulamaya, kendisine doğru diye belletilenleri irdelemeye başlıyorlar. Yakın tarihi araştırıyor, geçmişle yüzleşmeye çalışıyorlar. Medyaya egemen devlet dili varsın sürsün; muhalefetin inatçılığı da. . . Barış ve kardeşlik ortamında insanın insanca yaşayacağı demokratik bir düzene geçiş sürecini bundan böyle engellemek olası değil gibi görünüyor.
Yıldırım Türkerin Açılma Dili başlıklı yazısını okurken düşündüm bunları. (Bkz: 18 ekim 2009 Pazar Radikal 2). Şöyle diyordu: ...AKP, demokrasi konusunda, kendisini toplumun birçok katmanına açmış bulunuyor. Samimi olup olmadıklarından kime ne? Daha doğrusu samimi değiller ise kendilerine sorulacak hesap demokrasi dili üstünden olacak. Uzun bir yazı. Bütününü bozmadan alıntılamak zor. Her tümcesine katıldığım, keşke bunları bir yazı çerçevesinde ben ifade edebilseydim diye iç geçirdiğim satırlarla örülü bir metin Yıldırım Türkerinki. Açılımı destekler görülen çevrelerin de, medyada ya da tartışmalarda benimsediği dilin biz ve onlar tarzında ayrıştırıcı söylemin dışına çıkamadığını, bunun içtenlikli bir tavır olmadığını vurgularken de şu sözcüklerle bağlıyor yazısını:Yepyeni, adalet ve eşitliğin yol göstereceği bir Türkiye istiyorsak, yepyeni bir imlaya çalışmak zorundayız. Sizli bizli konuşacaksak açılıp saçılmaya hiç gerek yok çünkü.
Yazarlığa soyunmak böyle bir şey işte. Çok fazla sorumluluk hissediyorsunuz omuzlarınızda. Kürt kardeşlerinizin de Ermeni kardeşlerinizin de sorunlarını kendi sorununuz var sayıyor, çabanızın yetersizliğine üzülüyorsunuz. Barışa karşı savaşı, insan yaşamının kutsallığı yerine ölümü, öldürmeyi kutsayanların da bu topraklarda olduğunu bilmenin dayanılmaz acısı sarıyor benliğinizi. Sayıları her gün biraz daha artan genç işsizlerin, artan yoksulluğun, bölgeler arası eşitsizliğin, adaletsizliğin nedenlerini düşünmekten alamıyorsunuz kendinizi. Nâzım Hikmetin dizelerine sığınarak haykırıyorsunuz umarsız: İnsanlar ey nerdesiniz? Nerdesiniz?
TURGAY OLCAYTO