22 Ekim 2009 00:00

MERCEK

Tarihi sınıf mücadeleleri tarihi olarak okuyan ve sınıf deneyimiyle davranan burjuvazi -ve besleme(asalak) tabakası-, kapitalizm savunusunu esas almasına ...

Paylaş

Tarihi sınıf mücadeleleri tarihi olarak okuyan ve sınıf deneyimiyle davranan burjuvazi -ve besleme(asalak) tabakası-, kapitalizm savunusunu esas almasına karşın, işçi sınıfı ve ezilenlerin öteki kesimlerine karşı politikaları(nı) herkesin yararına gösterir. Ekim Devrimi’ne ve sosyalizm pratiğine karşı propagandasına yön veren bu sınıf duyarlılığıdır.
1913 Çarlık dönemi verilerini savaşın yıkıntılarından yeni çıkmış, emperyalist kuşatma altında tutulan ve ekonomik sistemini inşasına fırsat tanınmayan bir ülkenin iç savaşın henüz bittiği dönemine ait verileriyle kıyaslayarak sosyalizmin “geriliği” ve “iktisadi-sosyal başarısızlığı”nı sözüm ona kanıtlama “şerefi” taşıyan Profesör Yayla gibi burjuva akademisyenleri bu sınıf tutumunu yansıtıyorlar. Onlardan bu makalenin ilk bölümünde bir kısmı özetlenen gerçekleri görmeleri elbette beklenemez. Bilimsel kaygı taşımalarını, gerçeğe az-çok bağlılık göstermelerini isteyemeyiz onlardan. Sermayenin çıkarları için en barbar politikaları sürdüren politik yönetim ve toplumsal sitem ile sermayenin hakimiyetini ve emek gücü sömürüsünü yeryüzünden silmeyi esas almış sosyalizmi bir ve ortak göstermeleri sadece kör cehaletten değil, aksine esas olarak sınıf kini, bilinçli çarpıtma ve “özel mülkü” her şey saymaları nedeniyledir.
BURJUVA
İDEOLOJİK SALDIRI,
KAPİTALİZMİ
YOK OLUŞTAN
KURTARAMAZ
Profesör Yayla gibileri ne kadar maharetli olsalar da, sosyalizmin ve Ekim Devrimi’nin kazanımlarını tarihin “arşivi”nden silecek güce sahip değiller. Kapitalizm ise, yok oluşunun koşullarını hızla olgunlaştırmaya devam ediyor. Kendisine karşı güçleri baskıyla denetim altında tutma çabasına rağmen, yok edicilerinin saflarını güçlendirmeye, onların cephesini “tahkim etme”ye devam ediyor. Sistem son yüzyılın en ağır krizini yaşıyor. Dünya Bankası başkanı, işsiz kitlelerine 2009’da 59 milyon kişinin daha ekleneceğini, Afrika ülkelerinde açlık ve hastalıklardan 30 ile 50 milyon bebeğin öleceğini, dünyanın en yoksullarının 90 milyon daha çoğalacağını açıkladı. IMF-Dünya Bankası sözcüleri daha önce de dünyanın yeni bir durumla karşı karşıya geldiğini; iki yüz milyon işsize 50-60 milyonun daha ekleneceğini; bazı yoksul ve geri ülkelerin devlet yönetimlerinin ortadan kalkma tehdidinin söz konusu olduğunu belirterek önlem alınmasını istemişlerdi.
Kaygıları sistemin geleceğine dair idi ve kapitalist dünya bu burjuva kaygıyı güçlendirecek yönde hızla yol alıyor. Banka ve sanayi tekellerinin kasalarına on trilyon dolar akıtanlar tehdidin devam ettiğini itiraf etmekten kaçınamıyorlar. Açlık koşullarında yaşam savaşı veren 1.3 milyar insana yenileri ekleniyor. Kapitalizmin ‘klasik ülkeleri’nde nüfusun en zengin yüzde 20’si tüm toplumsal zenginliklerin yüzde 80’ine el koyarken on milyonlarca işçi ve emekçi sosyal haklardan yoksun, düşük ücret ve maaş karşılığı ve süresi ve hızı giderek artan çalışma temposuyla çalışmaya zorlanıyor.
Kapitalizmin en gelişmiş ülkelerinde milyonlarca insan en temel gereksinmelerini karşılayamıyor. Çalışabilir durumdaki nüfusun yüzde 8.5 ila yüzde 13’ü işsiz. ABD’de 50 milyon kişi sosyal güvenceden yoksun, 40 milyon kişi barınaksız. Almanya’da 8.5 milyon insan yaşamını ancak devlet yardımıyla sürdürebiliyor. Doğu Avrupa ülkelerinde büyük insan kitleleri yoksul, aç ve işsiz durumda. Bu ülkelerin halkları içinde “eskiyi arama” eğilimi giderek güç kazanmaktadır. Afrika’da açlıktan ölümler günden güne artmakta, içme suyu gibi en yaşamsal ihtiyaçlar bile karşılanamamaktadır. Türkiye’de nüfusun yüzde 16.5’i işsizdir ve işsizlik genç nüfus içinde yüzde 29’a yükselmiştir. 13.5 milyon insan açlık sınırında yaşamaktadır. 5 milyon kişinin hiç bir sosyal güvencesi yoktur.
Burjuvazi tüm kapitalist ülkelerde ve uluslararası alanda bu gerçeklerin baskısı altındadır. Artan saldırganlığın, çok boyutlu gerici propagandanın hız kazanmasının, sosyalizme ve Ekim Devrimi ile onun “hazırlayıcı-yürütücü” partisi ve liderlerine amansız saldırının en önemli nedenlerinden biri ve belki de başta geleni bu gelişmelerden duyulan korkudur. Ekim Devrimi’ni ve Sovyetler Birliği’nde inşasına girişilen sosyalizmi, “tarihten bir sapma” göstermekle kalmayıp sermayeye ve sömürüye karşı ve onu tümüyle yok etmeyi amaçlayan bir toplumsal sistemi sermayenin en barbar, en saldırgan hakimiyeti ve sınır tanımaz ırkçılığıyla (Hitler faşizmi) aynı gösterecek kadar ‘nevri dönmüş’ saldırganlık bu zeminden, bu kaygı ve korkudan güç almaktadır. Meksika sınırını işsiz göçmenlere karşı duvarla çeviren ABD’nin, Filistin halkının özgürlük mücadelesine karşı imhayı yüksek çelik duvarlarla tahkim eden siyonistlerin ve Almanya’nın bölünmesini dayatan İngiliz sömürgeci politikasının bugünkü sözcülerinin, -örülmesindeki rollerini gizlemeyi de ihmal etmeyerek- “Berlin Duvarı”nın yıkılışını şenliklerle kutlayacak kadar arsız olmaları bundandır. Onların Türk borazanları, Çarlık ordularında halka karşı savaşanların üçüncü-dördüncü nesil artıklarıyla ağız birliği içinde işçi ve emekçilerin Sovyetler Birliği deneyimi altında kazandıklarına ve Lenin-Stalin gibi ömürlerini sömürü sistemine karşı mücadeleye vermiş proletarya önderlerine saldırıları buralardan beslenmektedir.
Ama halleri nafiledir! Kapitalizm kitleleri yıkıma sürükleyerek kendini kurtaramaz, aksine bunu yaparak o, sonunu yakınlaştırmaktadır.
YENİ DEVRİMLER
İÇİN KOŞULLAR DAHA OLGUN,
GÜÇLER DAHA
GELİŞKİNDİR
Yeni bir devrim yada devrimler için toplumsal nesnel koşullar, bugün yüz yıl öncesiyle ya da yirminci yüzyılın ilk yarısının koşullarıyla kıyas kabul etmez ölçüde daha da olgundur. Kapitalizm tüm “eski dünya”da büyük gelişme göstermiş; dünün köylü ülkeleri dünya pazarına dahil olmuşlar, yüz milyonlarca yeni işçi proletaryanın saflarına katılmıştır. Üretimin toplumsal karakteriyle mülk edinmenin özel kapitalist niteliği arasındaki çelişkinin en katmerli, en çıplak şekliyle yaşanıp derinleştiği alanlar “küresel ölçekte” genişlemiştir. Birkaç geri ve istisna ülke bir tarafa bırakılırsa, tüm kapitalist ülkelerde toplumsal devrimin maddi nesnel koşulları daha olgun hale gelmiştir. Emperyalist zincirin herhangi bir ya da birden fazla halkada yarılması için proletarya ve emekçilerin üzerinde hareket edecekleri nesnel dayanaklar güçlenmiş, uluslararası dayanışmanın olanakları genişlemiş, araçları artmıştır.
Proletarya ve emekçilerin önünde, yaşanmış zaferlerin ve yenilgilerin öğretici dersleriyle uluslararası kendi tarihleri vardır. Bu tarihten yararlanacakları ve iç ve dış düşmanların birleşik karşı saldırganlığını püskürtmek için daha kararlı bir direnç göstereceklerini var saymamak için bir neden yoktur.
ÖRGÜTLÜ
MÜCADELENİN
ÖNEMİ ARTMIŞTIR
Devrimlerin “tarihsel gerekirliliği” ve nesnel toplumsal koşullarının olgunluğu, onların kendiliğinden tarihin sahnesine gelecekleri anlamına gelmiyor. Tarihsel süreç yok oluşları için nesnel koşulları yaratmasına karşın hiçbir iktisadi-sosyal sistem, çıkarları onun tasfiyesinde olan geniş insan topluluklarının(sınıf-lar) bilinçli-örgütlü mücadelesi olmaksızın kendiliğinden yok olmamıştır/olamaz. Başarıya götürecek olan, nesnel koşulları dayanak edinen devrimci kitle mücadelesi, örgütlü girişkenlik, kazanma kararlılığıyla birleşen yetkin öngörü ve zamanında harekettir. Tarihsel gelişmenin toplumsal dayanakları iradi zorlamayla yaratılamaz, ama toplumsal koşulları temel alan bilinçli insan hareketi olmaksızın da tarih yapılamaz ve değiştirilemez. Emekçiler yararına her küçük iyileştirme, “reform” vs. bile, ciddi mücadeleler gerektirmiştir. Bu, “Tüm ülkelerdeki işçi sınıfının en ilerici ve kararlı kesimi”nin oluşturduğu partileri, işçi sınıfının ve kırın-kentin emekçilerinin kapitalizme karşı ve sosyalizm için mücadeleye kazanılması sorumluluğuyla yükümlü kılmaktadır. İşçi sınıfı kitleleri içinde proleter sınıf bilinci geliştirip güçlendirilmeden iktidar savaşımında başarıya ulaşılamaz. Bu Ekim Devrimi’nin en önemli deneyimi ve derslerinin de başında gelmektedir.
***
Burjuvazi ve ideologları tarihi bilinçle çarpıtıyor, değiştiriyor ve çıkarları yönünde yeniden yazıyorlar. Bu, işçi ve emekçilerin sınıf duyarlılığı ve uyanıklığı için uyarıcı olmalıdır. Bilinmelidir ki, sosyalizme karşı tasfiyeci saldırı başarıya ulaşıp Sovyetler Birliği’nde ve onun desteğine sahip halk demokrasisi ülkelerinde emekçilerden yana politikaların sürdürülmesi sekteye uğratıldığında, ve sosyalizmin tüm etkileri bir süreç içinde silindiğinde, burjuvazi işçi sınıfının, emekçilerin ve ezilen ulusların sosyalizm ile kazandıkları büyük kazanımları birbiri ardına geri almış, insanlık yeniden ve tümüyle kapitalist emperyalizmin barbar dünya sisteminin dişlileri arasına girmiştir. Ve bu durum, sömürü ve burjuva sınıf hakimiyetinden kurtuluş mücadelesini daha yaşamsal ve güncel hale getirmiştir.
A. Cihan Soylu
ÖNCEKİ HABER

Protokol gerginliği sürüyor

SONRAKİ HABER

HAYATIN İÇİNDEN

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...