24 Ekim 2009 00:00

YOLCULAR İÇİN EL AYNASI

Bir yolcu gördüm,İlk karşılaşmamızda biraz tuhaf görünmüştü bana, sonraki seferlerde daha da pekişti bu düşüncem.

Paylaş

Bir yolcu gördüm,
İlk karşılaşmamızda biraz tuhaf görünmüştü bana, sonraki seferlerde daha da pekişti bu düşüncem.
Bir türlü anlayamıyordum kim olduğunu, nereden geldiğini, ne yaptığını, hatta kaç yaşlarında olduğunu bile çıkarmak mümkün değildi. Kimi zaman toy, kimi zaman olgun, kimi zaman geçkin görünürdü.
Öyle ki, sonunda kuşkuya düştüm, gördüğüm o muydu? Yoksa her seferinde ona öykünen, kılık kıyafetini, duruşunu görünüşünü taşıyan başka insanlarla mı karşılaşıyordum? Aynı kişi miydi gördüklerim, yoksa çoktandır aklımdan çıkmayan, her hali tavrıyla bir an olsun gözümün önünden ayrılmayan hayali mi geziniyordu benimle birlikte. Ona ait olduğunu sanarak baktığım şeyler acaba kendimi avutmak için bulduğum bir oyunun parçası mıydı, yoksa her karşılaşmamızda başka biri gibi görünerek o mu benimle oynuyordu? Bilmiyorum.
Bir süre sonra her karşılaşmada sevinç kıvılcımları çakmaya başladı aramızda. Sanki bunca yolu, yaşadıklarımızı birbirimize anlatmak, tanık olduğumuz yalnızlıkları paylaşmak için kat ediyorduk. Yaşadıklarımızı anlatabilmek için bildiğimiz bütün kelimeler arasından bin bir güçlükle seçtiklerimizi yan yana diziyor, kurduğumuz her bir cümlenin yaşadığımız anlardan birini tamı tamına yansıtmasını istiyorduk. En zor olan da buydu zaten.
Çünkü zaten susarak ve birbirimizin gözlerinin içine bakarak sessizliğimizle anlattığımız ne varsa hepsi duru bir gölün derinliklerindeki parlak çakıllar gibi ayan beyan görünüyordu ikimize de.
Hâlbuki kelimeler, bizim söylemeye çalıştıklarımızdan başka ne varsa her şeyi söylüyor, gördüklerimizden başka ne varsa hepsini anlatıyordu. Yine de konuşmaktan vazgeçmiyorduk.
O, her buluşmada bambaşka biri gibi görünmesine rağmen, konuştuklarımız bir önceki durakta bıraktığımız yerden sürüyordu. Hep böyle mi gidecekti bu yolculuklar, bu buluşmalar hep böyle sürebilir miydi, sanmıyorum
Nitekim sonunda bir gün, karşılaştığımız yerde ne sessizliğimle ne sözlerimle hiçbir şey anlatmaya kalkışmadan oturdum. O da suskunluğu kalın bir şal gibi kuşanmıştı. Öylece çok zaman geçti aradan. Nihayet akşamlardan bir akşam dayanamayıp sordum,
“Sen kimsin, nesin ve nerelisin, hangi zamanındasın ömrünün,” diye.
Şöyle söyledi:
“Memleket bulunduğum yer, hayat yaşamakta olduğum zamandır, ben ne hissediyorsam oyum bu yeryüzünde ve şimdilik.”
“Peki ama ya anlattıkların, onlar kimin yaşadıklarıydı, hangi zamanda olup bitti?”
“Tek bir gerçek vardır hayatımızda ki o da paylaşarak yaşadığımız anlardır. Ben anlattıklarımın hepsini seninle yaşadım.” dedi.
“Ya benim yaşadıklarım?”
Cevap vermedi
Gitti. Giderken arkasında o güne kadar hiç duymadığım bir esinti bıraktı. İçimi ürperten bir serinlik.
O günden beri o yolcuyu tekrar göreceğim zamana doğru yolculuk yapmaktayım kendi başıma.
ÖZCAN YURDALAN
ÖNCEKİ HABER

Barış çığlığı

SONRAKİ HABER

Hapishaneden toplama kampına dönüşen Gazze

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...