24 Ekim 2009 00:00
YENİGÜN
19 Ekimde iki barış gurubunun birleşerek Türkiyeye yaptığı giriş, yapılan karşılama, devletin tutumu ve serbest bırakılmaları, Kürt sorununda bu güne keder yaşananlardan farklı bir gelişme olarak değerlendirilebilir.
19 Ekimde iki barış gurubunun birleşerek Türkiyeye yaptığı giriş, yapılan karşılama, devletin tutumu ve serbest bırakılmaları, Kürt sorununda bu güne keder yaşananlardan farklı bir gelişme olarak değerlendirilebilir.
Türkiyenin alışık olmadığı, yeni bir durum yeni bir gelişme ile karşı karşıya bulunuyoruz.
Bu gelişmelerin selametle yürütülmesinde her çevreye sorumluluk düşüyor.
Türk ve Kürt halkının demokratik gelişmeler eşliğinde sağlayacağı kardeşliğin daha güçlü bir mücadele anlamı taşıdığını bilerek hareket etmek gerekiyor.
Hükümetin birkaç aydan bu yana gündeme getirdiği ancak hiçbir somut adım atmadığı açılım tartışmaları, bu gelişme ile birlikte yeni bir safhaya ulaşmış bulunuyor.
Kandil ve Maxmurdan gelen barış guruplarının tutuklanmadan serbest bırakılmaları sözü edilen açılım sürecinin kayda değer en önemli gelişmesi sayılmalıdır.
Ancak bundan sonra yapılacaklar ve atılacak adımlar önemlidir.
Kürtlerin bir halk olarak kabulü ve taleplerinin karşılanması yolunu açarak ilerlemek yerine, bir örgüt çözülüyor terör son buluyor,teslim süreci devam ediyor gibi yaklaşımlar, ya da, bunlar ne sevinç naraları atıyor gibi yaklaşımlarla hareket edilirse, bu yol tıkanmış olur.
CHP ve MHPnin aklı selimden uzak, savaş ve şiddet yanlısı tutumları bir yana bırakılacak olursa, henüz hükümetin de sürecin önünü açacak, gelişmeyi Kürt halkının taleplerini karşılayacak bir yolda ilerletmek istediğine ilişkin bir gelişme bulunmamaktadır.
Bu bakımdan, gelişmenin nasıl değerlendirileceği merak konusu.
Ne hükümetin ne de Kürt ulusal hareketinin burada kalarak mesafe almaları mümkün değil.
İki tarafın da Türk ve Kürt halkının ihtiyaçlarını, elbette demokratik ihtiyaçlarını, barış ve kardeşlik ihtiyaçlarını gözeterek, zaman yitirmeden daha güçlü adımlar atmaları gerekecek.
Hükümetin ettiği onca sözün bir kıymeti olacaksa, işte tam da sırasıdır.
Türkiyenin demokrasi güçlerinin soruna daha etkin müdahale etmelerinin zorunluluğu da ortada.
Türkiyenin demokratikleşmesinden yana güçlerin sorun karşısında gösterdikleri refleks olumlu olmakla birlikte, bunun yetersiz olduğu bir gerçek.
Daha etkin, daha aktif olan, Türk işçilerini sorunun içine çekecek, söz söyleyecek, karar alacak ve uygulayacak bir duruma getirmekte, bu güçlerin rolü belirleyici olacaktır.
AKP hükümetinin edilen onca açılım sözüne rağmen bir arpa boyu yol almadığını söylerken, aynı zamanda baskı altına alınması, barış taleplerinin güçlü hareketiyle mümkün olacaktır.
Gelen gurupların toplumsal ve siyasal hayata özgürce katılımının gerçekleşmiş olması oldukça önemli. Bu gelişme, esas olarak Kürt halkının güçlü barış isteği ve kamuoyunun baskısı sonucu olmuştur. Hükümet bu tutumu almak zorunda kalmıştır.
Ancak, AKPnin yasal düzenlemeler, kolaylaştırıcı fiili tutumlar geliştirmesine ihtiyaç bulunuyor.
Değilse sürecin yeniden tıkanması mümkün.
PKKnin çatışmasızlık sürecine ilişkin süresiz çatışmasızlık kararı almasının yolu da AKPnin operasyonlara ilişkin yapacağı bir açıklamaya ve bir karar bağlı görünüyor. Devletin ortadaki sorunu çözmek için operasyonlara ve kalıcı çatışmasızlık, ya da ateşkese ilişkin bir tutum açıklaması gerek.
Koruculuk sisteminin kaldırılması, dil, kimlik ve kültür alanlarında ciddi adımların atılması, Kürt halkı tarafından benimsenecek kararların alınması, yasal düzenlemelerin yapılması ve zaman yitirmeden adımların atılması gerek.
Yani, Maxmur ve Kandilden gelen Barış Grubunun 9 madde olarak sıraladığı taleplerin kulak ardı edilmemesi gerekir.
Maxmur Kampında yaşayan Kürt yurttaşların eski yaşamlarına dönmelerinin yolu da buradan geçiyor.
Türk halkı, tüm Türkiye halkları devletin, hükümetin Kürt sorununu çözmek zorunda olduğu bilinci güçlendikçe daha ileri adımların atılması da mümkün olacaktır.
ENDER İMREK