29 Ekim 2009 00:00

BAŞYAZI


Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanının 86. yıl dönümü.
86 yıldan beri egemenler, “Cumhuriyetin sahibi” olduğunu iddia eden güçler, hep Cumhuriyetin laiklik, demokratlık, halkçılık, devrimcilik gibi soyut (somutta bu değerlerin tarif edilenle bir ilgisi yoktu) değerleri öne çıkarıp; halkın yaşadığı gerçekleri görmezden gelerek kutladılar. Bugün de buradan bir parmak ileri gidilmiş değildir elbette. Nitekim dünden beri konuşanlar, “hep yüce değerleri” sayarken; darbelerden, cuntalardan, dağlarda ölen öldürülen on binlerden, ağzına kadar doldurulmuş cezaevlerinden, acılı analardan; açlık, işsizlik ve yoksulluğun içine itilen, emperyalizmin ileri karakolu haline getirilen bir Türkiye’den hiç söz etmemektedirler. Tersine, soyut bir bağımsızlık, soyut bir laiklik, soyut bir demokratiklik, soyut bir “birlik-bütünlük”ten, hiçbir inandırıcı dayanağa sahip olmayan “mutlu ve müreffeh” bir Türkiye’den söz etmektedirler! Tıpkı dün Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un mesajında olduğu gibi...
Bütün bu değişmeyen formattaki nutukların yinelendiği 86 yıl içinde üç büyük darbe, sayısız darbe girişimleri yaşandı. Cumhuriyetin bekası uğruna; yüzlerce kişi idam edildi, yüz binlerce kişi işkence gördü, tutuklandı, on yıllarca ceza evlerinde yattı. Yine Cumhuriyeti savunma adına, Kürtlere karşı yıllarca süren özel savaşlar yürütüldü. On binlerce kişi dağlarda öldürüldü, milyonlarca yoksul köylü evinden, toprağından edildi. Ama onca savaş, sürgün, baskı-şiddet, ölüm ve öldürmelerden sonra gelinen yer, son birkaç gündür çıkan gazetelerin manşetindedir.
Son birkaç günden beri gazeteler; “Ordu içindeki cunta temizlensin!”, “Darbe hazırlığı içinde olanlar ordudan çıkarılsın”, “Genelkurmay suç işliyor”, “Genelkurmay başkanı istifa etisin!”, “DTP’yi tasfiye planı ortaya çıktı” gibi manşetlerle çıkıyor. “Cumhuriyetin koruyucusu ve kollayıcısı” ilan edilen, bu görevi yasalara da geçirilen ordu, bir kez daha tartışmanın göbeğine oturmuştur. Bu seferki suçlama, ordu içinde cunta örgütlenmesi, darbe için ortam hazırlama planları, kendi halkına karşı psikolojik harekat düzenlemek, siyaset alanını kendi amaçlarına göre yeniden biçimlendirmek için operasyonlar planlamaktır!
Bunun, Cumhuriyetin ilanının 86. yılındaki anlamı ise uğruna bunca eza, cefa çekilen; onca suçlar işlenen Cumhuriyetin sorgulanması ihtiyacıdır. Çünkü, nutuklarda ne kadar halktan, milletten söz edilse de asıl olarak Cumhuriyet, orduyla özdeşleştirilmiştir. Ordunun bu ölçülerde günlük siyasetin içine girmesi ve Cumhuriyeti koruma, kollama uğruna halka karşı psikolojik harekatlar düzenlemesi, siyaset alanını kendi isteğine göre biçimlendirmek için gösterdiği heves, ordu tartışmasını ister istemez bir rejim, Cumhuriyet sorgulamasına döndürmektedir.
86. yılda şu sorular yeniden gündemdedir:
- Cumhuriyet, 86 yıllık kalıplarından kurtulup gerçekten demokratik bir karakter kazanmadan, ülkenin birliği-bütünlüğü sağlanabilir mi; halkın önemli bir bölümünü oluşturan Kürtlerin istekleri karşılanabilir mi?
- Cumhuriyet, ordunun vesayetinden kurtulmadan demokratik bir Cumhuriyete dönüşebilir mi?
- Cumhuriyet, bir Sünni devlet dini olarak uyguladığı laiklikten vazgeçip gerçek laisizme dönmeden, inanç özgürlüğü sağlanabilir mi?
- Cumhuriyet, emperyalizmin bölgedeki ileri karakolu olmaktan kurtulup; bağımsız, anti emperyalist bir ülkenin rejimi haline gelebilecek mi?
Yani marşlarda, nutuklarda, resmi belgelerde iddia edildiği gibi bugün Cumhuriyet; bayrağının altına topladığı halklara kardeşlik içinde, hak ve dil eşitliği sağlamış olarak, güvenli ve mutlu bir gelecek sunabilmekte midir?
Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullar, artık hiçbir şeyin böyle gitmeyeceğini göstermektedir.
Onun içidir ki; “koruyucu ve kollayıcı güç”, en hassas birimleriyle harekete geçerek halka karşı hizaya getirme operasyonları, planları hazırlamaktadır.
Baykal, Bahçeli ve onlarla aynı platformda bulunan kimi çevreler dışındaki geniş halk kesimleri, 86 yıllık kalıplar içindeki Cumhuriyetin bugün Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılamadığını artık görmektedir.
Cumhuriyeti bağımsız ve gerçekten demokratik bir ülkenin rejimi haline dönüştürmek de, ancak bu güçlerin çabalarıyla olacaktır.
(*) Olup bitenler ve koşullar
İHSAN ÇARALAN

Evrensel'i Takip Et