02 Kasım 2009 00:00
EVRENSELDEN
Geçtiğimiz hafta yaşanan bir gelişme, Türkiyedeki hakim medya ortamının içine düştüğü etik çürümeyi bir kez daha gözler önüne serdi.
Geçtiğimiz hafta yaşanan bir gelişme, Türkiyedeki hakim medya ortamının içine düştüğü etik çürümeyi bir kez daha gözler önüne serdi. PKKli grupların Türkiyeye gelişi üzerinden yürütülen tartışmalar sırasında Akşam Yazarı Serdar Turgutun, yazdığı bir yazıda Kürt Sanatçı Rojini dağa kaldırmak ve seks kölesi yapmak ütopyasını dillendirmesi, hakim medyada sanki normal bir olaymış gibi karşılandı.
Kürt sorununda açılıma destek verdiği izlenimi uyandıran gazeteler de, bir Kürt kadın sanatçıya söylenen bu sözleri tolere eden bir sessizlik içinde oldular.
Gazetecilik meslek örgütlerinin bu durum karşısında kendi mesleki bildirgelerine bile sahip çıkmaması ise olayın ayrı bir boyutu. Görüşlerine başvurduğumuz gazeteciler içinde Serdar Turgutun bu tutumuna tepki gösterenleri gazetemizde yayımladık. Onların bu tutumlarına büyük değer biçiyoruz. Ancak ne var ki, meslek örgütü olarak bir açıklama yapma gereği bile duyulmamış olması kabul edilebilir değildir.
Bizim gazetelerimizden, kadın örgütlerinden, toplumun emek ve demokrasiden yana kesimlerinden gelen tepkiler karşısında Akşam gazetesi ürkmüş olacak ki, bir özür yayımladı. Ancak özür yazısında bile, Serdar Turgutun aslında mizah yaptığını savunmaları, bu gazetenin daha nice Serdar Turgutlar üretmeye aday bir zihniyette olduğunun somut kanıtıydı. Zaten gazetenin köşe yazarları arasında Serdar Turguta destek yazıları yazanların tutumlarından, kullandıkları dilden de bu anlaşılıyordu. Gazetenin kadın yazarlarının bile kendilerini Serdar Turgutu savunmak zorunda hissetmeleri ve bunu yapmaları, ayrı bir sorun olarak tartışılmalı.
Serdar Turgut, Rojinin suç duyurusunda bulunması ve oluşan tepki üzerine özür dilediği bir yazı yazdı. Ancak bu yazı, bir özür yazısından ziyade onun gibi yüksek kalitede espri yeteneğine sahip birini anlama birikimine sahip olmayanları suçlar cinstendi.
Bu olay, Serdar Turgutun kendisinden çok onu üreten medya düzeninin daha ciddi düzeyde sorgulanmasının artık zorunlu hale geldiğini gösteriyor.
Doğan Medya Grubuna yönelik vergi cezaları gündeme geldiğinde, bunun özgür basını susturmaya yönelik siyasi bir hamle olduğu savıyla harekete geçen gazetecilik meslek örgütlerinin, bir kadın sanatçıya kendi meslek alanlarından yöneltilen böylesi bir tavır karşısında sessiz kalmaları, medyanın ticarileşen etiğinin meslek örgütlere de ne düzeyde sirayet ettiğinin somut bir kanıtını oluşturdu.
Medyanın bu tavrının, aslında Kürtlere karşı yaklaşımının dolaysız bir sonucu olduğunu da vurgulamak gerekiyor. Ünlü bir Türk kadın sanatçıya karşı bu ifadeler kullanılsaydı, meslek örgütlerimiz ve medyadaki köşe yazarları bu düzeyde sessiz kalır mıydı?
Bu soruları hakim medya kendiliğinden sorgulamaz. Gazeteciliğin mesleki ilkeleri konusunda duyarlılık gösteren iki elin parmağını geçmeyecek sayıdaki köşe yazarını dışta tutarsak, hakim medya bu açıdan çürümüşlüğünü bile fark edemeyecek kadar kanıksamış durumda.
Biz Evrensel olarak, bugüne kadar bu konuda gösterdiğimiz titizliği, bundan sonra da aynı biçimde sürdürmeye devam edeceğiz.
İyi haftalar!..