06 Kasım 2009 00:00
Bilimin sırtındaki kambur
12 Eylül askeri darbesinin ardından Türkiyede düşünmeyen, sorgulamayan yurttaşlar yaratmak gayesinin üniversiteler üzerindeki ....
12 Eylül askeri darbesinin ardından Türkiyede düşünmeyen, sorgulamayan yurttaşlar yaratmak gayesinin üniversiteler üzerindeki en büyük uygulayıcısı olan Yükseköğretim Kurulu, bugün de özerk ve çok sesli akademik eğitimin önündeki en büyük engel.
Üniversiteler arası koordinasyonu sağlamak amacıyla kurulduğu ileri sürülen YÖK, üniversitelerin asıl bileşenleri olan öğrencileri, öğretim üyelerini ve çalışanlarını karar alma mekanizmalarından dışlayarak, merkezi karar alma süreçleriyle, hükümetlerin ve yönetenlerin üniversiteler üzerinde doğrudan egemenliğinin kurumsallaşmasını sağladı.
YÖKle ilgili görüşlerini aldığımız öğretim üyeleri, YÖKün bununla kalmayıp, üniversitelerin piyasa koşullarına uygun kâr getiren ticari kuruluşlar haline dönüştürülmesinde de başrolü oynadığını vurguladılar.
ÜNİVERSİTEDEN TİCARETE
Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Yasemin Özgün, YÖK Yasasının yürürlüğe girmesiyle birlikte, üniversiteler üzerindeki denetimin kurumsallaşıp, piyasa koşullarına göre yeniden yapılandırıldığını söyledi. Özgün, Bütün karar alma mekanizmalarının merkezileştirilmesi ve YÖKün denetimine verilmesi, üniversiteler üzerindeki idari baskıların da başlangıç dönemini oluşturuyor dedi. Üniversitelerin kurumsal olarak yeniden yapılandırılmasındaki aşamalardan birinin de üniversitelerin finansmanı alanında yaşandığını dikkat çeken Özgün, bunun üniversitelerin ticaret kuruluşuna dönüşmesinin adımlarından sadece birini oluşturduğuna dikkat çekti.
EĞİTİM TÜMÜYLE PARALI HALE GETİRİLDİ
Bugün üniversitelerde sunulan sağlık dahil her türlü hizmetin karşılığının ödenmesinin mecburi hale geldiğine vurgu yapan Özgün, Asıl önemlisi bugün üniversiteler toplumun gereksinim duyduğu alanlar yerine çok daha kârlı sayılabilecek alanlarda bilimsel çalışmalar (!) yapmayı tercih etmektedirler. Böylelikle üniversiteler sermayenin artan baskısıyla da yerine getirmeleri beklenen toplumsal işlevlerinden tamamen uzaklaşmışlardır. Neoliberal dönüşüm sonucunda, özel üniversiteler ve kamu üniversitelerinden oluşan ikili bir yapı oluşturulmuş, kamu üniversiteleri de gerek üniversite öncesi dershane harcamaları, gerekse harç, barınma ve beslenme masrafları ile neredeyse tümüyle paralı hale getirildi diye konuştu.
YARININ DAHA KARANLIK OLMAMASI ADINA
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana bilim Dalı Başkanı Prof. Onur Hamzaoğlu, YÖKün kuruluş yasasının, üniversiteleri, doğrudan yönetenlerin egemenliğine taşıdığına dikkat çekti. Artık üniversitelerin sermayenin tekelinde olan sanayi ve ticaret odalarının gereksinimlerine göre yönetileceğini söyleyen Hamzaoğlu, Dolayısıyla bugün için YÖKe ilişkin değerlendirmemizi yaparken, yarının daha da karanlık olmaması adına danışma kurulları yapılanmasının toptan reddedilmesini ve yönetmelik taslağının geri çekilmesini sağlayacak faaliyetlerde bulunulmalıdır dedi.
AKADEMİK SIKIYÖNETİM
Maltepe Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Eski YÖK Üyesi Prof. Dr. Ülkü Azrak, YÖKün kuruluş amacının üniversiteler arasındaki koordinasyonu sağlamak olduğunu, ancak bu amacın, üniversiteleri zapturapt altına almak olarak değiştiğini söyledi. Bunu yapabilecek biri olarak da YÖKün başına ilk olarak İhsan Doğramacı getirildi. O da YÖKün kuruluş esnasında kendisiyle kafadar olabilecek ve sözünden dışarı çıkmayacak kimseleri Cumhurbaşkanı olan Kenan Evrene önerdi. O da tayin etti diyerek süreci anlatan Azrak, fakültelerde hangi bölümlerin ve ana bilim dallarının oluşturulacağına YÖKün karar verdiğini ve giderek bir tür akademik sıkıyönetime geçildiğini vurguladı.
YUKARIDAN AŞAĞIYA OTORİTER BİR REJİM
YÖKle birlikte, üniversitelerin kendi rektörlerini ve dekanları seçme hakkından mahrum kaldığını ve bunun akademik özerkliğe darbe vurduğunun altını çizen Azrak, Fakültelerin eskiden tüzel kişiliği vardı. Çünkü rektörlük ve senato yanlış karar verdiğinde fakülte idari yargıya başvurabiliyordu. Şimdi tüzel kişilik ortadan kaldırıldığı için rektörlüğün aldığı karar karşısında hiçbir şey yapamıyor. Bunun sonucu rektörlük bir fakülte içerisindeki bazı bölümlerin kapatılması veya açılması konusunda senatoya tek başına bir teklif sunmaya sahip. Bu süreçte rektörler üniversiteleri elinde tutuyorlar. Fakültelerin özerkliği söz konusu değil. Bunun kötü örneği İÜde oldu. 1998de benim de dekanlığını yaptığım Siyasal Bilgilerin kapatılması için rektör senatoya teklifte bulundu. Siyasal Bilgiler Fakültesinin senatörlerinden biri de bendim. İki senatör karşı çıktık. Ama rektör orada görev yapan dekanları ikna edip üç bölümü kapattı. YÖK de bunu onayladı. Bu YÖK düzeninin ne kadar kötü olduğunu ortaya koyuyor. Üniversiteler üzerinde yukarıdan aşağıya otoriter bir rejim uygulanmakta dedi.
AKADEMİK ÖZERKLİK İLE BAĞDAŞMIYOR
Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Ferdan Ergut, YÖKün varlığı ve işlevlerinin, üniversitelerin akademik özerkliği ile bağdaşmadığına dikkat çekti. Yrd. Doç. Ergut, YÖKün bu kadar uzun süre varlığını sürdürüyor oluşunu, öğretim üyelerinin tepkisiz kalarak, YÖKü açık ve örtük desteklemesinin de rolü olduğunu sözlerine ekledi.
YÖKün giderek daha özerk bir kurum oluyormuş gibi göründüğü belirten İstanbul Bilgi Üniversitesinden Prof. Dr. Ayhan Kaya, YÖKün üniversiteler üzerinde kurduğu kontrol ve gözetleme ağları nedeniyle üniversitelerin özerkliğine engel oluşturmaya da devam ettiğinin de altını çizdi.
YÖK, YOK EDİYOR
YÖKün kurulması ve 1402 sayılı Sıkı Yönetim Yasası ile birlikte yüzlerce öğretim üyesi hiçbir kamu görevinde görev alamayacakları ibaresiyle, üniversite kapısının önüne konuldu. Görevden alınanlar, 1402 sayılı sıkıyönetim yasasının sıkıyönetim komutanına verdiği yetkiyle üniversiteden uzaklaştırıldıklarından, kendilerine 1402likler dendi. YÖK Disiplin Yönetmeliğinde yer alan, Öğrencilik sıfatının gerektirdiği vekara yakışmayan tutum ve davranışta bulunmak, Toplum içinde hoş karşılanmayacak bir vaziyette bulunmak gibi esnek tanımlamalar ile birbirlerine sarıldıkları, bildiri dağıttıkları, halay çektikleri, toplu halde bir araya geldikleri, stant açtıkları, etkinlik duyurusu astıkları gibi gerekçeler ile binlerce öğrenci disiplin soruşturmasından geçirildi ve üniversiteden atıldı. En son ise, İstanbul Üniversitesinde 54 öğrenciye 14 yıl 9 ay uzaklaştırma cezası verildi. Baskıda birinci sırayı elinden bırakmayan İÜnün, en iyi üniversiteler sıralamasında son sıralarda yer alıyor olması, bilimsel bir eğitimin olmadığının net göstergesi.1984 yılından itibaren Öğrencilerin eğitim masraflarına katılması gerekçesiyle harç uygulamasına geçildi. 2009-2010 yılında yüksekokul ve lisans programlarında yüzde 8, ikinci öğretimdeyse yüzde 500e varan oranlarda zamlar yapıldı. Öğrencilerin mücadelesi sonucu tüm zamlar yüzde 8 olarak belirlendi. Harç uygulaması ve yapılan zamlar öğrencileri okuyamayacak duruma getirirken, Marmara Üniversitesi Rektörü Necla Purun, öğrencilerin günde bir öğünle yetinmek zorunda kaldıklarını, derste açlık nedeniyle bayılanlar olduğuna dair açıklaması ise durumu daha da somutlaştırıyor.
YÖKÜN DEMOKRATLIĞI
YÖKün ilk on yılında, YÖKün belirlediği rektör adaylarından biri, cumhurbaşkanı tarafından rektör olarak atanırken, şimdi, üniversitelerin seçtiği altı rektör adayını YÖK üçe indirip cumhurbaşkanına sunuyor. Rektör atamalarında Cumhurbaşkanına yakınlığı ile bilinen isimler atandı. Bu sene üniversitelerde istifa depremi yaşandı. YÖK tarafından seçilmiş olmalarına rağmen, Cumhurbaşkanlığı tarafından atanamayan rektör adayları görevlerinden istifa etti. Gazi Üniversitesinde yapılan seçimlerde en yüksek oyu Prof. Dr. Kadri Yamaç almasına karşın YÖK tarafından Yamaçın ismi gönderilmemişti. Prof. Dr. Yamaçtan önceki dönemde Rektörlük görevini yerine getiren Prof. Dr. Rıza Ayhanın Abdullah Gül tarafından yeniden rektör seçilmesi üzerine Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ayşe Dursun, Dekan Yardımcıları Prof. Dr. S. Sabri Uslu, Doç. Dr. Sinan Sözen ile Başhekim Prof. Dr. Mustafa Şare ile Hastane Müdürü Prof. Dr. Ali Kıyaz Koç istifalarını sundu.
Prof. Dr. Sedef Gidener de, Cumhurbaşkanı tarafından yapılan rektör atamalarının ardından, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimliği görevinden ayrıldığını bildirdi. Üniversitede yapılan seçimde ve YÖKte yapılan seçimde en çok oyu almasına, Cumhurbaşkanına sunulmuş olmasına rağmen atanmamıştı.
Prof. Dr. Sedef Gidener, Yükseköğretim de koordinasyonu sağlayacak bir yapının gerektiğine inandığını, ancak bunun bugünkü yapısıyla YÖK olamayacağını söyledi. Rektör adaylarının Cumhurbaşkanı tarafından seçilmesini doğru bulmayan Gidener, disiplin yönetmeliğinin günümüz şartlarında revize edilmesinin gerektiğini de belirtti.
ŞİRKETLERİN EMRİNE VERİLECEK
Üniversiteleri, öğrencilere ve bilim insanlarına kapatan YÖKün son icraatı ise, yükseköğretim kurumları dışında yer alan dış paydaşlarını, akademik faaliyetlerin planlanmasında söz sahibi yapmak. YÖK, Bologna Süreci doğrultusunda hazırladığı yönetmelik taslağı ile, sanayi, ticaret ve meslek odaları başkanlarını, o ilde bulunan üniversiteler ile ilgili görüş, öneri ve desteklerinin alınmasına neden olacak danışma kurulları oluşturacak.
Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr.Yasemin Özgün, devlet ve sermayenin üniversiteye doğrudan müdahalesinin önü açılarak, üniversitelerin satılabilir bilgi üreten kurumlar haline dönüştürebileceğine dikkat çekti. Özgün, Halihazırda bu kurumların güdümünde adeta nefesi kesilen üniversiteler bu kurulların oluşturulmasıyla beraber toplumsal yarar üretme özelliklerini tümden yitirecekler ve ne yazık ki toplumun, emekçilerin ihtiyaç duyduğu bilimsel, demokratik, özerk üniversite hedefine çok büyük bir darbe indirilmiş olacaktır dedi.
Maltepe Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Eski YÖK Üyesi Prof. Dr. Ülkü Azrak da, danışma kurulları oluşturulmasına yönelik yönetmelik taslağını doğru bulmadı. Prof. Dr. Azrak bunun özellikle küçük üniversiteler üzerinde daha çok söz sahibi olacak eşrafın hakim olmasına neden olacağını, üniversiteden hiç anlamayan kişilerin üniversitelere baskı yapmalarının yolunu açacağına dikkat çekti.
YÖK karşıtı eylemler başladı
YÖK, Dicle Üniversitesinde yüzlerce öğrencinin katıldığı basın açıklamasıyla protesto edildi. Öğrenciler, fen-edebiyat fakültesinden tıp fakültesine kadar yürüyüş yaptı. Yürüyüş sırasında Bıji zanîngeha azadî, Zimane me rûmeta me ye sloganları atıldı. Dicle Üniversitesi Öğrenci Derneği (DÜÖ-DER) adına açıklamayı okuyan Vehbi Tuşar, 12 Eylül sonrası militarist zihniyetin YÖK ile birlikte üniversitelerde varlığını hissettirdiğini ifade etti.
Tuşar, YÖKün kurulmasıyla birlikte üniversitelerin bir bina yığınına dönüştürülüp, demokratik eylemler yapmak isteyen öğrenciler üzerinde baskıların artırıldığını söyledi. Açıklamanın ardından YÖKün Mimarı yazılı Kenan Evren maketi yakıldı. Eyleme öğretim görevlileri ve Eğitim Sen destek verdi.
SUSMA HAYKIR
Mersin Üniversitesinde YÖK Karşıtı Birlik adı altında bir araya gelen öğrenciler, yaptıkları yürüyüşle YÖKün kaldırılmasını istediler. Çiftlikköy Kampüsü İktisat Fakültesi önünde toplanan öğrenciler, alkış ve sloganlarla rektörlüğe kadar yürüdüler. Yaklaşık 250 öğrencinin katıldığı eylemde, öğrenciler adına basın açıklamasını okuyan Ferdi Alataş, Üniversitelerimizi kışlaya çevirmeye çalışanlara karşı mücadelemiz, onlar gidinceye kadar sürecektir dedi.
ANKARADA YÜRÜYÜŞ VAR
Ankarada ODTÜ, Ankara Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi öğrencileri ve öğrenci toplulukları, bugün 14.30da Sakarya Caddesinden Yüksel Caddesine yapacakları yürüyüşle YÖKün yıldönümünde eşit, parasız, bilimsel ve anadilde eğitim taleplerini dile getirecekler.
Aralarında ODTÜ Ekonomi Topluluğu, ODTÜ Sinema Topluluğu, Ankara Üniversitesinden Siyaset Bilimi Topluluğu ile Siyaset Bilimleri Fakültesi Öğrencileri Dayanışma Derneği (SBF-D-DER) ve Hacettepe Üniversitesinden Sosyoloji Topluluğunun da bulunduğu çok sayıda öğrenci örgütü, YÖKün kuruluş yıl dönümünde taleplerini önce okullarında, sonra da Sakarya Caddesinde yapacakları etkinliklerle dile getirecekler. (HABER MERKEZİ)
Sevim Kahraman