09 Kasım 2009 00:00
BAŞYAZI
İktidarın ak dediğine muhalefetin sürekli olarak kara diye bağırması ya da muhalefetin, mavi dediğine de iktidarın Hayır, o kırmızıdır! demesi normaldir!
İktidarın ak dediğine muhalefetin sürekli olarak kara diye bağırması ya da muhalefetin, mavi dediğine de iktidarın Hayır, o kırmızıdır! demesi normaldir!
Bu durum sıradan emekçinin, Canım göz var izan var o ak olan şeye nasıl kara denir? diyen aklını ve vicdanını zorlasa da, en azından sermaye partilerinin siyaset oyunu bu yalan ve riya üstüne kurulu karşıtlıklar üstünden oynanmaktadır.
Koşullar olağan olduğu sürece, bu oyun bazen, yığınların dalgasını da geçerek de izlediği bir komediye de dönüşür. Ama koşullar zorlaştığında, sistemin açmazları çoğalıp sermaye partileri ve değişik burjuva klikler kendi aralarında, her vesileyle büyük kavgalara girme ihtiyacı duyduğunda bu siyaset oyunu, partileri ve geleneksel siyaset alanını aşarak,politika dışı ve herkese eşit mesafede olan, tarafsız kurumları da içine çeker.
Örneğin, mahkemeler tarafsızdır denir ve hükümetten ya da devletin uygulamalarından, haksızlığa uğradığını düşünenlerin mahkemelere başvurarak hakkını alacağı iddia edilir. Ya da örneğin, bir olayın kanıtının doğruluğu konusunda her kafadan bir ses çıkıyorsa, Adli Tıpa başvur! denir. Askerin politikayla ilgili olmadığı, onu tek derdinin vatan-millet olduğu söylenir.
Peki, gerçek nedir?
- Ergenekon davasında bir mahkeme tutukluyor, öteki serbest bırakıyor. Hatta sanık yakınları o mahkeme bizim öteki onların diye ayırıyor mahkemeleri.
- Dava Anayasa Mahkemesine gidiyor, basında davanın kaça kaç reddedileceği ya da kaça kaç kabul edileceği yüzde yüze yakın ihtimalle biliniyor. Çünkü bu mahkemenin üyeleri, siyasi taraflarına göre oy kullanıyor. Hak- hukuk, yasa, ahlak hak getire!
- Örneğin Islak imza konusunda Adli Tıp, İmza Albay Dursun Çiçeke aittir diyor ama kamuoyunu önemli bir bölümü, Adli Tıpın raporunu tarafsız ve adil olduğuna inanmıyor!
- GDOlu ürünler konusunda üniversiteden ve devletin çeşitli kurumlarından kararlar çıkıyor, ama bu kararların doğruluğu ve yanlışlığı eskisi kadar heyecanlı bir biçimde tartışılmaya devam ediyor.
- Domuz gribi ile ilgili bilim kurullarının kararları da sanki siyasi bir mihrakın kararıymış gibi Başbakan da dahil pek çok kişi ve çevre tarafından tartışılıyor.
- Devletin istihbarat örgütleri ortaya ses kayıtları, görüntüler koyuyor. Ama ciddiyetinden şüphe edilmeyecek başka kumlar, bu görüntülerin ve montaj ya da kanunsuz izleme sonucu elde edildiğini söyleyebiliyor.
......
Kısacası devletin, bütün sınıfsal ve siyasi kurumların üstünde olduğunun kanıtı olarak öne sürülen yargı, Adli Tıp, emniyet, jandarma, üniversite, gibi kurumların da son yıllarda giderek daha çok siyasi kurumlar gibi davrandığına tanık oluyoruz.
Bu durum, bu devlet kurumlarının politize olması, siyasetin devleti de kendi yandaşları haline getirmesiyle açıklanabilir.
Ama bundan daha derindir.
Çünkü bu durum, sadece devletin siyasileştiği değil, sisteme toplum karşısında meşruiyet kazandıran dayanakların çöktüğü, çürüme kokuşmanın saklanamaz hale geldiği anlamına gelir. Bu, eskilerin deyimiyle, tuzun kokmasıdır!
Bu da herkesten çok, sisteme karşı mücadele veren, mevcut düzenin yerine halktan ve emekten yana bir dünya kurmak isteyen güçlerin söylediklerine inandırıcılık kazandırır.
Bu yüzden de yeni bir dünya kurma mücadelesi içinde olan güçlerin bu durumdan hayıflanması gerekmez. Tersine, bu durumun daha güçlü bir biçimde teşhir edilmesi, yargı, Adli tıp, üniversite, bilim dünyası, asker, ... tüm kurumların siyasileşmesinin anlamının emekçiler tarafından anlaşılması için gerekenin yapılması gerekir.
Evet, olağan zamanda her birinin cübbesiyle, üniformasıyla, titriyle örttüğü gerçek kimlikleri şimdi, egemen güçlerin klikleri arasındaki çatışmanın derinleşmesiyle şimdi daha gerçek kimlikleriyle görülmeye başlanmışlardır. Bir bakıma olanlar, burjuva devlet hakkındaki tüm yalanların ortaya çıkması, gerçeğin yalanın perdesini yırtarak kendisini ortaya koymasıdır.
İHSAN ÇARALAN