09 Kasım 2009 00:00
EVRENSELDEN
Aleviler, 9 Kasım 2008de Ankarada yapılan mitingin ardından ikinci büyük buluşmalarını dün İstanbulda, Kadıköy İskele Meydanında gerçekleştirdiler.
Aleviler, 9 Kasım 2008de Ankarada yapılan mitingin ardından ikinci büyük buluşmalarını dün İstanbulda, Kadıköy İskele Meydanında gerçekleştirdiler. Alanı dolduran kitle, zorunlu din dersinin kaldırılması, Diyanet İşleri Başkanlığının lağvedilmesi, cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması ve Madımak Otelinin utanç müzesi haline getirilmesi taleplerini dile getirdiler. İstanbulun yanı sıra Türkiyenin pek çok yerinden katılımın olduğu mitinge dün gazeteler hak ettiği yeri vermemişlerdi.
Statükocu ya da gerici taleplerle gerçekleştirilen mitinglerin duyurulmasında büyük bir gayretkeşlikle çalışan hakim medyanın, Alevilerin ilerici nitelikteki eşit yurttaşlık taleplerine kulaklarını tıkaması, bugüne kadar ki tutumunun dolaysız sonucu. İslamcı diye anılan gazetelerin Sünni merkezli yayıncılığı dikkate alındığında onların bu konuya gözlerine, kulaklarını kapatması şaşırtıcı değildir. Kendini laik olarak adlandıran diğer medya gruplarının ise aslında Sünni kökenli yurttaşların inançlarına da istismarcı temelde yer verdiği biliniyor. Bu gazetelerin ramazan ayı geldiğinde dini promosyonlar konusunda birbirleriyle yarışmalarının nedenini de bu oluşturuyor. Aleviler söz konusu olduğunda hakim medyanın çok daha geri bir tutum içinde olduğunu da, bugüne kadar ki deneyimleriyle Türkiye Alevileri çok iyi biliyorlar. Türkiyede çeşitli gazete ve televizyonların yer yer alevi geleneklerini aşağılayıcı tutumlar bile sergilemeleri bu davranışlarının bir parçası olarak anlaşılabilir.
Evrensel açısından ise, Alevilerin son derece haklı olan eşit yurttaşlık taleplerine kulak vermek ve bu taleplerin Sünni inanışı benimseyen emekçilerce de anlaşılması çabası içinde olmak büyük önem taşıyor. Türkiyenin yakın siyasal tarihi, Sivas katliamı, Maraş ve Çorum katliamları gibi, derin güçlerce örgütlenen ve mezhep farklılıklarını kışkırtarak katliamlar tezgahlamanın bir yönetme tarzı olarak benimsendiğinin örnekleriyle doludur. Bu gibi örneklerin gelecekte tekrar etmemesinin yolunun ise, hem Türkiye egemen sınıflarının oyunlarına karşı uyanık olmaktan hem de değişik mezheplerden, inanışlardan emekçilerin, emekçi olmaktan kaynaklı sınıf kardeşliklerinin farkında olarak davranmalarının sağlanmasıdır. Yani Alevi ve Sünni emekçilerin, egemen sınıflarının ve onların derin güçlerinin tezgahlarına karşı aynı sınıfın mensupları olarak ortak hareket etmeleri, Türkiyenin geleceğinin, Alevi-Sünni, Türk-Kürt ve bütün milliyetlerden emekçilerin cumhuriyeti olarak şekillenmesinin de yegane teminatıdır.
Tam da bu nedenle, Alevi emekçilerin, yurttaşların sesine yönetenlerin kulak verip vermeyeceğinden daha önemli olan Sünni inanışı benimseyen emekçilerin bu taleplere nasıl yaklaşması gerektiğidir.
İşçi ve emekçilerin uyanış içindeki ileri kesimlerinin, mezhep ve kimlik farklılıklarının, emekçilerin bölünmesinin zemini olarak kullanılması oyunlarının artık tarihin sayfalarında kalması için çaba içinde olmaları son derece önemlidir. Kendini diğer kardeşinin yerine koymayan bir emekçinin sınıfının birliği çabasında olumlu bir rol oynamasının imkanının da olamayacağı bilinmelidir.
Gazetemiz de Alevi emekçilerin, yurttaşların taleplerine bu bilinçle yaklaşmaktadır.