18 Ekim 2009 00:00
Filistin Yönetimini feshedin
GÜNÜN YAZILARI
Filistin sivil toplumu, işgal altındaki Gazze Şeridindeki Filistin halkına karşı İsrailin son saldırı savaşı hakkında Yargıç Richard Goldstoneun başkanlığındaki BM Gerçekleri Araştırma Heyeti tarafından hazırlanan raporun BM İnsan Hakları Konseyince kabulünü erteleme yönündeki son Filistin Yönetimi (FY) kararını şiddetle ve neredeyse oybirliğiyle kınamaktadır. Filistinlilerin bu konuda yayımlanan neredeyse tüm açıklamalarındaki genel talep, BMnin raporu kabul etmesi ve İsrailin suçlarının cezadan muaf kalmasına bir son vermek ve Gazzede ve aslında işgal altındaki tüm Filistin topraklarında işlediği savaş suçları ve insanlığa karşı suçları nedeniyle uluslararası hukuk önünde sorumlu tutmak üzere yersiz gecikmeler olmaksızın raporun tavsiyeleri yönünde harekete geçmesidir.
ABBASIN TUTUMU
ABDnin baskılarına ve İsrailin küstah şantajlarına boyun eğen FY başkanı, söylenenlere göre Goldstone raporunun Konseyde görüşülmesinin ertelenmesinden bizzat sorumluydu. Her taraftaki Filistinlilerin yanı sıra uluslararası insan hakları örgütlerinin ve dayanışma hareketlerinin İsrailin nihayet geç kalmış bir yasal hesap verme süreciyle karşı karşıya kalacağı ve kurbanları için bir nebze adalet sağlanmış olacağı umutlarını boşa çıkardı. Raporun kabul edilmesini en azından 2010 Martına kadar erteleyen ve İsraile raporu ABD, Avrupa ve Arapların ve şu aralar Filistinin suç ortaklığı ile örtbas etmesi için altın bir fırsat veren FYnin bu kararı, FYnin Filistinlilerin haklarına ihanetinin ve İsrailin emirlerine teslimiyetinin bugüne kadarki en aşikar örneğini oluşturuyor.
Yine de bu, FYnin Washingtondan gelen emirler ve Tel Avivden gelen tehditler altında Filistin halkının belirgin çıkarları aleyhine ilk harekete geçişi değil. Uluslararası Adalet Divanının Temmuz 2004te İsrailin Duvarını ve Filistin topraklarında inşa ettiği kolonileri yasa dışı bulan tarihi tavsiye kararı, Namibyanın işgali üzerine Uluslararası Adalet Divanının 1971de verdiği benzer kararından sonra apartheid Güney Afrikası nasıl tecrit edildiyse İsrailin de tecrit edilmesinde kullanılabilecek nadir bir diplomatik, siyasal ve yasal imkan vermişti. Yazık ki, FY bunu çarçur etti ve sistematik olarak doğrusu istenirse oldukça şüphe uyandırıcı biçimde dünya hükümetlerini tavsiye kararındaki yükümlülüklerine uymaya bile çağıramadı.
FİLİSTİN YÖNETİCİLERİ HANGİ TARAFTA?
En son İsrail ve Filistinlilerin hakları konusunda Cenevredeki BM Durban Gözden Geçirme Konferansında tartışılması gereken madde, Filistinli temsilcinin yeşil ışık yakmasının ardından olduğu gibi çıkarıldı. Bağlantısız ülkelerin ve eski BM Genel Kurul Başkanı Peder Miguel dEscoto Brockmannın İsrailin Gazzedeki savaş suçlarının kınanması ve uluslararası bir mahkeme kurulması yönünde bir BM kararı çıkartma çabaları en başta Filistinin BM büyükelçisi tarafından engellendi. Öyle ki, kimi önde gelen diplomatlar ve uluslararası hukuk uzmanları resmi Filistin temsilcisinin hangi taraftan olduğunu merak ediyordu.
Geçen Eylül, Mercosur-İsrail Serbest Ticaret Anlaşması Filistinin Brezilya elçisinin yalnızca yerleşimlerde üretilen İsrail kaynaklı ürünlerin Anlaşma dışında tutulması koşuluyla onayını açıklamasından sonra, az kalsın Brezilya parlamentosundan geçiyordu. Filistin ve Brezilya sivil toplum örgütlerinin ve sonuçta FKÖ Yürütme Komitesinin vakitli tepkisiyle parlamento onayı önlendi ve bu dosyayla ilgili Brezilya parlamento komitesi hükümete, İsrail uluslararası hukuka uyuncaya dek serbest ticaret anlaşmasını onaylamaktan kaçınmasını tavsiye etti
Tüm bu durumlarda ve birçok benzerinde Filistinli temsilcilere talimatlar Ramallahtan geliyor. FKÖnün Filistin diplomasisine önderlik etme ve dış politika belirleme gücünü hukuksuz olarak kendine mal eden FY, Filistinlilerin seçilmiş hiçbir temsilcisine hesap verme kaygısı olmaksızın Filistinlilerin haklarından tavizler vermekte ve Filistin ulusal çıkarlarına karşı hareket etmektedir .
İSRAİLİN ŞANTAJI
Filistin Özerk Yönetiminin İsrailin suçlarını örtbas etme ve uluslararası hukuk uyarınca cezalandırılmasını önleme kampanyasıyla bu son aleni işbirliği, aşırı sağcı İsrail hükümetinin Filistin Özerk Yönetimine, işgal altındaki Filistin topraklarında ikinci bir mobil iletişim sağlayıcının çalışmasına İsrailin izin vermesi karşılığında Goldstone raporunun kabulüne verdiği desteği geri çekmesi talebiyle yaptığı şantajdan birkaç gün sonrasına rastladı. Dolayısıyla, insan hakları örgütlerinin ve birçok aktivistin İsrailin Gazzedeki son toplu kırımının Filistinli kurbanları ağırlıkla siviller olmak üzere 1400ü aşkın ölü; binlerce yaralı; altyapının, eğitim ve sağlık kurumlarının, fabrikaların, tarım alanlarının, enerji santrallerinin ve başka hayati tesislerin pervasızca tahrip edilmesinin ve İsrailin uzun süreli hukuksuz ablukasının sonuçlarına hâlâ katlanmakta olan bir buçuk milyon insan- için adaletin yerine getirilmesi yolundaki büyük çabalarını baltalamaktadır.
BOYKOT
İsrail karşısında Filistin sivil toplumunun son zamanlarda dikkat çekici bir gelişme gösteren, başlıca Batı toplumlarında ve önde gelen sendikalarda başarılar sağlayan etkin BDS (Boycott, Divestment and Sanctions -Boykot, Yatırımları Geri Çekme ve Yaptırımlar) kampanyasına ihanetten başka bir şey değildir bu. Esas olarak hızla yayılan BDS kampanyası çerçevesinde, İsrailin dokunulmazlığına son vermek ve evrensel insan haklarına işlerlik kazandırmak için yorulmak bilmeden ve yaratıcılıkla çalışmaya devam eden küresel dayanışma hareketine de ihanettir. FYnin Filistin halkı adına konuşmak ya da BMde veya onun herhangi bir biriminde veya kurumunda Filistinlileri temsil etmek için yasal veya demokratik hiçbir yetkiye sahip olmadığını hatırlamak çok önemlidir. Mevcut FY hükümeti, demokratik yollarla seçilmiş Filistin Yasama Meclisinin anayasal olarak zorunlu olan onayını sağlamış değildir. Böyle bir yetkisi olsa bile, Filistin halkının büyük çoğunluğunu, özellikle mültecileri dışta bırakarak en fazla Batı Şeria ve Gazzede İsrail askeri işgali altında yaşayan Filistinlileri temsil edecekti.
FİLİSTİNİ FKÖ TEMSİL EDEBİLİR
Sadece Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), teorik olarak tüm Filistin halkını, tarihsel Filistinin içinde ve sürgünde, temsil ettiğini iddia edebilir. Ne var ki, böyle bir iddianın dünyanın her yerindeki Filistinlilerce desteklenmesi ve kabul edilmesi için FKÖnün tabandan yukarıya doğru dünyanın her yerindeki Filistinlileri ve bugünkü FKÖ yapısının dışındaki siyasi partileri kapsayan şeffaf, demokratik ve kapsayıcı bir süreçle yeniden canlandırılması gerekecektir. Bu demokratik ıslaha ya da FKÖnün halk ve halkı temsil eden sendikalar ve kurumlar tarafından geri alınmasına paralel olarak FYnin varlığına sorumlulukla ve aşamalı olarak son verilmeli, mevcut yetkileri, özellikle BM ve diğer bölgesel ve uluslararası kurumlardaki temsil yetkisi, ait olduğu yere, tüm Filistin halkının gerçek temsilcisine, dirilmiş ve demokratikleşmiş FKÖye dönmelidir. Ancak FYnin feshedilmesinde, yasal ve siyasal bir boşluk yaratmaktan her zaman sakınılmalıdır; tarih egemen güçlerin genellikle böyle bir boşluğu ezilenlerin zararına doldurmasının çok muhtemel olduğunu göstermiştir.
Aslında FY, İsrail işgal rejiminin külfetli sivil vazifelerini hafifleten, hizmetlerin sağlanması ve vergi toplanması ve en önemlisi çok etkin bir şekilde işgal ordusunun ve sömürgeci yerleşimcilerin güvenliğinin sağlanmasında yardımcı olan önemsiz -genellikle güçsüz, dalkavuk ve zora koşulmuş- bir taşeron olarak 15 yıl önce kurulmasından itibaren aşama aşama ve geri döndürülemez bir şekilde, bir sömürgeci ve apartheid rejimi olarak İsrailin, dünya sahnesinde büyüyen tecridine ve meşruluk kaybına karşı koymada en önemli stratejik silahını oluşturan gönüllü bir işbirlikçiye dönüştü. İsrailin yüzlerce atom silahı ve büyüklük bakımından dünyada dördüncü olan ordusu, özellikle Gazzedeki soykırımcı eylemlerinden sonra, gelişen BDS hareketi karşısında güçsüz, en azından kullanışsız kaldı. ABD ve Avrupa devletlerinden aldığı neredeyse sınırsız diplomatik, politik, ekonomik ve bilimsel destek ve benzeri olmayan dokunulmazlığı da İsraili apartheid Güney Afrikasının umutsuz akıbetinden kurtarmaya yetmiyor.
Daha İsrailin Gazzeye açtığı savaştan önce bile Kanadadan Güney Afrikaya, Birleşik Krallık ve Norveçten Brezilyaya dek bütün dünyada birçok sendika BDS kampanyasına katılmıştı. Ancak Gazzenin ardından, dört yıllık zemin hazırlama ve BDSyi yaygınlaştırma döneminden, İsrailin BM sığınaklarında korkudan sinmiş Gazzeli çocuklar üzerine yağdırdığı fosfor beyazı ölüm sağanaklarının görüntüsüyle uyanan uluslararası şoktan, nihayet, uluslararası düzenin İsraili işgal altındaki Batı Şeriada, özellikle Doğu Kudüste sürdürdüğü etnik temizlik kampanyası şöyle dursun- sivillere yönelik kıyımlarının hesabını vermeye, hatta kıyımı durdurmaya zorlamaktan aciz kaldığının bütün dünyada hissedilmesinden sonra BDS yeni ve ileri bir evreye sıçradı. Sonunda toplumun çoğunluğuna ulaştı. Şubat ayında, İsrailin Gazzede yarattığı kan gölünden haftalar sonra, Güney Afrika Ulaştırma ve Bağlı İşçiler Sendikası (SATAWU) Durbanda bir İsrail gemisinin yükünü boşaltmayı reddederek tarihte bir çığır açtı. Nisan ayında Güney Afrika Sendikalar Federasyonu (COSATU) ve İrlanda Sendikalar Kongresinin açtığı yoldan giden İskoçya Sendikalar Kongresi, İsrailin uluslararası hukuka uymasını sağlamak üzere İsraile karşı BDSyi kabul etti. Mayıs ayında 120 bin kadar Britanyalı akademisyeni temsil eden Üniversite ve Kolej Sendikası İsraile karşı boykotun mantığına yıllık desteğini yineleyerek etkili uygulama stratejilerini tartışmak üzere yılın sonraki aylarında sendikalar arası bir BDS konferansı düzenlenmesi çağrısı yaptı.
Son olarak, geçen eylül ayında, dünyanın en büyük üçüncü emekli sandığı olan Norveç devlet emekli sandığı, Yasadışı Duvara Uluslararası Adalet Divanı kararına aykırı olarak malzeme tedarik eden bir İsrail askeri müteahhit şirketindeki hisselerini geri çekti. Bundan kısa bir süre sonra bir İspanyol bakanlığı, işgal altındaki Filistin topraklarında yasa dışı olarak inşa edilmiş bir koleji temsil eden bir İsrail akademik ekibini bir akademik yarışmaya katılmaktan men etti. Gene Eylül ayında 6.5 milyonu aşkın işçiyi temsil eden Britanya Sendikalar Kongresi boykotu kabul ederek BDSnin genişlemesinde, gözlemcilere Güney Afrikadaki apartheid rejiminin sonunun başlangıcını hatırlatan yeni bir evreyi başlattı. Somut, kalıcı ve yükselme halindeki göstergelere bakılırsa Filistinliler kendi Güney Afrika momentlerinin gelişine tanık oluyorlar.
GOLDSTONE RAPORU SON DAMLA OLDU
Goldstone raporu tüm bunlarına arasından çıkagelip, yargıcın İsrail ve Siyonizm ile güçlü bağlantıları düşünüldüğünde hayli şaşırtıcı biçimde, bardağı taşıracak son damlayı sunuyor: İsrailin kasıtlı olarak işlediği savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar hakkında titizlikle araştırılıp belgelenmiş, çürütülmez kanıtlar. Belirgin yetersizliklerine rağmen bu rapor İsraili göz korkutucu ve bütünüyle uzak olmayan bir olasılıkla, bir uluslararası mahkeme önünde yargılanma olasılığıyla karşı karşıya bırakıyor İsrailin dokunulmazlığına fiilen son verecek, suçlarına ve ısrarlı uluslararası hukuk ihlallerine karşı uluslararası adaletin nihayet işletilmesi olasılığını yaratacak bir gelişme. Kendisi için böylesine dehşet verici olan koşullarda, İsrailin cephaneliğinde mukadder hukuki ve siyasi hezimeti savuşturmak için kullanılacak bir tek stratejik silah vardı: Filistin Yönetimi. O da onu tam zamanında, can alıcı biçimde kullandı ve Goldstone raporunu neredeyse öldürdü.
Sonuç olarak Filistinlilerin ABD kontrolü altındaki sözüm ona uluslararası toplumdan mevcut tarihsel anda adalet bekleyemeyeceğine dair kanıt gerekiyorsa, BM İnsan Hakları Konseyinin Goldstone raporunu kabul etmemesi, bu yönde bir kanıt daha oluşturmaktadır. İsrailin bir gün hukuksuzluğuna ve insan haklarını hiçe sayma suçuna son vermek ve Filistinlilerin vazgeçilmez kendi kaderini tayin haklarını tanımak zorunda kalacağına dair bir umut varsa, bu ancak boykota ve yatırımların geri çekilmesine yönelik yoğun, sürdürülebilir ve bağlama duyarlı sivil toplum kampanyalarına bağlıdır. Filistin halkının büyük çoğunluğu tarafından ifade edilen kendi kaderini tayin hakkı, işgalin sona ermesini; yasallaşmış ve kurumlaşmış ırkçı ayrımcılık sisteminin, ya da apartheidin, sona ermesini; Filistinli mültecilerin BM güvencesi altındaki temel haklarının, 2. Dünya Savaşının Yahudi mültecileri dahil dünya çapındaki diğer bütün mülteciler gibi öz yurtlarına dönme haklarının tanınmasını içerir. Yine de kolay kolay BMden vazgeçmeyi göze alamayız. İnsan hakları örgütleri ve uluslararası sivil toplum, BMi, en azından Genel Kurulu Goldstone raporunun tavsiyelerini onaylamaya ve harekete geçmeye zorlamak için Filistin mücadelesine her düzeyde yardım etmeye devam etmelidir. Eğer BM bunu başaramazsa, İsraile, ceza muafiyetinin dokunulmaz olduğu ve yerli Filistin halkına karşı gelecek sefer işleyeceği daha korkunç suçlarda uluslararası toplumun kayıtsızlığıyla onu destekleyeceğine dair açık bir mesaj verecektir. Bu, hukukun üstünlüğünü ciddi olarak zedeleyecektir ve hiç kimsenin tam bir kaostan ve sınırsız katliamdan korunamayacağı orman kanunlarını hukukun yerine yükseltecektir.
* Bu makale, BDY İstanbul Girişimi tarafından çevrildi. BDY İstanbul Girişimi,
Filistin halkıyla dayanışma için uluslararası çapta
sürdürülen İsraile karşı Boykot, Dışlama, Yaptırım (BDS -Boykott, Divestment, Sanctions) kampanyasını
Türkiyeye taşımaya yönelik bir girişimdir.
Counterpunch*
Ömer Barguti*
Ömer Barguti*
Evrensel'i Takip Et