8 Kasım 2009 00:00

Devlet televizyonu (TRT) neyi özendiriyor?


Maksat Muhabbet
Adamın biri yaka bağır açık, elinde sopa, yanında kendine benzer biri (böyle yaratıklara adam demek adamlara ve adamlığa hakaret ya...), ortalıkta “gel lan buraya” diye höykürüyor. Seslendiği delikanlı tabana kuvvet kaçıyor. Heyula (“herif ” desem “hiref/ marifet” kökenli bu kelimeye yazık), dönüp “bulacaam ulan seni” diye bir daha yükseltiyor sesini. Gelip geçen herkese haykırıyor, kaçanları elinde sopayla kovalıyor ve sonunda çağırdıklarından biri duruyor. 17 yaşlarında bir delikanlı. Saçları uzun... “Ne lan bu saçlar, ‘bib’ misin sen ulan, ver hüviyetini, nerelisin sen lan, metalci misin, nereye gidiyorsun” gibi kibar sorularına ürkek bir iki yanıt alınca “ne söyledin sen ‘bib’, ağzının içinde ‘bib’, buralar benden sorulur” gözdağı... Yetmedi, “hemen ver ne kadar paran varsa çıkar, diz çök, eğ başını” buyrukları. Buyruğu verenin yamağının, kurbana ne yapması gerektiğini biçim olarak göstermesi... Biçare delikanlı bu buyruklara uymayınca “ne o, dikleniyor musun?” çıkışması, ardından cebine el sokulup olan para ve telefona el konması... “Ne lan bunlar yalancı ‘biip’? Demek varmış paran. Ben sana soracam bunun hesabını...”
Böyle bir durumla karşılaşsanız ne düşünürsünüz, düpedüz gasp.
Meğer bu naklen muhabbet neymiş? Kamera şakası...
Konuşmaların özelliği neymiş? Mizah...
Yayınlandığı yer de TRT.
Programı elbet merak ettiniz: Bi Zahmet!
Hakarete uğrayan delikanlı buyruklara tam uymadığı için 5 bin lira yerine 2 bin 500 lira alıyor. “Al ulan paranı” diye. Tam olarak uyamadığı için para yitirdiği buyruklardan biri: “Al şunları şuraya düzgünce diz!” “Şunlar” trafik uyarısı olan renkli işaretler. “Kimliğin bende kalacak, telefonun bende kalacak” şaka(!), suratın ortasına yarım şaplakla “bak orada ne var, çok güzel saçların, sen değiştirme stilini” yapılan hakaret ve eziyetin şaka olduğunun, orada gizli kamera bulunduğunun belirtilmesi. “Bir gün bulacam ulan hepinizi!” programın sonu.
Bu kaliteli(!) program herhangi bir televizyon kanalında yayınlansa rezalet. Ancak TRT’de, yani devlet televizyonunda yayınlanınca ses seda (bir iki gazete dışında) çıt yok. Kimi dizi ve filmlerdeki gibi “şiddet, +21 yaş üstü, özendirici kötü hareket” benzeri uyarıcı işaretlerle yayımlanması gerekli bu programın yapımcılarının savunusu ne hale geldiğimizin de örneği: “kimseden şikayet gelmedi, karşılığında para alıyorlar, mizahın dili bu.” Aslında bu savunu bile bence mizah dergilerinin toplu dava açması gerekli bir olay.
Olayın etkileri düşünüldüğünde örnek oluşu, eğitim yanları bir felaket. Benzeri bir gasp ya da taciz olayının televizyon şakası sayılıp müdahale edilmemesi, çocukların böyle şakalarla zaman geçirirken yaralamalara yol açması da ayrı. Neyse sözü uzatmayayım, böyle bir programa karışmayan kamuoyunun ya da adalet sistemimizin saygın kişilere hakaret davası açmasını istemem.
‘HADİ ÇOCUĞUM PARİS’TEN MARKA BİR ÇANTA KAP DA GEL!’
Çocukluğumuzun kenar mahallelerinde, özellikle yaz günleri, bakkala falan gönderilirken analarımız, teyzelerimiz alacaklarımızı sayar, elimize parayı verir, sağda solda oyalanmamamız için de kızgın taşa tükürür, “tükürüğüm kurumadan burada olacaksın” derdi. Eh ayaklarımız popomuzu döverek, elimizdeki zeytinyağı şişesinin kırılmaması için aklımız çıkarak koştururduk.
Artık bu usul pek saygın sosyetemizde moda. Bir otel sahibinin muhterem eşi, otel çalışanlarından birinin eline 25 bin avro tutuşturuyor, Paris’e günübirlik gönderiyor, yılan ya da timsah derisi falan marka çanta alsın diye. Çünkü anasının doğum günüymüş. Geçen yıl 20 bin avroluğunu almaya gene bir çalışanını yollamışmış. Kendi niye gitmiyor?.. Ne var bilmeyecek canım, daha annesine sofra hazırlatacak otelde, sevdiği yemeklerin başında duracak, üstelik kendi gitse masraf, Allah etmeye bu kriz zamanı gözü bir şeylere takılıverir de...
Eh yolladığı adamın otel parası da göze alınır gibi değil, en iyisi günübirlik yolculuk. Herhalde konsolosluğa da öyle diyorlardır: “şu bizim komi, sizin mağazalarda varsa bir timsah derisi çantayı kapıp geliversin, bir zahmet de vize veriverin... tek günlük canım. Sabah binecek, akşam evde... Tükürüğüm kurumadan dönmek zorunda...”
Sanırım bu hanım ya da pek muhterem eşinin vergi durumu da kontrol ediliyordur. Benim duyduğum sosyete dedikodularını gelirlerden sorumlu bakan duyuyordur. Hem ne olacak canım, basit bir çanta bu alt tarafı. 25 bin avro, 75 bin Türk lirası nedir ki?.. Zaten kriz var, bir hediyeciğin vergisi mi olur?
Sahi, gizli kamera şakası uğruna şaplağı yiyen delikanlının durumu nedir? Geçirdiği travmayı atlatabildi mi?..
Sennur Sezer

Evrensel'i Takip Et