10 Kasım 2009 00:00
Erkek yargı işbaşında
Evlilikte kadında bulunması gereken vasıflar arasında bekaret de sayıldı.
Evlilikte kadında bulunması gereken vasıflar arasında bekaret de sayıldı. Buna göre Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, bir davada kadının bakire olmadığı gerekçesiyle evliliği geçersiz saydı. Karar, kocanın beyanına göre alındı.
Kararı gazetemize değerlendiren Avukat Selin Nakipoğlu, kararın yargının erkek olduğunu bir kez daha gösterdiğini belirterek, İvedi olarak, namus savunmasının yasalardan ve Yargıtay içtihatlarından çıkarılması gerekmektedir dedi.
KADINA DEĞİL ERKEĞE İNANDI!
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin, bakireliği evlilikte kadında bulunması gereken vasıflar arasında sayarak kadının bakire çıkmaması gerekçesiyle evliliğin iptaline karar verdiği ortaya çıktı. Üstelik daire bu kararı alırken, kadının bakire olduğuna ilişkin doktor raporuna değil kocanın beyanına itibar etti. Yargıtay bu yüzden, evliliği kadının bakire çıkmaması nedeniyle evliliğin iptal edilmesi istemini reddeden yerel mahkeme kararını bozdu. Daire, boşanma yerine iptal kararı verilmesini istedi. Yargıtay bunu da Kadında bulunması lazım gelen vasfın bulunmaması olarak açıkladı.
KARAR İKİ YIL ÖNCE ALINMIŞ
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2007 yılında verdiği karara konu olay şöyle: Boluda nikah masasına oturan çiftin evliliği, kocanın, eşinin gerdek gecesi bakire çıkmadığını ileri sürmesi üzerine ayrılıkla sonuçlandı. Koca mahkemeye giderek, kadının bakire çıkmaması yüzünden evliliğin iptal edilmesi davası açtı. Kadın ise Bolu İzzet Baysal Kadın Doğum Hastanesine giderek, bakire olduğu ve kızlık zarının duhule müsait olduğu yönünde rapor aldı. Kadın bu raporla kocası aleyhine boşanma davası açtı. Bu iki dava, Bolu Aile Mahkemesinde birleştirilerek görüşüldü. Mahkeme, erkeğin açtığı evliliğin iptali davasını reddetti, ancak kadının açtığı boşanma davasını kabul etti. Erkek bu kararı temyiz etti ve dosya Yargıtaya geldi. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi kararında ise aynen şöyle denildi: Kadının zifaf gecesi bakire çıkmadığı toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Bu suretle kadında bulunması lazım gelen vasfın bulunmaması sebebiyle, kocanın davasının kabulü gerekirken reddi isabetsizdir.
Bu karar, 5 üyeli dairede 3 üyenin oyuyla alındı. Karara karşı çıkan iki üye, yazdıkları karşı oy yazısında, kadının bakire olduğu yönünde aldığı doktor raporuna dikkat çekti ve Tıbbi bulgular karşısında davacı tanıklarının soyut ifadelerine dayanılarak davalının bakire çıkmadığının kabulü olanaksızdır diyerek, yerel mahkemenin boşanma kararının onanmasını istediler. Yani bu iki üye de esas olarak, bakireliğin kadında bulunması gereken bir vasıf olduğu yönündeki diğer 3 üyenin görüşüne itiraz etmedi, sadece kadının bakire olduğunu söyleyen raporun göz önüne alınması gerektiğini savundu.
EVLİLİK İPTAL EDİLDİ
Yargıtay bu kararını Türk Medeni Kanununun 149. maddesinin 2. bendine dayandırdı. Bu bentte, eşlerden birinin eşinde bulunmaması gereken, onunla birlikte yaşamayı kendisi için çekilmez bir duruma sokacak derecede önemli bir nitelikte yanılarak evlenmişse evliliğin iptali için dava açabileceği düzenleniyor. Evliliğin iptalinin boşanmadan pek farkı yok. Yani eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesi, tazminat, nafaka ve soyadı hakkında boşanmaya ilişkin hükümler uygulanıyor. Ama iptal kararı verilebilmesi için boşanma kararlarında aranan şiddetli geçimsizlik, evlilik birliğinin çekilmez hale gelmesi, aldatma gibi bir şart gerekmiyor. (HABER MERKEZİ)
KADINI META OLARAK GÖRÜYORLAR
Selin Nakipoğlu (Avukat): Kadında bulunması gereken vasıf demek, kadını meta olarak görmek demektir. Yargıtayın kadın bedenini kontrol altına almaya çalışan bu kararı bir kez daha gösteriyor ki, yargı erkektir!
Kadının bedenini, cinsel hayatını, canını gözetici kararları bir hukukçu olarak görememekten dolayı üzgünüm. Yargıtay elbette iyi kararlara da imza atıyor, ancak maalesef ki bu kararlar istisna kalmaktadır, yüksek mahkemenin esas görüşü haline gelememektedir. Mesele kadın haklarını gözeten, kadını bir meta olarak görmeyen, cinsel-bedensel haklarını yok saymayan kararların Yargıtayın esas görüşü haline gelmesidir. İvedi olarak, namus savunmasının yasalardan ve Yargıtay içtihatlarından çıkarılması gerekmektedir.
Bu kararda yine namus saiki mevcuttur. Namus saiki burada evliliğin yok sayılmasına cevaz veriyor, kadın katli davalarında da haksız tahrik adı altında indirim almasına cevaz veriyor. Bu eril bakış acısı kadın katillerine hediye gibi sunulmaktadır. Kadın cinayetlerine uygulanan tahrik indirimleri, ülkenin hukuk sisteminin ne kadar cinsiyetçi olduğunun bir göstergesidir. Bu ve bunun gibi kararlar, biz feministlerin kadın cinayetleri politiktir, erkek şiddeti münferit değildir, sistematiktir derken ne kadar doğru bir söz kurduğumuzun ispatıdır. Kadın sevişmeyi reddediyor diye, kot pantolon giyiyor diye; boşanmak istiyor, hatta erkeğin ikram ettiği meyve suyunu içmek istemiyor diye (2006 yılında Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesince bu gerekçe ile katile eksik ceza tayin edilmiştir) öldürülüyor ve katil erkekler indirim alıyor. Yani kadın katli davalarında, devletin kendisi en başta erkekten yana bir tutum sergiliyor. Uygulamada betonlaşmış olan bu görüşün acilen değişmesi gerekmektedir ve yasalardan namus savunması çıkarılmalıdır. Sadece 2009 yılının ilk 7 ayında 953 kadın cinayeti işlenmiştir. Daha kaç kadının haksızlığa uğraması, şiddet görmesi ve canından olması gerekiyor?