10 Kasım 2009 00:00
GERÇEĞİN GÖZÜYLE
Kitap fuarının son günü Evrensel gazetesine ayrılmış tanıtım yerinde Bülent Falakoğlu ile hem yazar nöbetimizi tutuyor hem de içtenlikli bir söyleşinin...
Kitap fuarının son günü Evrensel gazetesine ayrılmış tanıtım yerinde Bülent Falakoğlu ile hem yazar nöbetimizi tutuyor hem de içtenlikli bir söyleşinin tadını çıkarıyoruz. Böyle buluşmaların dostluğu pekiştirici bir yanı da var biliyorsunuz. Bu kazanç hanenize yazılandır. Çevreyi gözlemlerken edindiğiniz izlenimler, konuştuğunuz insanların size aktardıkları sorunlar ise bir iç burukluğu. İşsiz olduğunu söyleyen buna karşın tanıtım amaçlı ücretsiz dağıtılan gazetenin parasını katkı yapmak istiyorum diyerek vermeye çalışan emekçi arkadaşın ardından umut içeren bir sözcük bulamamak hiç de kolay değil.
Bu yıl toplumdaki kafa karışıklığı kitap fuarında da kendini gösteriyor. Bir liraya kitap satabilen, üçü on lira seç seç al türünden çağrılarla okur toplamaya çalışanlara yayıncı ya da kitapçı demeli miyiz? Kitap fuarından edinilebilen ilk bilgiler de keyif kaçırıcı. Gençler daha çok şiddet içeren kitapları soruyor, alıyorlar. Vampirlerin konu alındığı kitaplar da çok satanlar arasında. Elbette Çılgın Türklerin türevleri yeni kitaplar da. Kimilerinin canım zaten okuma özürlü bir toplumuz, çocuklar yeter ki okusun, ne okudukları o kadar da önemli değil dediklerini duyar gibiyim. Sonuçsa elde var; küreselleşmenin model olarak sunduğu sözüm ona bilgi çağında, tek tip okuyan tek tip müzik dinleyen, insani değerlere sırt çevirmiş, savaş sever, ölmeyi ve öldürmeyi dert etmeyen bir gençlik...
Bugün 10 Kasım. Cumhuriyetin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürkün ölüm yıldönümü. İktidarlar 10 Kasımları yas günü olarak bellettiler topluma. Kendi iktidarlarını halkların gözünde pekiştirmek amacıyla kendi yarattıkları bir Atatürk portresi çizdiler. Devrime açık yanını değil tek adam imajını işlediler. Tıpkı din bağnazlarının tanrıyı korku imgesi olarak ele almaları gibi. Gençler insan Mustafa Kemali tanımaktan uzak kaldılar. Günümüzde de cumhuriyetin kurucusunun ardına saklanarak yalan yanlış söylemlerle toplumda gerçek bir demokrasinin yeşermesini engellemeye çalışıyor birileri. İnsanların eşitlikçi, hakça, adil bir düzen içinde yaşama istemlerine karşı çıkıyorlar. Cemal Süreyanın Kısa Türkiye Tarihi şiirinin dizelerini anımsamanın yeridir: Üç anayasa / Ortasında büyüdün: Biri akasya / Biri Gül / Biri Zakkum. Zakkum dönemi mi? Henüz sürüyor işte tüm kurum ve kurallarıyla...
Toplumun bireyi olarak kafa karışıklığından uzak tutamıyorum kendimi elbet. Örnek mi? Başbakan Erdoğan El Beşir için referans olmuş: Müslüman soykırım yapmaz, diyor. Ya ne yapar Müslüman? Kendine biat etmeyen Müslümanları mı öldürür? Sudanda yaşananlar belgelerle sabit. 300 bin kişinin ölümünden sorumlu tutuluyor hazret. Uluslararası Ceza Mahkemesi insanlığa karşı işlenmiş suçlardan ötürü suçlu buldu Beşiri. Hakkında yurt dışına çıktığında tutuklanması istemi var. Neyse ki son anda gel(e)medi de dış politikada ülke adına olası bir skandal önlenmiş oldu.
Kafa karışıklığımız bu kadarla kalsa ne iyi ama kalmıyor. Ekonomi üzerine her gün birbiriyle çelişen haberler, artan işsizlik, büyüyen yoksulluk, giderek daha da magazinleşen çok satar gazetelerimizin artık inandırıcılığını iyice yitiren pembe haber yapma yarışı, spora -pardon futbola- sıçrayan şiddet ve ırkçılık, günde üç beş kez değişen ülke gündemi... Eh daha ne olsun. Böyle durumlarda da Metin Eloğlunun Türkiyenin Adresi şiirine takılırım sıklıkla. Özelikle de şu üç dizesine. Ola ki sizlere de iyi gelir:
.....................
Güze doğru İstanbulda bir kuş öter yazları
Kuş ne, yaz niye, İstanbul nere a deli
Burası önce Türkiye, sonra Pompeinin son günleri
TURGAY OLCAYTO