11 Kasım 2009 00:00
UZUN MESAFE
Zorunlu hizmet mi, zorunlu yaşam mı? Bunun Sağlık Bakanlığındaki karşılığı daha bir inceltilmiş: emredilmiş yaşam dilimi!
Zorunlu hizmet mi, zorunlu yaşam mı? Bunun Sağlık Bakanlığındaki karşılığı daha bir inceltilmiş: emredilmiş yaşam dilimi!
Görev kağıdında zorunlu yazan bir hekim düşünün. Daha körpecik; ilk reçetesini bir dağ köyünde veya ilk kez gördüğü bir şehrin sağlık ocağında yazacak. Belki de ilk mesleki faaliyeti otopsidir onun, kim bilir? İşte ona diyor ki sistem tamam burslu okumamış olabilirsin ama senin iki yılına el koydum, emrettiğim yerde çalışmazsan yaşam boyu doktorluk yapmanı engellerim.
Bu bağlamda el konulmuş yaşam dilimini ötelemek isteyenlere ise TUSa yani uzmanlık sınavına girmeyi fısıldıyor Sağlık Bakanlığı. Yani zorunlu hizmetin zorunlu yerleşkesinde evden işe, işten eve mütemadiyen teste elverişli tablet bilgi peşinde okuma uğraşı telkin ediyor. Yani zorunlu arası gönüllü sosyal izolasyon. Oysa TUS sınavı olmasa hekimler belki de ülkenin duygudaşlık ve yüzleşme hattını oluşturacaklardı.
Evet, eğer hekimler geçici zorunlu iskanlarında tıbbi test kitapları yerine farklı okuma uğraşlarına girip gönüllü sosyal izolasyonlarından sıyrılabilseydiler, muhtemelen zorunlu iskân yasasını ve varlık vergisini bir gecede ödeyemeyen gayrımüslimlerin taş ocaklarında zorunlu çalıştırılmalarını es geçemeyeceklerdi. Yine Zonguldak ve kömürden zengin diğer diyarların kıyısında yaşadıkları zorunlu hekimlik pratiğinin kömür ocaklarında geçmişte zorla çalıştırılmış köylülerin akciğer sesi ile bir muayene odasında kesiştiğine tanıklık edeceklerdi. Zorunlu hizmetini Tuncelide yapanlar ise 1938 zorunlu iskan yasasının mağdurlarının dönüş yıllarında bu kez yakılıp yıkılmış köylerinden bir kez daha uzak düşmelerine post travmatik stres bozukluğu tanısı ile şifa arayışına girmiş olacaklardı. Bingölün köylerinde zorunlu iskanın ceberut adının yakılmış, boşaltılmış köyler olduğunu sosyal güvencesizliğin yeşil kart hali ile anlayacaklardı. Ve belki de uzak diyarlarda sıla özlemi ile İstanbul silueti akıllarından hiç çıkmayan o hekimler dönüşlerinde o siluette katkısı kaçınılmaz Osmanlı camilerine farklı bir gözle bakabilmeyi öğrenmiş olacaklardı.
Evet, Süleymaniye külliyesi bundan beş asır önce yedi yılda tam tamına 3523 usta ile toplam 2.7 milyon iş gününde kotarılmış. Salt Mimar Sinanla anılan bu yapıda 1.5 milyon işgününü zorunlu çalışan ustalar, 1 milyon işgününü askerler ve geri kalanını köleler gerçekleştirmiş. Elbette kapitalizm öncesi üretim ilişkileri içindeki zorunlu hizmet ile kapitalizmin zorunlu hizmetini aynı kefede ele almak değil niyetim. Ama zorunlu hizmetle tanışan bir hekim olarak meslektaşlarımın Mimar Sinanın mimarisine baktığında yarısı Hıristiyan zorla çalıştırılmış yapı ustalarını hatırladığı oranda ama neden sadece hekimler? sorusunun yanıtını bulmuş olacakları kanaatindeyim.
Tıpta zorunlu hizmet kalkar mı sorusunun yanıtı işte buralarda gizli. Hekimler bu topraklardaki zorunlu çalışma, zorunlu göç, mübadele ve zorunlu iskan uygulamalarının izini Osmanlıdan bu güne sürmedikçe kendileri için bu hukuksuzluğun düzeleceğine inanmıyorum. Ne zaman ki biz hekimlerin aklına Zonguldak denince Osmanlıdan cumhuriyete zorla kömür madeninde çalıştırılanların öyküsü geliyor, ne zaman ki yine orada zorunlu emeklik yasasının izini sürüyoruz ve ne zaman ki mezarda emekliliğe hayır diyen yüz binleri ve o büyük Zonguldak yürüyüşünü unutmuyoruz işte o zaman bu ülkede zorunlu hizmet, angarya vb gayrı insani uygulamaların önünü alabiliriz diye düşünüyorum.
Sağlıcakla kalın!
....
Tıbbi mümessiller
Bugün kısa da olsa tıbbi mümessillerden söz edeceğim. Sahi onları her gördüğünüzde aklınızdan neler geçer? Her ne kadar siz hastalar hekimlerin yanında bu konuda içinizi dökmeseniz de baklayı ağzınızdan almak hiç de zor değil. Bu bağlamda ekşisinden tuzlusuna tüm internet sözlükleri ne güne duruyor; öyle değil mi?
Etik aşınma salt mümessillerin oluşturduğu bir gerçeklik değil. Bizzat kendisi sağlıkta etik aşınmanın miladı sayılabilecek sağlıkta dönüşüm projesi ve onun sahipleri uzunca bir zamandır tıbbi mümessillere yönelik onur kırıcı bir tutum içindeler. Hastane ziyaretlerinin yasaklanması yani mümessillerin işsiz kalma risklerinin arkasındaki sırrın sağlık bakanlığınca ilaç şirketlerinden sağlık ambulansı talebi olduğu rivayetleri ortalıkta dolaşıyor.
Ama asıl bahsetmek istediğim husus hasta hakları bağlamında. Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kuruluşlarında tıbbi mümessillere hasta olma hakkı tanınmıyor. Özel güvenlik elemanlarına emredilen hasta dahi olsalar tıbbi mümessil avı yaşadığımız piyasacı sağlık ortamı ile tezat oluşturuyor. Ne dersiniz?
DR.ZEKİ GÜL