12 Kasım 2009 00:00

AKP saldırılarına karşı 25 Kasım!

Sermayenin hükümeti AKP, son yıllardaki emekçi karşıtı politikalarla sendikaları ve toplu pazarlık düzenini bitirmek istiyor.

Paylaş

Sermayenin hükümeti AKP, son yıllardaki emekçi karşıtı politikalarla sendikaları ve toplu pazarlık düzenini bitirmek istiyor. Sekiz yıllık AKP Hükümeti döneminde başta işçi emekçi kazanımları olmak üzere, toplusözleşme ve grev hakları, sendikal örgütlenme, en çok saldırıya uğrayan alanların başında gelmektedir. Hükümetin gündemindeki son sendika yasa taslağı da sendikal örgütlenmeyi daraltacak ve güçleştirecek yeni düzenlemeler içermektedir. Sadaka toplumu ve kültürü yaratmayı hedefleyen bu siyasi iktidar, sınıf hareketinin son yıllardaki zayıflığından ve sendikal bürokrasinin uzlaşmacı-boyun eğen tutumundan da yararlanmaktadır. Özellikle kriz döneminin ilk yılında, işten çıkarmalara, zamlara karşı sınıf cephesinden ciddi bir karşılık verilememiştir. Emek cephesinin parçalı-bölünmüş ve dayanışmadan yoksun durumundan sermaye ve AKP yararlanmaktadır. Bu dönemde işçi ve emekçiler teslim alınıp köleleştirilmek istenmektedir.
AKP iktidarı, yerli-yabancı sermaye çevrelerinden büyük destek görürken; sınıf örgütü olarak sendikalar ise hâlâ ciddi bir karşı koyuş gösterememekte ve süreci izleyen bir konumdadırlar. Özellikle son dönemde imzalanan TİS’lerde işçi-emekçi haklarını savunmak şöyle dursun, ücretlerin düşürülmesine bile razı olan TİS’ler imzalanmıştır. Böyle olunca sendikalara ve sendikacılara olan güven gittikçe azalmaktadır. Sendikalarla işçi ve emekçiler arasındaki mesafe açılmaktadır. Toplu pazarlık dönemlerinde de ortaya çıkmıştır ki, sendikal alanda mücadele ve direnişlerin yerini giderek uzlaşmacı-diyalogcu ilişkiler almıştır. AKP, haziran ayında Türk-İş ve kamu işçilerine uyguladığı dayatmacı tutumu, ağustos ayında kamu emekçileriyle yapılan toplu görüşmelerde de sürdürmüştür. IMF, Dünya Bankası ve patronların istemlerini yerine getirmekte hiç tereddüt göstermeyen AKP iktidarı, kamu emekçilerinin haklı taleplerini ise pervasızca reddetmiştir.
Krizin faturasını biz emekçilere ödetmek için işten çıkarmalar ve zamlar devam etmektedir. Yaşama ve çalışma koşullarımız her geçen gün daha da kötüleşmektedir. Ekim ayında yapılan bir araştırmaya göre 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 856 TL’ye, yoksulluk sınırı ise 2 bin 390 TL’ye yükselmiştir. Tüm yoksul halk gibi kamu emekçileri de sağlıklı ve dengeli beslenmeden yoksundur. Tedavi ve ilaç katılım payları yeniden yükseltilmiş; SSGSS yasası çıkalı bir yıl olmasına karşın, nitelikli sağlık hizmeti almak giderek güçleşmiştir. Yapılan yeni düzenlemelerle, sağlık hakkı, sadece parası olanların yararlanabileceği bir piyasa hizmetine dönüşmektedir. Aynı sorun eğitim alanında da sürmektedir. Aynı zamanda birer veli olan kamu emekçisi aileler, bütçelerinden eğitim masraflarına önemli bir pay ayırmaktadırlar. Temel tüketim maddelerine her gün yeni zamlar yapılırken, özellikle doğal gaz ve elektriğe büyük oranlı zamlar yoldadır.
Bütün bunlara karşılık AKP iktidarının kamu emekçilerine 2010 yılı için belirlediği maaş artışı, sadece yüzde 2.5 + yüzde 2.5’tir. Bu tutum, toplu pazarlık hakkımızın gasp edilmesinin de ötesinde; onur kırıcı, düşmanca bir sınıf tutumudur. Bu siyasi iktidarın emekçilere yönelik ne ilk, ne de son saldırısıdır. Bizim de ayağa kalkıp, birleşik örgütlü mücadelemizi yükseltmekten başka yolumuz yoktur. Bu açıdan 25 Kasım grevi, başta insanca yaşamaya yetecek temel ücret, iş güvencesi, parasız eğitim-parasız sağlık, TİS ve grev haklarımızın önündeki engellerin kaldırılması gibi somut ve acil taleplerimiz bağlamında, son derece haklı ve meşru bir eylemdir. Yaptığımız işyeri toplantılarının birinde bir öğretmenin, “Greve gittiğimizde çocukların eğitimini aksattık diye psikolojik baskı yapacaklardır. Ama şu bilinmelidir ki, canları istediği zaman eğitim-öğretime ara veriyorlar. 30 Ekim’de okullar dezenfekte edilecek diye tatil ettiler, gördük ki okullar değil ders ücretlerimiz dezenfekte edildi. Bayram-seyran, kar tatili vb. olabiliyor. Biz de 25 Kasım’da kendimiz için meslek onurumuz ve geleceğimiz için çalışmayalım, işbaşı yapmayalım” demesi, aslında genel olarak işyerlerinin 25 Kasım eylemine bakışını yansıtmaktadır. Bugüne kadar 50’den fazla okulda 25 Kasım gündemli toplantılar yaptık; KESK’li, Kamu-Sen’li emekçilerin ötesinde sendikalı-sendikasız, kadrolu-sözleşmeli, ücretli tüm kamu emekçilerini, bu ekmek ve onur mücadelesine katılmaya ve iş bırakmaya davet ettik. Birçok işyeri ve emekçiden çok olumlu tepkiler aldık. Geçen gün yaptığımız bir okul toplantısında, henüz hiçbir sendikaya üye olmamış bir öğretmenin “Nerelerdesiniz arkadaşlar? Geç bile kaldık. AKP iktidarının anlayacağı dil işte budur. Ben sendika üyesi değilim ama eyleme katılacağım. Başka arkadaşlarımı da ikna edeceğim” söylemi çok anlamlıdır. Kararsız birçok eğitim emekçisine süreci anlattığımızda, alttan alta ne kadar tepki ve öfke biriktiği ortaya çıkıyor. Zamlar, pahalılık, kadrolaşma ve özellikle yüzde 2.5’lik maaş artışına karşı birlikte bir şeyler yapmamız gerektiği düşüncesi çok güçlü. Özellikle bu grevin Kamu-Sen’le birlikte yapılacak olmasının da yarattığı olumlu bir hava gözlemledik.
Kamu emekçilerinin farklı sendikalara üye olmaları, ya da hiçbir sendikaya üye olmamalarına karşın ortak çıkarlar için siyasi iktidara karşı birlikte, dayanışma içinde olmaya ve mücadele etmeye karar vermeleri, 25 Kasım eyleminin en büyük kazanımı olacak gibi görünüyor. Bu açıdan okullarda ve işyerlerinde 25 Kasım iş bırakmasını örgütlerken, sadece üyelerimizle değil o işyerinde çalışan tüm emekçilerle yüz yüze gelmeye ve onları aydınlatmaya çalışmalıyız. Eylemin geniş katılımlı ve başarılı olacağına ilişkin işaretler her geçen gün artmaktadır. İşyeri temsilcilerimizin ve üyelerimizin yaptıkları veli toplantılarından gelen destek haberleri de çok olumludur.
Şimdilik her şey yolunda gitmektedir. 25 Kasım eylemimizi güçlü ve etkili kılmak için çalışmalarımızı ısrarla, inatla ve planlı bir şekilde sürdürmeliyiz. 25 Kasım’dan sonra da daha kitlesel ve daha çok güç toplamış olarak mücadelenin devamını getirirsek; işte o zaman, yeni bir mücadele döneminin kapılarını da aralamış oluruz.
NEBAT BUKREK Eğitim Sen İstanbul 3 No’lu Şube Başkanı
ÖNCEKİ HABER

Aܒde öğrenci işçi kıyımı

SONRAKİ HABER

Edebiyat Buluşması: Dil, varlığın ve kimliğin evidir

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...