13 Kasım 2009 00:00
Kenandan Demete genç hayatlar üzerine...
Mahalle filmlerinde belli bir aşamaya geldik.
Mahalle filmlerinde belli bir aşamaya geldik. Öyle Yeşilçam usulü, herkesin neşe içinde birbirine yardım ettiği eski zaman mahallelerinden söz etmiyorum. Onların sinemada örnekleri azalarak da olsa devam ediyor, ama artık hepten sabun köpüğü kıvamını tutturmuş durumdalar.
YEŞİLÇAMIN MAHALLELERİ DEĞİL
Asıl, son birkaç yıldır genç yönetmenlerin, çoğunlukla da kendi yaşadıkları kenar mahallelerin gerçeklerine eğildikleri filmlere tanık oluyoruz. Yoksul mahallelerin gençlerinin işsizlikle, serserilikle, uyuşturucuyla çevrili geleceği belirsiz hayatlarının, sinemamıza yeni bir damar kattığını daha rahat söyleyebiliriz. İlk akla gelenler Mehmet Bahadır Erin Kara Köpekler Havlarkeni ile Aydın Bulutun Başka Semtin Çocukları filmi...
İnan Temelkuranın Bornova Bornovası da, bunun son örneği. Antalya Altın Portakal Film Festivalinde En İyi Film ödülünü paylaşmanın yanında, En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödüllerini, En İyi Kurgu ödülünü, bir de eleştirmenlerden SİYAD ödülünü almıştı. Bu ödüller olmasa, sinemalarda gösterilme olanağı bulup bulamayacağı kuşkuluydu ama neyse ki, bugünden itibaren sinema seyircisiyle buluşabilecek.
ÖLÜRÜM DE ÖLDÜRÜRÜM DE
İnan Temelkuranın filmi, bir Kenan Evrenden bir de Demet Akalından iki alıntıyla başlıyor. Yarının teminatı olan evlatlarımızın Atatürk ilkeleri yerine yabancı ideolojilerle yetişerek sonunda birer anarşist olmasını önleyecek tedbirler alınacaktır ve Bana iki tokat atsaydı ben dururdum. Boşanmazdık... Hangisi kime ait, onu da siz bulun artık.
Arkasından Bornova sokaklarındaki hayatları izlemeye başlıyoruz. Kahramanımız Hakan, bacağı kırıldığı için futbolu bırakan, liseyi bile bitirememiş, bakkalın önünde takılan, mahallenin torbacısı Salihle vakit geçiren bir genç. Öyküsü, liseye giden Özlemden hoşlanmasıyla başlıyor. Salihin kışkırtmasıyla Özleme Senin için ölürüm de öldürürüm de diyecek oluyor. Bu arada Anadolu lisesine giden gençlerin gönül eğlendirdiği Özlem ve arkadaşlarının hikayeleri, mahallenin eski solcusu, şimdinin erotik dergilerin fantezi yazarı Muratın; Salihin, siyasi görüşleri nedeniyle TRTden atılan babası ve öğretmen annesinin hayatları izleyiciye tanıtılıyor. Bu aşk hikayesinin sonu, bekleneceği gibi pek tozpembe değil, kanlı oluyor.
SAHİCİ AMA...
Filmin başarılı yanları, diyaloglarının, karakterlerinin uyandırdığı sahicilik hissi. Gerçekler, kanlı canlı, bu kentlerde, bu memlekette yaşayanlar için çok tanıdık. Bu, hem Temelkuranın senaryosu ve yönetmenliğiyle mümkün olabilmiş, hem de başta Öner Erkan olmak üzere oyuncuların katkılarıyla... Erkanın, özellikle çabuk öfkelenebilen saf genci canlandırırken duygu durumları arasında sık sık yaptığı geçişler çok etkileyici. Kameraya baktığı sahne ise ben diyeyim Otomatik Portakal, siz deyin Ölümcül Oyunlar...
Karakterlerin bir şeyler anlattığı geri dönüş sahnelerinde kullanılan teknikler, izleyiciyi daha da filmin içine çekiyor. Bunlar, aslında az sayıda planı, bol diyalogu olan, fazla aksiyon olmayan bir filmi kolay izlenir ve takip edilir kılıyor.
Diğer yandan, karşımızda kocaman bir soru, hâlâ durup bize bakıyor. Tamam da bu film ne anlattı şimdi? Büyük kentlerin merkezindeki yoksul mahallelerde gençler için gelecek belirsiz, iş yok güç yok, uyuşturucu var, serserilik var... Gibi... Tamam, eyvallah. Ama, eee?..
BİR ADIM SONRASI
Bu Eee özellikle önemli bir soru; çünkü yönetmen, bu hikayeyi anlatırken kafasında bir fikir olmadığı için fotoğrafı yarım bırakmış değil. Filmin açılışında yer alan cümlelere bakılırsa, Temelkuranın niyeti, Kenan Evren ve memleketi yöneten başkalarının gençleri anarşizmden kurtarma politikalarıyla filmin öyküsü arasında bir bağlantı kurmakmış. Ama izleyicinin o yorumu yapması için çok dolaylı bağlantılara uzun süre kafa yorması gerekecek. Zor biraz.
Örneğin, mahallenin solcusu Murat karakterinin bu çerçevede oturduğu yer, acıklı. Problem şu; yönetmen isterse solcuların ikiyüzlü ve tembel olmadıklarını düşünsün, isterse Aileler, çocuklarınıza sahip çıkın, uyuşturucuya bulaşmasınlar gibi bir mesaj vermek aklının ucundan geçmesin. Bu fotoğrafın, bu haliyle öyle algılanma ihtimali daha yüksek.
Mahalle filmlerindeki sahici anlatım, hele Bornova Bornovadan sonra, artık Türkiye sinemasının bu türde bir aşamaya geldiğini gösteriyor. Bir adım daha atmanın; yaşanan gerçeğin bu olduğunu, böyle gençlerin yetiştiğini söylemenin ötesine geçmek de mümkün. Hem de Kenan Evren-Demet Akalın bağlantısını biraz daha açmak, bir adım daha atmak yetecek...
Çağdaş Günerbüyük