14 Kasım 2009 00:00

YOLCULAR İÇİN EL AYNASI

Bir yolcu gördüm,Gördüğüm yolcular arasında en suskun duran, içine en kapalı olan, en durgun görünen oydu galiba.

Paylaş

Bir yolcu gördüm,
Gördüğüm yolcular arasında en suskun duran, içine en kapalı olan, en durgun görünen oydu galiba. Belki de ruhunun okyanus akıntılarına kapılmış gittiğini göstermek istemiyordu ama bulunduğumuz karanlık ortamda bile gözbebeklerine nice haşmetli dalgaların çarptığını fark etmiştim. O dalgaların her biri, yeni yola çıkmışların seyahatlerine kılavuzluk edebilirdi pekala.
Her şeye rağmen kendi ruhuna gömülü kalmayı tercih ediyor ve bu haliyle yolculuklar yapıyordu belli ki. Tabiatın kendisine yeten kapalı sistemlerinden ilham aldığını söylerken samimiydi, ancak “Yolculuğu hak edebilmek için açık olmak gerekir” dediğim gün bana bir şiirin son mısrasını aradığından söz ederek, galiba yardım istemişti.
Küçük, karanlık bir mekanda rastlamıştım ona. Bir ayağını altına almış, iri ve kararlı bir kütle halinde sırtını duvara dayayarak oturmuştu. Bir süre sonra, konsollu bir duvar saatinin sarkacı gibi iki yana sallanmaya başladığını fark ettim. Ya benim dikkatimi çekmeye çalışıyordu, ya da ilk girişte ona hareketsizliği yakıştırmış gözlerim ancak hakikatle buluşuyordu. Nitekim dikkatle baktığımda, birbirini takip ederek zamanı eşit parçalarla bölen düzenli vuruşlardan çok, aksak bir şarkının başıbozuk ritmine uygun hareket ettiğini fark ettim. Düzensiz kıpırdanışlar... Dikkatle bakan biri, oturduğu yerde sallanan huzursuz bir bedenin hareketlerini görecekti onda.
Çok geçmeden çıplak duvarlarda yankılanmaya başlayan gıcırtıyı dinlerken buldum kendimi; bir ayağıyla çevirdiği yerdeki ahşap çarktan yükseliyordu.
Bu haliyle siz de fark etmişsinizdir ki, pek yolcuya benzemiyordu; ama loş odadaki kapının üstüne yazılmış o şiir, uzun yolların ne kadar yol erbabı varsa hepsinin ezbere bilip söylediği, her birinin kendinden bir şeyler katıp çoğalttığı o en eski yol şiirinin ta kendisiydi. Hiç durmaksızın kendi etrafında dönen bir çömlekçi çarkının bulunduğu odanın kapısında ne işi vardı bilmiyorum.
Çömlekçi çarkını durmaksızın çeviren ayağını altına aldı. Çark bir süre avara kasnak inledi, sonra sustu. Beklediği bir şey vardı ki neden sonra anladım. Karanlığa gömülmek üzereydik; çömlekçi, ben ve kapıdaki yazı. Kalkıp fırına bir odun attım. İri kütük ateşe düşerken o tekrar içine çekildi.
Anladığım kadarıyla kapının üstündeki şiiri bitirecek son mısrayı aramaktan vazgeçmişti artık ya da aradığını bulmuş ve rahata ermişti; beni çoktan unutmuştu belki de.
Çıkarken fısıltıyla okuduğu şu mısrayı işittim:
“Renkleri solgundur sırları olmayan yolun...”
ÖZCAN YURDALAN
ÖNCEKİ HABER

İsteğe bağlı sigortalıların emekliliklerinde yaşayacakları önemli bir sorun

SONRAKİ HABER

‘Lüküs Hayat’ Adana’da

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa