16 Kasım 2009 00:00
EVRENSELDEN
Analar ağlamasın, deniliyor ama maalesef bu ülkede analar çok ağladı. Tarihimiz boyunca çok şehit verdik.
Analar ağlamasın, deniliyor ama maalesef bu ülkede analar çok ağladı. Tarihimiz boyunca çok şehit verdik. Çanakkale savaşında 200 bin şehidimiz vardı, hepsinin anası ağladı. Kimse çıkıp, Bu savaşı bitirelim demedi. Kurtuluş Savaşında, Şeyh Sait isyanında, Dersim isyanında, Kıbrısta analar ağlamadı mı? Kimse Analar ağlamasın, mücadeleyi durduralım dedi mi?..
Dersimlileri, Alevileri ve dahası, aklı vicdanı olan herkesi isyan ettiren bu sözler, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen tarafından, TBMMdeki demokratik açılım görüşmeleri sırasında söylendi ve herkes de televizyonlardan canlı olarak izledi. Her şey bu kadar açık olmasına rağmen, Öymen bugün sözlerinin çarpıtıldığını söyleyebiliyor.
Alevi örgütleri bu sözler karşısında, sadece Onur Öymeni istifaya çağırmadılar, Alevileri ve Dersimlileri de CHPden istifaya çağırdılar. Aslında Öymene yakışan; adının anlamının çağrıştırdıklarını da dikkate alarak, kendisine yapılan çağrılara kulak vererek o sözleri söylediği kürsüye çıkıp, bir özür konuşması yapıp sonra da istifa etmektir.
Onur Öymen bu sözleri kapalı bir oturumda yapmış değil. Ve bu sözler, kapalı bir toplantının kulis bilgileri olarak sızmış da değil. Buna rağmen Öymenin sözlerinin çarpıtıldığını iddia edebilmesi, son dönemlerde yaşanan ve halen güncelliği devam eden ıslak imza meselesini çağrıştırıyor. Onur Öymen, neredeyse o konuşan ben değildim diyecek!
Bu manzara karşısında CHP Genel Başkanı Baykalın ve parti yönetiminin, şu ana kadar gelişen tepkilere rağmen Onur Öymeni o koltukta tutması da, Öymenin konuşmasındaki sürç-i lisan kısmı dışındakilerin partisi tarafından sahiplenildiğinin açık bir ifadesidir. Asıl önemli olan da burasıdır. Bugünkü CHP yönetiminin, bu sözleri üreten bir siyasal zemine sahip olması, Alevi yurttaşların ve Dersimlilerin neden CHPye destek vermemesi gerektiğinin de somut delilidir aslında.
Meclisteki genel görüşmelerde, televizyon ekranlarına yansıyan bu rezalet kadar, yansımayan başka bir rezalet de irdelenmeyi gerektiriyor. DTP grubu adına Gülten Kışanakın yaptığı konuşma sırasında CHPlilerin ve MHPlilerin salonu terk etmesi, Kürt sorununda çözümsüzlüğün kaynaklarına da işaret ediyor.
Onlarca yıldır bu ülke insanlarının kanının döküldüğü bir sorun karşısında Mecliste grubu bulunan bir partinin sözcüsünün konuşması karşısındaki bu saygısızlık, demokratik bir tercih olarak anlaşılabilir mi? Üstelik konuşan kişi, bu sorunun çözümü için Kürt seçmenler tarafından Meclise gönderilmiş bir vekildir ve ona karşı gösterilen bu tutum, Ben seni yok sayıyorum, tanımıyorum deminin başka bir ifadesidir.
Tam da bu nedenle Evrensel, Meclisteki görüşmelere dair haberlerinde bu gibi önemli ayrıntılara da özel olarak dikkat çekmiştir.
Türkiye bir süredir, hem Kürt sorununda geleneksel yöntemlerin çözümsüzlüğünün artık yeni arayışları dayattığı, hem de bu konuda verilen mücadelenin sonucu olarak -elbette başka faktörlerle de- farklı bir süreci yaşıyor.
Bu sürecin, bizi barışa en azından bir adım daha yaklaştırması; Türkü, Kürdü ile ülke insanlarının eşit yurttaşlık temelinde özgür yarınlara doğru ilerleyebilmesi, doğru zamanda doğru tavırların alınmasını da zorunlu kılıyor.
Evrensel olarak, içinden geçtiğimiz bu süreci bu sorumlulukla izlemeye devam edeceğiz.
İyi haftalar!..