16 Kasım 2009 00:00

Siyah rolünde bir Alman: Günter Wallraff

Günter Wallraf, çalışmaları ses getiren bir yazar. 25 yıl önce Ali Levent adlı bir Türk işçisinin kılığına ...

Paylaş

Günter Wallraf, çalışmaları ses getiren bir yazar. 25 yıl önce Ali Levent adlı bir Türk işçisinin kılığına girerek göçmenlerin yaşadığı zorlukları deneyimlemiş, sonra da onları yazmıştı. Yazarın çabaları bununla bitmiyor; bir fırın işçisi ve callcenter çalışanı kılığına girerek düşük ücretle çalışanların maruz kaldığı muameleleri deşifre etti. Son olarak da Afrikalı rolünde ortaya çıktı ve siyahlara yönelik önyargıları gündeme taşıdı. Wallraf, bu son çalışmasında peşinde bir gizli kamerayla Almanya’da siyahlara yönelik ırkçı önyargıların panoramasını çıkardı. Bu çalışmadan hem bir kitap hem de bir film çıktı. Şu sıralar okul ve gençlik merkezlerinde film gösterimi yaparak ırkçılığı tartışıyor.
Bize son çalışmanızın nasıl ortaya çıktığını anlatır mısınız?
Bu sefer hem oyuncu hem rejisör olarak gizli kamerayla Almanya’yı dolaştım ve birlikte çalıştığım arkadaşlarım beni takip ettiler. Film böyle ortaya çıktı.
Bu çalışmanın sonucunda ayrıca “Yeni Güzel Dünyadan-Ülke Merkezi’ne Bir Sefer” adında bir de kitap hazırladık. Bu isimde ironik bir yan var. Normalde “Afrika’ya sefer” diye söylenir, ama biz kendi toplumumuzun merkezine bir sefer yaptık.
Film ve kitaptaki her cümle orijinaldir, insanların kullandığı ve gizli kamerayla kaydedilen cümleler... Filme çektiğimiz insanların büyük bir çoğunluğu filmde gösterilmelerine izin verdiler. Yani söylenenler istenmeden, ya da dikkatsiz davranılarak söylenen şeyler değil. Benim Afrikalı rolünde yaşadıklarımı Afrikalı arkadaşlarım ya da başka yabancı arkadaşlarım her gün çok daha yoğun yaşıyorlar. Bu bizim toplumumuzun bir sorunu. Bu sorunun kaynağı da bir milimetre bile olmayan deriden kaynaklanıyor ne yazık ki... Şunu gözledim: Kendileri en aşağıda olsa da kendi altında da birilerinin olmasını istiyor insanlar.
Filminiz nasıl karşılandı, nasıl tepkiler aldınız?
Oldukça yoğun ilgi görüyor. Bu kadar ilgi çekeceğini düşünmemiştik. Özellikle de gençlerden... Eskiden yaptığım işlerden dolayı hakkımda dava üstüne dava açılırdı.
Bir de etkinliklere daha çok benim yaşımdakiler katılırdı. Şimdi gençler de katılmaya başladı. Bu, gençlerin sosyal konulara ilgisinin arttığını gösteriyor. Geliyorlar, fikir alışverişi yapıyorlar. Bu tür buluşmalarda eleştiriler de alıyorum. Bu durum benim için önemli, sadece olumlu tepkiler alsam farklı şeyler öğrenmem zor olurdu.
Yıllardır ayrımcılık ve eşitsizlik konularını işliyorsunuz. Onca zamandır Almanya’da olumlu bir gelişme olmadı mı?
Ben zamanında Ali olarak bir projeyi gerçekleştirdikten sonra çok tartışıldı. Türklerle Almanlar arasında dostluklar oluştu. Bazı şeyler iyiye doğru farklılaşmaya başladı.
Farklı bir Almanya da var. Almanların çoğunluğu ırkçı değil, önyargıları yok. Ama Almanların çoğunluğu, aynı zamanda susan bir topluluk. Yabancı kökenli birine bir haksızlık yapılıyorsa onu korumak için ortaya çıkmıyor, müdahale etmiyorlar.
Böyle olunca da söz sahibi olanlar, ırkçı önyargılarla hareket edenler oluyor.
Araştırmacılar, toplumun üçte birinin şu ya da bu düzeyde ırkçı önyargılara sahip olduğunu söylüyor. Bu çok büyük bir rakam.
Şu anda Almanya’da yoksul dünya ülkelerinde görülen yaşam koşullarına bir gerileme var. Frankfurt’ta sokakta yaşayan bir insan kılığına girdiğimde çok farklı insanlarla karşılaştım. Bir mühendisle tanıştım. Krizde işten atılmış. Ve haksız yere hapis cezası verilmiş. Hapisten çıkmış ve şimdi sokakta yaşıyor. Tanıştıklarımın arasında doktor, taşıma şirketi sahibi, bankacılar vardı. Herkesin başına gelebilecek durumlar sonucunda bu insanlar sokakta yaşamaya başlamış. Dayanışma kalmayınca insanlar kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kalıyorlar.
Sizce insanlar arasındaki ırkçı önyargılar nasıl aşılabilir?
Her şeyden önce kendi içine kapanmamak önemli.
Sadece göçmenler değil birçok Alman da getto hayatı yaşıyor aslında.
Bunun aşılması için her şeyden önce bu sınırlara itiraz etmek ve topluma katılmak gerekir. Tabii devletin bunun için uygun şartlar yaratması lazım. Kreşlerden, okullardan başlamalı. Herkesin kendini ifade edip kendi yerini bulabileceği imkanlar sunulmalı. Çocuklar değişik kültürlerden gelen başka çocuklarla oynarlarsa, orada önyargının olması mümkün değil. Lise ve üniversite eğitimi imkanı herkes için sağlanmalı. Bunun dışında değişik kültür ve dinlerin tanıtıldığı dersler konulmalı.
“Heimat” (Vatan) kelimesi benim için problemli bir kelime. Bana göre insanın nerede arkadaşları varsa vatanı orasıdır. Bence geleceğin insanları farklı kültürel köklerden beslenen insanlardır. Sadece kendi ulusal kültüründen ötesini göremeyenler, bence yeni şeyler yaratamazlar.
Sinan Balta
ÖNCEKİ HABER

Timurtaş Onan’dan bir İstanbul panaroması

SONRAKİ HABER

Mücadelenin neferi umudun simgesi Hatice ablaya

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...