15 Kasım 2009 00:00
HEPİMİZ KÖRÜZ
Romanını okuduysanız, uyarlama filmleri izlemek zordur. Nedense, hep bir karşılaştırma içine girersiniz. Hele romanı severek okuduysanız, işiniz kat be kat zorlaşır.
Romanını okuduysanız, uyarlama filmleri izlemek zordur. Nedense, hep bir karşılaştırma içine girersiniz. Hele romanı severek okuduysanız, işiniz kat be kat zorlaşır. Sadakat önceliğiniz olur, sanki romanı sanki romanın sahibi sizmişsiniz gibi, olmamış, uymamış diye içlenir durursunuz. Ama bu kez öyle olmadı.İnsan, Jose Saramagonun aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan Körlükü izlerken, bir taraftan roman gibi etkileyici olmasını bekliyor, diğer yandan aklı 28 Gün Sonraya kaçıyor. Romana sadakat meselesi bir tarafa, Körlük ile verilen mesaja uygun, hatta onu geliştirme, daha doğrusu görsel bir etkiyle söyleme başarısı gösteren bir film çıkmış ortaya.Aslında film yeni sayılır, geçen yıl çekildi. Ama bu aralar DVDcilerde kolaylıkla bulunuyor. Roman da çok eski değil. 1995 tarihini taşıyor.Filmin senaryosunu Don McKellar uyarlamış, yönetmenliğini ise Fernando Meirelles yapıyor. İkilinin Amerikan aksiyonlarının klişeleriyle düşünmediği, Saramagonun yaptığı modern toplum eleştirisine zengin bir görsel kattığını söylemek lazım. Bence bu film olan Körlükün en önemli başarısı. Az şey değil, sonuçta körlük olgusuna görsel karşılık katıyorsunuz. Bu olguya hem içerden yani göremeyenlerin, hem de dışarıdan bakanların gözüyle ışık tutuyorsunuz. Kolay değil.Çünkü, Yazarı Jose Saramago, çok net söylüyor: Anlatmak istediğim körleşmeye başladığımız değil. Bence körleşmiyoruz, zaten körüz. Hepimiz körüz, sağduyumuz kalmamış gibi davranıyoruz. İşte, Körlükü, hem romanıyla, hem filmiyle ayrı bir yere koyan, klişelere başvurmadan, 28 Gün Sonra gibi başarılı aksiyonlar karşısında güçlü kılan da bu. Yazarı Biz zaten körüz dediğine göre; bu film bir bilim-kurgu değil. Bakmayın siz konunun biri hariç bütün insanları kör eden bir salgına dair olmasına... Filmdeki simgeler, semboller, çatışmalar hep bugüne dair. Kapitalist dünyanın kör insanlarını; yani herkesi anlatıyor bu film. Trafikte aniden bir şoför kör oluyor ve salgın başlıyor. Önce kör olanlar karantina altında tutuldukları bir yere hapsediliyorlar. Hikayemiz de çoğunlukla burada geçiyor; ama dışarıda salgın durmuyor ve dünya beyaz bir karanlığın pençesine düşüyor.Körlük bir uygarlığı, bir sistemi yerle bir ederken; herkes aynı çürümüşlüğün parçasına dönüşüveriyor; bir parça ekmek için ödenen bedellerin ağırlığı; ilk anda ahlaki çöküş denilebilecek gerçekler bugünkü hayatımızın ayrılmaz parçaları aslında. Birkaç karakter dışındakilerin sessizliği, zulme karşı çıkanı zalime teslim etmeyi düşünecek basiretsizlikler, şiddet, tecavüz, birlik olma ihtiyacı... Kısaca bugün ne yaşıyorsak; salgının kör ettiği zavallılar da onu yaşıyor. Eee, zaten Saramagoda öyle demiyor mu: Hepimiz zaten körüz. Kör olmayan tek bir kadın karakter var ki, onun neden kör olmadığı sorusunun yanıtını aramak bile başlı başına bir simgeler tartışmasını gerektiriyor. Körlüğün renginin beyaz olması, yani ışık fazlalığı olarak tezahür etmesi bile başlı başına bir simge. Hani, gökyüzünden bakılınca ışıklar içinde görünen mavi dünyamızın, aslında derin bir karanlık içinde olması gibi...Neyse, daha fazla tüyo vermeyip, hem filmi, hem romanı okuyacakların keyfini kaçırmayalım. Yazar Jose Saramagodan söz ettik ama; Brezilyalı yönetmene dair birkaç laf etmek lazım. Biz onu 2002 yılında yaptığı Tanrı-Kent filminden tanıyoruz. Ki, yeri gelmişken, Brezilyanın yoksul mahallerindeki gerçeği anlatan bu olağanüstü filmi de herkese tavsiye edelim.Jose Saramago, birkaç yıl önce Türkiyeye geldiğinde, ona İnsanlar demokrasiyle yaşadıklarını sanıyor, oysa zenginin hükümdarlığında yaşıyoruz sözünü hatırlatan bir gazeteci Hayata bu kadar karamsar mı bakıyorsunuz hâlâ? diye sormuştu. Saramagonun yanıtı önemli: Ben karamsar değilim, dünya çok kötü. Binlerce yıllık medeniyetin sonunda geldiğimiz noktaya bakın, insanoğlu gerçekten bu mu? Bütün çabamız buraya varmak için miydi? Biz hayatı hak etmiyoruz.Usta yazar haklı, hem hak etmediğimiz bir hayatı yaşıyoruz, hem de onu değiştirmemiz gerektiğini, istersek değiştirebileceğimizi göremeyecek kadar körüz.
Mustafa Kara
Mustafa Kara