15 Kasım 2009 00:00

MİNERVANIN BAYKUŞU

Biz de çocukken futbolcular alıp sattık, “artiz” kartlarını değiş tokuş ettik; altından çıkan resimler için gazoz kapaklarını, çiklet ambalajlarını biriktirdik.

Paylaş

Biz de çocukken futbolcular alıp sattık, “artiz” kartlarını değiş tokuş ettik; altından çıkan resimler için gazoz kapaklarını, çiklet ambalajlarını biriktirdik. Torbaları misketlerle doldurduk. Koleksiyonda eksik kalan parçalar için komşu çocukların, sınıf arkadaşlarımızın önünde el pençe divan durduk, onların kıymetlisini vererek bize lazım olanları satın aldık. Çocuk dediğin biriktirir zaten. Biriktirdiklerini özenle sayar, saklar. Arkadaş aleminde statüsünü ve kredisini, biriktirdikçe artırır. Birikenler ise hiç aynı kalmaz, biz büyüdükçe dünya değiştiği için onların da modaları geçer gider. Bir çocuğun bugün topladığının bir kuşak sonra değeri yoktur artık.
Bizim çocukluğumuzda materyallerin ve onlara bağlı hayallerin dolaşımı küçük bir çevre içinde olur biterdi. Sonradan bu hayal işinin bir sanayisi de oluştu. Bana kalırsa işin cılkı da çıktı, insandan insana takasın o eski zevki de kaçtı. Ninja kuşağının çocukları koleksiyonlarını dükkanlara para sayarak aldılar. En çok para sayan çocuğun en çok Ninjası, Susam Sokağı sakini, Transformers’i, Viky’si filan oldu. Bir çocuğun çocuklar alemindeki saygınlığı saydığı parayla ölçülür oldu.
Cesedi metruk bir binada çukura atılmış bulunan Musa’nın hikayesi ise kadim bir çocukluk alışkanlığının artık, nasıl korkunç bir dönüşüm geçirdiğini, artık o masum çocuk oyunlarından bu oyunları taklit eden Frankeştaynların yaratılmış olduğunu kafamıza dank ettirdi. Çocuk oyunlarının büyülü dünyasında gerçek canavarların mayalanabileceğini nerden bilebilirdik ki.
Rivayet o ki, Musa, Metin- 2 adındaki bilgisayar oyununun dehlizlerinde oyunun en gözde kahramanlarını avlamak için gezinen bir koleksiyonerdi. Çok sayıda düzeye bölünmüş bu oyunlarda bir üst düzeye çıkmak için çocuklar, bilgisayarların başında günler, aylar geçiriyorlar. Düzey atladıklarında o düzeye denk sanal kahramanlara sahip olabiliyorlar. Ama isteyen, bir düzeyde günlerce oyalanmaktansa bu kahramanları satın alıp en üst düzeye yaklaşma şansına sahip. Bunun bir çocuğu nasıl hırslandırabileceğini, bir kahramanı elde etmek için neleri göze alabileceğini kestirmek zor değil. Sanal oyunun dehlizlerinin nasıl karanlık bir ticarete, mafyatik numaralara mekan olacağını da. Bir çocuğun bir diğerinin şifresini kırarak bilgisayarından onun “kahramanını” çalması olsa olsa gazoz kapağı araklayarak büyüyen bir kuşak için tuhaf geliyor doğrusu. O zaman hiçbir çocuk kanlı canlı bir gazoz kapağı yüzünden bir diğerini öldürmeyi aklından geçirmezdi ama borsada gitgide değerlenen sanal kahramanlar için bir cinayet işlendi. “Bilgisayarımdan kahramanımı çaldılar” gerekçesiyle dava açanlar oldu.
Bilgisayar oyunlarının büyük bir endüstrisi var. Dikkatini yarım saatten fazla toplayamayan bir çocuğu sabahtan akşama kadar bir sandalye tepesinde, ekran karşısında esir edebilen bu sektörün gücünü tartışmak bile gereksiz. Müptela çocuklar ordusundan aldığı bu güçle, sektörün mühendisleri daha şiddetli bağımlılık yaratacak oyunlar üzerine kafa yoruyorlar. Oyunların müdavimleri arttıkça sektör kârına kâr ekliyor. Bu, Musa çocuğun başına gelenin bir sapma olmayacağını düşünmemiz için yeterli bir bilgi.
Bugünün çocuklarına, “Çocukluğun taş devrine, gazoz kapağı, misket, çiklet kağıdı biriktirme dönemine dönüp mutlu-mesut yaşayın” diyecek halimiz yok. Ama bizim masum oyunlarımızın canavar kopyasını çıkaran oyun sektörlerinin, çocukların ruh ve beden sağlığı pahasına kurulmuş muazzam iktidarına karşı ne yapılabileceğini düşünmekte yarar var. Bu sektörler başı boş kalınca bilgisayar kontrol edilemez bir güç haline geliyor. Sonuçta bu çaresiz noktada çocuklar ölebiliyor.
Ana babalara suçu atmak kolay; “Çocuklarınıza sahip çıkın, yapıp ettiklerini kontrol edin” demek kolay. Dünyanın bu kötü halinde, bir insan yapmanın bütün sorumluluğu, karşı karşıya oldukları zorluklara bakılırsa, omuzları bu yükü kaldıramayacak ebeveynlerin sırtına atılmış zaten. Oyun sektörlerinin, “Ne olursa olsun kâr olsun, çocuğun hayallerinden torba dolsun” mantığıyla ürettikleri sanal nesnelerin ortalıkta dolaşmasını, çocukları zehirlemesini kim engelleyecek peki?
Çocukları kurtarmanın bir yolu vardır mutlaka.
Erzurum’un Dadaş halkı Musa’nın son kamera görüntülerinde yanında bulunan kapşonlu genci bulsaydı linç edecekti belki. Onların aklına gelen ilk çözüm bu oldu; yanan yüreklerini öyle serinletebileceklerini düşündüler. Fakat sektörün kurbanları sadece maktuller değil, katiller de aynı zamanda.
Musa’nın ölümünün oyunun bir parçası olarak kalmasını istemiyorsak sektöre “Çocuklarımıza dokunma” demenin zamanı geldi.
NURAY SANCAR
ÖNCEKİ HABER

Zorbalığa karşı şimdi dayanışma zamanı...

SONRAKİ HABER

HEPİMİZ KÖRÜZ

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...