24 Kasım 2009 00:00
ALBATROS
PERA. Geçen hafta sonu Kürt illerinde dolaşırken, önceki gün önce Kadıköy, sonra Beyoğlu sokaklarını arşınlıyordum.
PERA. Geçen hafta sonu Kürt illerinde dolaşırken, önceki gün önce Kadıköy, sonra Beyoğlu sokaklarını arşınlıyordum. Atinanın namlı Politeknikinde Profesör olan dostum Niko Uzunoğlu ile Kadıköy Çarşısının eskilerini anıyorduk. O günlerden kalan sadece Beyaz Fırın. Ne iyi oldu, kitaplaştı buradaki deneyim. [Beyaz Bir Düş-Aile Öyküsü Aktaran: Nathalie Stoyanof-Kadıköydeki Beyaz Fırının ve Beyaz Fırını Kuran Ailenin Yaşamöyküsü, Derleyen: Şengün Kılıç , Derleyen Tanju Anapa, Yayınevi: Epsilon, İstanbul
2005] Poğaça bir Arnavut ürünüdür, herhalde bohçadan gelme. Niko, Kasaplar ve fırıncılar Epir bölgesinden gelen Arnavutlar olurdu çoğunlukla diyor. Beyaz Fırının iki dükkan ötesinde imiş babasının zahire dükkanı. Kürt hamallar korudu babamın dükkanını diyor Niko. Ta o zamanlar, fısıldayarak, Bizim başımıza da geldi böyle şeyler diye teselli etmiş Dersimli hamal babasını, bu arada çarşının içindeki Rum kilisesi de kurtulmuş. Yakılıp yıkılmayan birkaç Rum kilisesinden biri. Ama Bahariyedeki o güzelim kilise o kadar şanslı değildi, çanı ta Altı Yola kadar yuvarlanmış, bir başka Ermeni dostun anlattığına göre. Kadıköyün o zamanki en büyük manavının dükkanını da yine Kürt hamallar kurtarmış. Hikayesini ta Montrealde, İstanbul Teknik Üniversitesinden mezun bir mühendis Ermeni dostum Kuyumcuyandan dinlemiştim yıllar önce. Ne işimiz vardı buralarda? diyordu.
Zaman içinde Kadıköy Çarşısı da dönüşüyor. Ermeni kilisesinin karşı köşesinde ünlü Kooperatif vardı, 1884te İngilizler kurmuş. En güzel çatal kaşık takımları orada bulunurdu. Şimdi yerinde pastane/fırın gibi bir şey var. Rum bakkal Yorgiadisin dükkanının yerinde ise şimdi bir çorapçı var. Ağva/Yeniköydendi Yorgiadis. Yeniköylüler 1914 Rum tehcirine direndiler diyor Niko. Onun yanındaki Bulgar şarküteriden sevgili Ayşe ile en güzel kaşarları alışımızı hatırladım birden. Ve leziz minik domuz sosislerini...
Kilisenin yanında ise Kostanın berber dükkanı vardı, bugün zücaciyeci. Cezinenin yerinde ise Karamanlı Teofilidisin sirkeci dükkanı vardı... Nikonun babasının dükkanının yanında ise bir Türk meyhaneci varmış, her nedense birileri oradan Kemalist marşlar okuyarak çıkarlarmış. Çarşının Ebruslu (Ezine) kasabı Tiamoyu hatırlayan var mı acaba?
Niko, her şeye karşın son dönemde yaşanan olumlu gelişmelerden dolayı gözlerine inanamıyor. Türkiye, zehrini atıyor diyorum. Ortodoks Arnavut bir ailenin kurduğu Maylan Pastanesinde soluklanırken, bir yandan da kup griyemizi kaşıklayıp, bal bademin tadını çıkarıyoruz. [Sevgili Ayşe ile oturduğumuz anlar geliyor aklıma...]
Çarşının ortasında mermer bir kitabe, Kadıköy/Kalkedonyanın tarihini anlatıyor ve Pontos kökenlilerin kurduğuna işaret ediyor. Lanetli tabu Pontos sözünün kullanılabilmesi de bravo dedirtiyor bize. Ah, nelere sevinir hale getirildik!
Niko da, İstanbul Teknik Üniversitesi mezunu, 1974lere kadar dayanmış aile. Göztepede oturuyorlardı. Yine sağ olsun, Yunanistan bağrını açmış onlara. Bir öğretim üyesi... Dostum Neoklis Sarris gibi. Sarrisin annesi de Latife Hanımın, Falih Rıfkının eşinin falan arkadaşı idi. Sarris, benim de hocam olan Tarık Zafer Tunayanın asistanlarından idi. 28 Nisan gençliğinden... İsmet Paşa ile resimleri falan var. Ama sonra ne oldu? 1961 Azınlıklar Tali Komisyonunu kurdu paşam. Nerede kalmıştık? deyip; İstanbulda 500 yılda Rum bırakmayacağız andını tamamladı. Geçmiş olsun sevgili Neoklis, yine kahramanca bir mücadele veriyorsun, bu kez amansız bir hastalığa karşı.
Sonra, Lozan Mübadilleri Vakfına uğrayıp, Mübadele Öyküleri adlı Müfide Pekinin derlediği seçkiyi alıyorum. Müfide ile sohbet ediyoruz; Ayvalıklı Yazar İlias Venezisin, yitik Anadolu cennetini anlattığı Eolya Toprağını mutlaka çevirmelisin diyorum ona.
Ver elini, bizim İHDnin biraz ötesindeki, Beyoğlu Spor binası. Ünlü Pera Spor Kulübü.
2006da toplanan İstanbul Rumları Buluşması Konferansının tutanakları kitaplaştı. Kitap sunumu yanında bir de panel var, ta TİPten tanıdığım Herkül Millasın yönettiği...
Akademisyenler, Türk-Yunan ilişkileri, azınlık vakıfları sorunları, Rum nüfusun dramatik azalışı, cemaat seçimleri vb. üzerinde sunumlar yaptılar. Bu arada kulübün koridorlarında eski günlerin sporcularının soluk fotoğraflarına bakıyordum. Sayısız kupalara bakıyordum. Nasıl bir yabancılaşma, belki önünden yüzlerce kez geçtiğimiz binanın farkında olmayışımız
Barış ve çevre savunucusu, saygıdeğer Patrik Bartelemeos toplantıyı selamlarken, bir süre önce Balıklıda Rum mezarlarına yapılan saldırının yüreğini nasıl yaraladığını ve nasıl dik ve onurlu duruş sergilediğini hatırladım. Sözde Batı Trakyada bir camiye saldırı olmuş da filan bahanesi ile. [Bıktık hep aynı senaryodan.] Saygıdeğer Patrik, çok anlamlı söz etti: Buradayız. Burada kalacağız...
Ve birkaç gün önce de Taraf gazetesi, Kafes operasyonunu manşete taşıdı. İşaretlenen evler, mezarlara yapılan saldırılar, 2006 İstanbul Rumları konferansı tutanaklarının çalınışı, konferans sırasında pıtrak başı gibi kurulan internet sitelerinin ve sözde sivil toplum örgütlerinin kaşarlanmış militanlarından birinin provokasyonu, geleneksel Noel yortularının taciz edilmesi, suikastlar, kafamın içinden bir film şeridi gibi geçti. Her şey yerli yerine oturdu. Bir KAFESin içinde yaşatılmışız da haberimiz yok!..
RAGIP ZARAKOLU