24 Kasım 2009 00:00

Greve giderken Muharrem Akbay’ı anmak

Babamın ölümünün üçüncü yıldönümünü kamu emekçilerinin greviyle karşılayacağız.

Paylaş

Babamın ölümünün üçüncü yıldönümünü kamu emekçilerinin greviyle karşılayacağız. 25 Kasım’daki uyarı grevinin hazırlıkları sürerken, emekçiler toplu sözleşme ve grev hakkı için iş bırakacak ve sokağa çıkacakken onu anmak benim için iki açıdan önemli olacak. Birincisi, onunla bağımızın sürmesini sağlamak, onun anısını yaşatmak. Diğeri ise kamu emekçilerine moral verecek kimi anıları aktarmak.
Babam öğretmen okulu yıllarından itibaren sınıf mücadelesine aktif katılım gösterdi. Seksen darbesiyle kesintiye uğrayan hak arama mücadelesinin bütün evrelerini bizzat yaşadı. TÖS ve TÖBDER içinde çalışma yürüttü. Ben ‘83 doğumlu olduğum için darbe sonrasında yaptığı çalışmaları ve bunların sonuçlarını değerlendirmekle yetineceğim. Onu önceden tanıyan dostları eminim ki bu eksiği tamamlayacaklardır.
Seksenli yılların sonundan ‘96’ya uzanan süreçte siyasete damga vuran iki yükseliş yaşandı. Bunlardan ilki, Kürt hareketinin yükselişiydi. Bu yükseliş küçük bir çocuk için ana haber bültenlerindeki “10 terörist ölü ele geçirildi, 5 asker şehit oldu”dan ibaret kalacaktı. Ama o zaman da bu basit tablonun gerçek olmadığını gösteren “Gerçek” dergisi vardı. İyi ki de vardı ve iyi ki de babam “Gerçek”i bizimle paylaşıyordu.
İkinci yükseliş, ‘89 bahar eylemleriyle gelen, ulusaldan ziyade sınıfsal bir toparlanıştı. Bu toparlanışın bizim üzerimizdeki etkisini tek kelimeyle özetleyebilirim: Umut. Yok edildiği, kapana kıstırıldığı sanılan işçi ve emekçiler ayağa kalkıyordu. İşte bekleyiş, buradan kalıcı kazanımlar çıkarmayı hedefleyen, uzun süre sessizliğe gömülmüş devrimcilerin bekleyişiydi. Bu bekleyişten ve çabadan iki tür sonuç çıktı: Sendikalar ve açık kitle partileri. Kamu emekçileri, babamın da içinde olduğu bu mücadeleyle, KESK’e fiili meşruiyet kazandırıyor, sosyalizmin tekrar işçi sınıfıyla buluşmasını sağlayacak partiler doğuyordu.
Bu iki gelişme ailemizi siyasallaştırdı, yaşamdan aldığımız hazzı artırdı. Nasıl mı? Şöyle: Gündüz işyerinde meslektaşlarla yapılan örgütlenme çalışmaları, akşam sendika ya da partideki toplantılar. Bir sürü dost ve yoldaş, halkla iç içe olmak, vs. Babamın bu dönemde nasıl da hayat dolu olduğunu çok iyi hatırlıyorum. 657’den kurtulur kurtulmaz EMEP’in Balıkesir merkez ilçe yönetimine girerken ki heyecanını da unutamıyorum.
Gelelim günümüze. 25’inde greve gidiyoruz. ODTܒde çalışan sendikalı sendikasız dostlarımla konuşuyorum. Herkeste ölü toprağını atmanın heyecanı var, özellikle de hayatında ilk kez greve çıkacak olanlarda. Babamın Ankara Kızılay’da grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı için yapılan büyük eylemlere heyecanla gidişini hatırlıyorum. Kızılay’da sabahlayanları, SSK iş hanındaki memurların attığı, babamın tam önüne düşen Maltepe paketini, hükümet düşüren işçi eylemlerini hatırlıyorum. Son 1 Mayıs’ta, kemoterapi görmüş zayıf bedeniyle, meydana inmekteki ısrarını hatırlıyorum. Hastalığı sırasında onu siyasetten koparmayan, bizi hiç yalnız bırakmayan Hilmi yoldaşını hatırlıyorum. Babama ve arkadaşlarına sesleniyorum: İyi ki de varsınız ve bizimle gerçeği paylaşmışsınız.
Gökhan Akbay (Ankara)
ÖNCEKİ HABER

Bu kadarı da olmaz!

SONRAKİ HABER

Yurdumun insanı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...