26 Kasım 2009 00:00
ÖZGÜRLÜKLER
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. maddesi, Özel hayatın ve aile hayatının korunması başlığını taşır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. maddesi, Özel hayatın ve aile hayatının korunması başlığını taşır. Maddede Herkesin özel hayatına,aile hayatına,konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkı düzenlenir.
Ceza Muhakemesi Kanununun 134-140.maddeleri bilgisayar ve telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin izlenmesini,,dinlenmesini, tespit yapılmasını, kayda alınmasını,bilgisayar program ve kütüklerinde arama,kopyalama ve el koymayı düzenlemektedir.
135. maddede, bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine dair kuvvetli şüphe sebeplerinin olması ve başka türlü delil elde edilmesi imkanının olmaması durumunda belli usullerle ve belli sürelerle izleme,dinleme, kayda almanın gerçekleştirilebileceği hüküm altına alınmıştır.
135. madde düzenlemesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırılığı belki ileri sürülemez. Belki süre uzatmalarına sınırlama getirilmemiş olması ve ucunun açık oluşu eleştiri konusu olabilir. Değişiklik düzenlemeleri 2005 yılında getirilmiş.
Esas olarak yargının yasayı uygulayışı problemli. Yargı, karar pratikleriyle özgürlükleri tehdit ediyor. Çok merak ediyorum. Acaba savcılıklardan gelen izleme,dinleme kayda alma istemlerinden kaçını geri çevirmiş yargı?
Özgürlükler nasıl tehdit ediliyor sıralayalım. Bir:Türkiyede adli kolluk yok. Yürütmeye bağlı emniyet ve jandarma bu görevi yapıyor. Yani adil yargı açısından daha başta yapısal bir sorun var. Yürütme istediği kadar Vallahi ben karışmıyorum dinlemeleredesin. Türkiyedeki işe bakın. Yargıtay başkanı dinlemeden şikayetçi, Başbakan dinlemeden şikayetçi. Halbuki, herkes sorumlu. Yürütme de yargı da Özgürlükleri tehdit edilen yurttaşlardır ya da dinlemeye takılan herkestir. Hakları ihlal edenler (Kurumsal sorumluluklardan söz ediyorum) şikayet ediyor; hakları ihlal edilenlerin henüz sesi soluğu çıkmıyor. İki:Yargı, yasaya(135. madde) karşın kolayca dinleme kararı verebiliyor. Soruşturma makamlarına ne yaptın da delil elde edemedin, kuvvetli şüphe sebeplerin nelerdir demiyor, demediği anlaşılıyor. Binlerce insan gece gündüz dinleniyor. Yargıtay Başkanı dosyaları okurken içinin sızladığını söyleyebiliyor. Kocakulak, eşler,sevgililer arasındaki muhabbetleri de dinliyor. Bunları cinler periler mi dava dosyasına koyuyorlar? Savcılar değil herhalde. Kim düzeltecek bu sorunu, kim diyecek savcılara Bu yaptığınız hukuka aykırıdır; bu kağıt parçalarını kim çıkaracak dosyalardan? Kim?
Eskiden işkenceye dayalı ikrar ifadeleri temel teşkil ederdi yargılamalarda Avukatlar da Çıkarın bu işkenceye dayalı ifadeleri dosyalardan derdi. Şimdi de kocakulak marifetlerine dayalı olarak yürütülüyor soruşturma ve kovuşturmalar.70 bin kişinin dinlendiğinden söz ediliyor.
Ya önleme ve istihbarat amaçlı dinleme ve izleme ne oluyor? Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu, Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Kanunu, Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda değişiklik yapan 2005 tarihli 5397 sayılı Kanuna ne demeli? Avrupa Sözleşmesine aykırı. Genel gerekçelerle izleme, dinleme yapılabiliyor. Ne suç şüphesine gerek var, ne de kuvvetli- zayıf olmasına. Halbuki, özel hayata ve haberleşmeye sınırlama getiriliyor. O nedenle demokratik bir toplumda Avrupa Sözleşmesinin 8/2.maddesinde yazılı nedenlerle ve usule uygun olarak, yargı kararıyla ve belirli süreyle ve somut nedenlerle sınırlamaya gidilebilecek. Yani haberleşmenin gizliliğine istisna getirilebilecek. 5397 Sayılı yasada bunların hiçbir aranmıyor. Yargının pratiği ise malum. Bu yolla gün 24 saat bütün Türkiye kocakulakın (devletin) gözetiminde tutuluyor. Özgürlükleri hem yürütme hem de yargı gücü tehdit ediyor.
HÜSNÜ ÖNDÜL