26 Kasım 2009 00:00
iZLENiM
Uzun yıllardır kamu emekçileri kah toplu viziteye çıkıyor, kah iş yavaşlatıp kimi zaman da iş bırakıyorlardı.
Uzun yıllardır kamu emekçileri kah toplu viziteye çıkıyor, kah iş yavaşlatıp kimi zaman da iş bırakıyorlardı. Sağlıkçılar ise TTBnin vurgusunda buluşup g(ö)rev yapıyorlardı. Tüm bu mücadele zemininin birikimi ile dün parantez açıldı, ö harfi düştü. Artık grevdeyiz diyor tüm kamu emekçileri.
İzmir emek örgütleri de KESKin öncülüğünde hastanesinden okuluna, vergi dairesinden sokaklara yer yer Bu işyerinde grev var pankartını astılar. Aslında yaşanan, grevin de ötesinde bir şeydi. Hastaneye gelmeyen hastaların, okula gitmeyen öğrencilerin, grevin hasını yaptıkları kanaatindeyim.
Diyebiliriz ki İzmirde de öğretmenler grev, öğrenciler boykot yaptı; yine işsizler, emekliler, öğrenciler, işçiler, ev kadınları, kah yürekleri ile kah bizzat alanlarda yer aldılar.
Sürecin bir başka özelliği ise ilk kez KESK ve Kamu-Senin grevi ayrı ayrı ama aynı günde yapmaları idi. Konak Meydanını dolduran binlerce KESKli, en azından alana girerken basın açıklamalarını henüz bitirmiş 300 kişilik Kamu-Sen üyesi ile temas etmiş oldu.
Gece 24ten sonra tren seferlerini durduran emekçiler de oradaydı, greve destek için greve tam gün katılan DİSKe bağlı kimi sendikalı işçiler de... İşten atılan Kent AŞli belediye işçileri de oradaydı, tek pankart altında Şimdi grev zamanı, şimdi dayanışma zaman diyen EMEP, ÖDP, DTP, SDP ve TKP de... Katılan siyasi partilerin tek pankart altında toplanması bir olumluluk olsa da, neden daha fazlası değil sorusunu da sorduruyordu.
Aslında hatırlatmak istediğim 2005-2006 yıllarının İzmiri. SSKnın devri sürecinde Basmane Meydanından Tepecik SSK Hastanesine yürüyen ve SSKnın devrine, sağlıktaki neoliberal dönüşüme hayır diyen partiler arasında o zaman ANAP, CHP, DSP, DYP, İP de yer almışlardı. Tüm belediye otobüsleri ortak afiş ile donatılmıştı. Dün meydanlara o partiler olmasa da oy verenleri işsiz, emekli, ev kadını, sendikalı veya sendikasız kimlikleri ile katıldılar yine de.
Hatırlatmak istediğim bir başka husus, 2006 yılında GSS konulu referanduma İzmirden 500 bin kişinin sağından soluna tüm bu partilerin desteği ile dahil edilebilme başarısı idi. Belki de bir sonraki grev veya etkinlikte, KESK ve Kamu-Senin o eski miras üzerinde bir sürecin kolaylaştırıcıları olabilmelerinin imkansız olmadığını daha gür bir sesle ifade etmek gerekiyor. Ama bu zeminin değerlendirilemeyişinde İzmir Tabip Odasının da sorumluluğu var. 2005-2006 deneyiminin merkezindeki yapı olan İzmir Tabip Odası, dün bir anlamı ile kendisini üyelerine telefon mesajı göndermekle sınırladı: KESK ve Kamu-Sen ile 25 Kasım uyarı eyleminde dayanışma içerisindeyiz.
Ama her halükarda başarılı bir grevdi İzmir için. İzmir geçen hafta bir başka başlıkla gündeme oturmuşken, dün tam bir emek buluşması yaşandı. İzmir son dönemlerde birilerinin üzerinde çalıştığı kent izlenimi uyandırıyor. Aylar öncesinden tutuklanan KESK üyelerinin mahkemesi ve ardından tutukluluk hallerinin sona ermesi, tam soluk aldırmıştı ki hafta içinde DTP konvoyuna yönelik saldırı, kanımca ülkenin demokrasi iddiasını soluksuz bıraktı. Tam da bu noktada, miting alanında geçen hafta tahliye edilen önceki dönem KESK Genel Sekreteri Abdurrahman Daşdemirin konuşması, oldukça anlamlıydı. Tutuklanmaları KESKe yönelik bir saldırı olarak algılamamak ne mümkün!
İzmir, halkların kardeşliğini ve barışı emek mücadelesi üzerinden hayata geçirebilecek bir kuvveti, geleceğe saklıyor. Yeter ki, kurumlar bu saklanmışlığı görünür kılabilsinler!..
Zeki Gül